SON SAYI
1. Sayý
es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
Din kardeþlerimiz, gönül dostlarýmýz!
PDF Halini indirmek için týklayýnýz
 
Hz. Ali’nin Þahsiyeti
Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL
LinkedIn Google+ Facebook Twitter Addthis

Ýlk dört müslümandan biri olarak Sâbikûn-i Ýslâm arasýnda yer alan; âlim, zâhid bir zattýr. Aþere-i Mübeþþere’den olup Rasûlullâh’ýn sancaktarý idi. Hz. Fatma ile nikâhlanarak Rasûlullâh’ýn damadý ve bu mutlu izdivaçtan doðan Hasan ile Hüseyin hazretlerinin babasý olmuþtur.

Henüz sekiz-on yaþlarýnda bir çocuk iken, vahyin ilk geldiði günlerde Peygamber Efendimiz’i Hz. Hatice annemizle birlikte namaz kýlarken görmüþ ve ömründe ilk defa gördüðü bu þeyi merak edip sormuþtu.

Peygamber Efendimiz, kýldýklarý þeyin namaz olduðunu ve bu ibadetin, Ýslâm’ýn þiar ve erkânýndan olduðunu, Hakk’a yaklaþmaya vesile olduðunu, bir çocuðun anlayacaðý üslûpla anlatmýþ ve onu da Ýslâm’a dâvet etmiþti. Hz. Ali, bir süre düþünmeyi uygun bularak hemen icabet etmemiþ ve Efendimiz Hazretleri:

Þayet Ýslâm’ý kabul etmeyeceksen ey Ali, þimdilik bu sýrrýmý gizle!” diye tembih etmiþti. Ancak Hz. Ali’nin ruh dünyasýnda sabaha kadar fýrtýnalar ile hidayet rüzgârý ýlýk ýlýk esmiþ ve iç dünyasýnda meydana gelen inkýlâba mâni olamayarak sabahleyin erkenden Peygamberimiz’in huzuruna varmýþ ve kelime-i þehâdet getirerek müslüman olmuþtu.

Böylece Hz. Ali, þirk düzeninin hiçbir geleneðine bulaþmadan, hiçbir âdetine karýþmadan ve putlara perestiþ etmeden Ýslâm’la þereflenmiþ oluyordu. Bu, Hz. Ali için Cenâb-ý Hakk’ýn büyük bir lütfuydu. Ayrýca gençlik yýllarýný Rasûlullâh’ýn yanýnda geçirmesi ve terbiyesini “Rahmeten lil’âlemin”in dizinin dibinde tamamlamasý, her mü’mine nasip olmayan bir mazhariyetti. Nitekim Hz. Ali çocuk yaþýyla beraber ilk müslümanlarýn kaderini paylaþmýþ, ilk yýllarýn çilesine ortak olmuþ, Mekke döneminin âteþin imtihanlarýndan baþarýyla geçerek olgunluk derecelerine týrmanmýþ, Rasûlullâh’ýn ve ilk müslümanlarýn sýrdaþý olmuþtu.

Mekke dönemi samimiyeti, Hz. Ali’nin hayatýnda bütün olaylarda gün gibi ortaya çýkmýþtý. Bunun tesiriyle o, halifelik zamanýnda dahi siyaset oyunlarýna katýlmamýþ, her þeyi olduðu gibi söylemiþ, hatta bu yüzden en yakýn dostlarýnýn dahi:

“Cesur adamsýn, lâkin siyasî davranmýyorsun. Bu yüzden de baþarýsýzlýða uðruyorsun” diyerek eleþtirisine uðramýþtý.

Onun gönlü; Rasûlullâh’ýn devrinde, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in zamanýnda geziniyordu. Bu yüzden Sâbýkûn-i Ýslâm’dan, Aþere-i Mübeþþere’den olan ve Rasûlullâh’ýn terbiyesinde büyüyen Hz. Ali; fazilet, ilim, beceri bakýmýndan kendisinin çok gerisinde bulunanlar karþýsýnda yenilgiye uðramaktan kurtulamayacaktý. Mukadderat, onu bir sabah namazýna giderken Hâricî bir câninin kýlýç darbeleriyle âhiret cihetine çekti…

