Ýyi ki ölüm var! Yoksa yaþam bu kadar kýymetli olmazdý. Bizler düþüncelerin, duygularýn, hallerin çok hýzlý yaþandýðý kapitalist bir dünyaya gözlerimizi açtýk. Bu sebeple dünya yaþamýnýn sonlu olduðunu idrak etmekte zorlanýyoruz. Hep bir iþimiz var. Önce uyanýyoruz mesela, uyurken yarý ölü olduðumuzu unutuyoruz. Sonra bir yerlere gidip bir þeyler yapýyoruz. Yemek yiyiyoruz, sokaklarda yürüyoruz, sosyal medyaya bakýnýyoruz, gündemi inceliyoruz... Tüm bunlarý yaparken bizimle ayný prototipten milyonlarca insanýn olduðunu ve doðum-ölüm dengesi içerisinde oluþ ve ölüþün bulunduðunu kavramakta zorluk çekiyoruz. Peki, biz ölüyorsak niye varýz? Yani, hayatýn anlamý nedir? Filibeli Ahmet Hilmi'nin A‘mâk-ý Hayal'i iþte bu noktada yazýlan bir þaheser olarak karþýmýza çýkýyor. Ancak bu kitabý okurken kendinizi kitaba býrakmanýz gerekiyor. Sonra hayalin derinliklerine her daldýðýnýzda bir hikmetle çýktýðýnýzý fark edeceksiniz. Eðer kendinizi kitaba daha da açarsanýz, hikmetlerin ruhunuzu dokumaya baþladýðýný göreceksiniz. Kimi zaman iyilik-kötülük savaþýnda bir asker, kimi zaman Anka'nýn sýrtýnda bir seyyah, kimi zaman da yokluk tepesine yürüyen bir yolcu olarak kendinizi bulacaksýnýz...
A‘mâk-ý Hayal'de iki ana karakter vardýr: Râci ve Aynalý Baba. Râci iyi bir eðitim görmüþ, kendini yetiþtirmiþ, ancak fikri sorunlarý aþamadýðý için bunalýma düþmüþ, sorunlarýný içki ve eðlencede unutmaya çalýþan bir gençtir. Aynalý Baba ise varoluþ gerçeðini kavramýþ, hakikatin bilgisine ulaþmýþ, bu nedenle toplumdan uzaklaþmýþ, meczuplara özgü giysi ve davranýþlarýyla kendini perdelemiþ, mezarlýkta yaptýðý derme çatma kulübede yaþayan bir bilgedir. Râci'nin yolu bir þekilde Aynalý Baba'nýn yanýna düþer. Aynalý Baba ona kahve ikram eder ve ufaktan ufaktan neyini üflemeye baþlar. Sonra Râci yavaþ yavaþ hayalin derinliklerine dalar. Tabi bu birçok kez olur. Aynalý Baba her neyi üflediðinde Râci daldýðý hayallerden bir hikmetle çýkar. Aralara serpiþtirilmiþ þiirler meseleyi daha da güzelleþtirir. A‘mâk-ý Hayal masalýmsý bir üsluba sahip olmakla birlikte, anlatýlanlar okuyanlara çok gerçekçi gelir. Ýçerisinde efsanevi varlýklar, gerçek üstü kentler, önemli kiþiler kaliteli bir dille harmanlanmýþtýr.
Kitabýn yazarý Þehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi (1865-17 Ekim 1914) çok yönlü, alim, muallim ve müeddip bir þahsiyettir. Bulgaristan'ýn Filibe kasabasýnda doðan Ahmet Hilmi, Ýstanbul'a gelerek Galatasaray Lisesi'ni bitirir. Daha sonra Duyûn-u Umumiye Ýdare'sinde memuriyete baþlar. Görevli olarak Beyrut'a gönderildiði sýrada Jön Türklerin arasýnda yer aldýðý için Mýsýr'a kaçmak zorunda kalýr. 1901 yýlýnda tekrar Ýstanbul'a döndüyse de Sultan Abdülhamit tarafýndan Libya'ya sürülür. Burada tasavvufla ilgilenmeye baþlar ve Arusi tarikatýna girer. 1908'de Meþrutiyetin ilanýyla birlikte Ýstanbul'a gelir ve “Ýttihad-ý Ýslâm” adýnda bir gazete çýkarmaya baþlar. Ancak bu gazete kýsa bir süre sonra kapatýlýr. Filibeli Ahmet Hilmi'nin kýrk kadar eseri ve yüzlerce makalesi vardýr. Ekim 1914'te zehirlenerek vefat eder. Masonluk ve Siyonizm'le mücadele eden ilk kiþilerdendir. Mezarý Fatih Camii avlusundaki hazirededir. En meþhur eseri olan A‘mâk-ý Hayal'in önsözünde ise kendisi þunlarý söylemektedir:
''Bu kitabý hakikat aþkýyla yanan, akýlla kavranamayacak konularý merak eden insanlarýn zevkle okuyacaðý kanaatindeyim. Bu millet geçmiþte nice Râci'ler yetiþtirmiþtir, gelecekte de yetiþtirmeye devam edecektir. Okuyuculara sunduðumuz bu hikayeler (hikaye olup olmadýðý iyi düþünülmelidir) eðer beðenilirse, kendimizi bahtiyar sayacaðýz. Zira bu kitaba raðbet edilmesi, insanlarýn ciddi meselelerle ilgilendiðini göstermesi bakýmýndan çok önemli. Böyle okurlarýn bulunduðuna inanýyorum. Zira bu millet hassas bir kalbe sahiptir. Bunu birçok defa ispat etmiþtir. [1909]''
Filibeli Ahmed Hilmi'nin A‘mâk-ý Hayal'ini mutlaka okumanýzý tavsiye ederiz.
Bakýn, önsözünü okudunuz bile...