Hz. Ali cesur ve fedakâr bir kimseydi. Hz. Peygamber hicret yolculuðuna koyulurken, Þiblî’nin ifadesiyle ertesi sabah kanlý bir saldýrýya hedef teþkil etmesi ihtimal dâhilinde olan Hz. Peygamber’in yataðýna, gül bahçesine girer gibi giriyor ve Rasûlullâh, evinden geceleyin çýkýp gidiyordu. Ertesi sabah Rasûlullâh’ýn yataðýnda yatanýn Hz. Ali olduðu anlaþýlýnca, azarlanýp dövülmüþ ve bir süre hapsolunmuþtu. Uzun hicret yolculuðunu Hz. Ali, tek baþýna gündüzleri gizlenerek, geceleri yol alarak katetmiþ ve üç gün ara ile Kuba’da Efendimiz Hazretlerine kavuþmuþtu. Yol meþakkatinden çok yorgun düþmüþtü, ayaklarý þiþmiþti. Ancak bu ihlâslý mü’mine, Rasûlullâh’ýn þifalý tedavisi yetiþti ve Allah’ýn (c.c) izniyle sýhhat ve afiyetine kavuþtu. Hz. Ebû Bekir gibi Hz. Ali de özellikle Rasûlullâh’ýn hicret yolculuðundaki dostlarýndandýr. Ancak biri maðara, ötekisi hücre dostudur.

Tebük’ten baþka bütün gazalarda bulunmuþ ve çoðunda sancak onun elinde iken zafere kavuþulmuþtur. Hayber zaferi, bunlardan biridir. Savaþlardan önceki teke tek vuruþmalarda Hz. Ali, Ýslâm askerlerinin gözbebeði iken düþman askerlerinin gözdaðý ve korkulu rüyasý olmuþtur. Onun salladýðý kýlýçlar, çok düþmaný savaþ alanýndan saf dýþý etmiþtir. Tebük Seferinde bulunmayýþýnýn sebebi, Hz. Peygamber tarafýndan Medine’de “kâim makam” býrakýlmasýdýr.

Hz. Ali’nin, Rasûlullâh’ýn vefatýný müteâkip geliþen Benû Saîde Meclisindeki neticeyi eleþtirmesi ve kendisiyle beraber bazý Hâþimilerin bey’atta gecikmelerinden, halifeliðe istekli olduðu anlaþýlýyor gibiyse de, Hz. Osman’ýn þehâdetinden sonra müslümanlarýn halifelik teklifini tereddütle karþýlamýþ ve hatta reddetmiþti. Ashâbýn ýsrarý üzerine ve kendisi iþ baþýna gelmezse, Ýslâm dünyasýnýn târumâr olacaðý kanaati hâsýl olduktan sonra halifeliði benimsemiþ, ancak bunun gizli kapaklý bir þekilde kapý arkalarýnda hal olunacak bir þey olmadýðýný, seçimin ve bey’at resminin Mescid’de açýkça yapýlmasýný istemiþti.

Halifeliði, Mescid’de açýkça benimsenmiþ, onaylanmýþ ve millet tarafýndan bey’at olunmuþtu. Ne yazýk ki, Hz. Osman’ýn þehâdetinden sonra halifelik makamýna gelmesi ve ellerinde kýlýç zorbaca ortalýkta dolaþan isyankârlara karþý güçlü bir merkezî otoritenin o an için kurulamayýþý ve de katillere kýsas yapma zemininin doðmamýþ bulunmasý, buna karþý birtakým gruplarýn kendisi hakkýnda ileri-geri konuþmasý, onun için en büyük þanssýzlýk olmuþ; bu sebeple Ýslâm dünyasý onun deðerli þahsiyetinden arzu edilen büyük faydayý temin edememiþ; Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te, Hayber de din düþmanlarýnýn korkulu rüyasý olan kýlýcýný, âsi müslümanlar üzerine çevirmek zorunda kalmýþtýr.

Bunun neticesinde hâsýl olan geliþmeler, Rasûlullâh’ýn haber verdiði ve Hz. Ömer’in endiþe duyduðu fitnelerin birbiri ardýnca ortaya çýkýþý þeklinde olmuþtur.

Rasûlullâh, Cenâb-ý Hakk’a yalvarýrken:

“Yâ Rabbi! Kaderin tahammülü müþkil tecellilerinden sana sýðýnýrým” buyururmuþ.

Hz. Ali âlim bir zattý. Ashâbýn ileri gelenleri, karmaþýk meseleleri Hz. Ali’ye sorarlardý. Meþhur müfessirlerden Ýbn Abbas, onun talebesiydi. Abdullah b. Mes’ud Hazretleri diyor ki:

“Hz. Ali’den baþka hiç kimse, müslümanlara ‘müþkiliniz varsa bana sorun’ demezdi.”

Çünkü Hz. Ali diyordu ki:

“Bana Allah’ýn kitabýndan sorunuz, zira ben âyetlerin kimin hakkýnda, kimin aleyhinde, gece mi, gündüz mü, yoksa daðda ve çölde mi nâzil olduðunu bilirim.”

Hz. Peygamber (s.a.v) onun hakkýnda:

“Aranýzda hüküm ve kazada en üstününüz, Ali’dir” buyurmuþtu. Bu yüzden Hz. Ali, kendisinden evvelki üç halife devrinde sürekli olarak, “Baþ Kâdýlýk/Kâdiyü’l-Kudât’lýk” görevini üstlenmiþtir.

Tâbiûndan Ebu’l-Esved ed-Düelî’nin naklettiðine göre bir gün bu zat, Hz. Ali’nin yanýna gitmiþti. O, tefekkür halindeydi. Sebebini sorduðunda,

“Arap dili giderek bozuluyor, onu bozulmaktan nasýl kurtarýrým diye düþünüyorum” buyurur. Ayný zat, üç gün sonra tekrar yanýna gittiðinde Hz. Ali ona; fiil, isim ve harften bahseden bir kâðýt vermiþ ve “Tetkik et ve aklýna gelenleri buna ekle” demiþti. Böylece nahiv ilminin ortaya çýkýþýnda Hz. Ali’nin iþaret ve gayretinin önemli rol oynadýðý görüþü vardýr.

Ammâr b. Yâsir (r.a.), Hz. Peygamber’in Ali hakkýnda þöyle dediðini bildiriyor:

“Ey Ali! Hak Teâlâ sana herkeste bulunmayan bir ziynet vermiþtir ki bu, zühddür. Ýþte bu dünya zühdü, sende olduðu müddetçe, ne sen dünyadan ve ne de dünya senden bir þeye eriþemiyorsunuz.”

Hz. Ali’nin, çok cömert olduðu bilinmektedir. Hatta muhtaçlarý, yoksullarý kendinden ve yakýnlarýndan önce düþündüðü kaynaklarda geçer. Bir gün hiçbir þey bulamayýnca, bir fakire yüzüðünü tasadduk etmiþti. Onun oruçlu iken, hazýrlanan iftar yemeðini fakirlere verdiði ve o gün iftariyesiz kaldýðý bilinmektedir.

“Yoksula, yetime, esire seve seve yemek yedirirler.” (Ýnsan, 8) âyetinin, Hz. Ali gibi zatlar hakkýnda nâzil olduðu rivayet olunur.

Hz. Ali, bir þirinde mealen þöyle diyor:

Ýnsanlar yaratýlýþ bakýmýndan eþittirler, çünkü babalarý Âdem ve anneleri Havva’dýr; kim aslýyla þerefleniyorsa, “su ve toprakla þerefleniyor” demektir. Fazilet ve meziyet (üstünlük), ancak ilim ehlinindir. Zira ilim sahipleri, hidayet yoluna girmek isteyenlere kýlavuzluk ederler. Kiþinin kýymeti, yapmýþ olduðu iyilikle ölçülür. Cahiller ise, ilim ehline düþmanlýk ederler. Sen ilim elde etmeye devam et. Sakýn ilme bedel baþka bir þey peþine düþme. Çünkü cahiller ölü, âlimler ise, diridir.”

Bir þirinde de þöyle diyor:

“Saçlarým aðardýðý halde, hýrsýmýn saçlarý henüz aðarmadý. Gerçekten de dünyaya hýrslý olan kiþi, meþakkat içindedir. Bana ne oluyor ki, bir rütbeyi arayýp ele geçirdikten sonra gözüm daha yüksek rütbelere bakmaktadýr. Ey muhatap, Allah için doðru söyle! Nice eve uðradýn da, lezzet ile dolu iken etrafýnda ölüm sancýlarý uçuþtu da harabeye döndü. Sen çalýþmanýn dizginlerini pek salýverme. Bütün istediðine eriþemezsin, Allah’a yemin ederim ki, rýzýklar, sadece sa’y u taleple (çalýþýp istemekle) elde edilmez; bazen devesini pek yormayan yani kazanç yolunda emek harcamayan kiþi çok mal kazanýr, bazen rýzýk peþinde istekle çok koþan kiþi, hiçbir þey kazanamaz.”

Þiirleri dýþýnda, nesir olarak söylediði hikmetli cümlelerinden bazýlarýný da mealen burada kaydedelim:

“Ya Rabbi, seni gözler göremez ki, büyük þanýndan haber verebilsin! Zira sen, seni vasf etmeye teþebbüs eden yaratýklarýndan önce vardýn.”

“Allah’ým! Sen mahlukatý yalnýzlýk ve bir endiþeden dolayý yaratmadýn, bir menfaatinden dolayý, onlardan hiç bir istekte de bulunmadýn.”

“Kimi istersen, senden kaçýp kurtulamaz. Kimi muaheze etmek istersen, senin gazabýndan kurtulamaz. Sana isyan eden, senin hâkimiyet ve otoritene noksanlýk veremez. Sana itaat eden, senin mülkünde bir artýþa sebebiyet veremez. Senin hüküm ve kazan önünde hoþnutsuzluk gösteren, senin emrini reddeyleyemez. Senin fermanýndan yüz çeviren, senden müstaðni olamaz.”

“Bütün sýrlar, ‘ýnd-i ilâhinde apaçýk ve bütün bilinmeyenler senin yanýnda hazýrdýr.”

“Her þey, sende nihayete erer, senden baþkasýna sýðýnmanýn imkâný yoktur. Müracaat olunacak ancak sensin. Senden baþka kurtarýcý, hidayet ve necat verici yoktur. Kâinatta hareket eden her canlýnýn itaati, senin kudret elindedir. Bütün Âdemoðlunun varýp döneceði, sýðýnacaðý ancak sensin.”

“Ya Rabbi! Seni tenzih ve takdis eylerim ki, yarattýklarýn arasýnda gördüðümüz ne büyük þeyler var!

Ve onlarýn büyüklüðü, senin azametin yanýnda ne kadar küçüktür!

Senin melekûtundan gördüðümüz büyük tecelliler, ne kadar muhteþemdir!

Ve bu muhteþem þeyler senin, aslýna eremediðimiz otoriten ve hükmüne nispette ne kadar hakirdir, ne kadar küçüktür!

Ya Rabbi! Dünya nimetleri ne kadar çeþitli ve çoktur!

Ve âhiret nimetlerine göre, bunlar ne kadar küçüktür!”

4

06/11/2014 Müslümanlarýn Sýrlarýný Ýfþa Etmek

4

03/06/2014 Sümâme b. Usal’ýn Müslüman Oluþu

4

08/02/2014 Yâsir Ailesi (radýyallâhü anhüm)

4

17/09/2013 Hicretten Ýbretlik Sahneler

4

25/05/2013 Hz. Ali’nin Þahsiyeti

4

16/02/2013 Hz. Ýnsan

4

03/11/2012 Örnek Müslüman

4

11/08/2012 Peygamberimizin Ramazan Müjdeleri

4

11/03/2012 Peygamberimizin Duygusal Anlarý

4

29/12/2011 Devlet Adamý Kriterleri

4

05/10/2011 Câhiliye Devrinde Arap Kültürü

4

28/06/2011 Üç Aylarýn Deðerlendirmesi

4

15/04/2011 Peygamber Efendimizin Þefkat ve Merhameti

4

26/02/2011 Vefakârlarýn Önderi: Fahr-i Kâinât Efendimiz

4

25/12/2010 Ehl-i Beyt Sevgisi

4

12/10/2010 Rahmet Peygamberinden Esintiler

4

08/08/2010 Peygamberimiz (s.a.s) ve Ramazân

4

22/07/2010 Hz. Peygamberde Vefâ Duygusu

4

31/03/2010 Muhabbet Yeli
 
 
Muridan.com 7kubbe.net Facebook/AbdullahDemircioðlu Facebook/7KubbeSufiGençlik Sufi Galeri YouTUBE
Zuhur Dergisi  | Tüm Haklarý Saklýdýr © 2010 (Müþteri Hizmetleri Telefon Numarasý : (0 533) 474 70 26 ) Tasarým & Yazýlým : Networkbil.Net