Ahde Vefa

Yâ Rabbî!.. Kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini, Ehl-i Beytin, Ashâb-ı Kirâmın, bütün evliyâ ve enbiyânın sevgisini ve sevgine kavuşturacak amel ve işleri nasip eyle! Darda olan Ümmeti Muhammed'i muzaffer eyle.

Ahid; verilen kesin söz, bağlamak sıkıca düğümlemek anlamına gelir. Vefa ise; kendisiyle ömrün sonuna kadar muhabbeti, ilgi ve alakayı kesmemek anlamına gelir. Dolayısıyla Ahid ve vefanın birlikte zikredilmesi çok manidar bir anlam oluşturur ki, bu da: Verilen, vaat edilen ahid, söz ile ömür boyunca alakayı kesmemek.

İnsanoğlu ilk vaadini bezm-i elestte, ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ sorusuna : ‘Evet, Rabbimizsin’ diyerek söz vermiş,  kabul etmiş kelime-i şehadetle de  bu ahdimizi tekrarlamışızdır. Bu ahde göre bizler, bizi terbiye eden, hayatımızı kontrol eden, yasak koyan ve düzenleyen tek merci olarak bir Allah’ı bileceğiz. Kulluğumuzu yalnız Allah’a tahsis edeceğiz ve yalnız onun önünde eğilip secdeye kapanacağız. Verdiği bu söze sadakat gösterenleri Kuran şöyle haber vermektedir:

“Hayır! Gerçek onların dediği değil her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.” (Al-i İmran süresi 76. Ayet)

Şüphe yok, sana bîat edenler, muhakkak ki, Allah'a bîat ederler. Allah'ın yed'i onların ellerinin üstündedir. Artık kim (ahdini) bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur ve her kim de Allah ile üzerine muâhedede bulunduğu şeyi yerine getirirse ona da (Allah Teâlâ) büyük bir mükâfaat verecektir. (Fetih Suresi 10. Ayet)

Yüce Allah’a karşı vefadan sonra Âlemlerin Efendisi Hz. Peygamber (s.a.v.)’e vefa gerekir. O’na vefamızı, O’nun izinden giderek, yaşantısını hayatımıza aktararak ve mübarek adları anıldığında, O’nu salâvat ve selamla anarak göstermeliyiz.

Abdullah b. Ebi’l Hamsâi nin aktardığı şu hadise, Efendimiz (s.a.v.)’in ahde vefaya ne kadar önem verdiğini bizlere göstermektedir. “Hz. Peygamberle kendisine peygamberlik verilmeden önce bir yerde buluşmak üzere konuşmuş ve vaatleşmiştik. Fakat unutmuştum, üç gün sonra aklıma geldi ve hemen konuştuğumuz yere gittim. Baktım ki orada bekliyor. Beni görünce, “Ey genç delikanlı! Bana biraz sıkıntı verdin çünkü (sözümün gereği) üç günden beri burada bekliyorum.” buyurdu. (Ebu Davut, Edeb, 90.) Verilen sözün önemini bu hadise  anlatmaya kâfidir esasen. Yine islamın üstün ahlak ilkelerini ve insani erdemlerini yaşantılarıyla bizlere gösteren ve örnek olan âlimlerimize, dünyaya gelmemize vesile olan anne-babamıza, ailemize ve yakınlarımıza kısacası şu kısa hayatta ilişki kurduğumuz herkese vefa borcumuzu unutmamalıyız.

Bu bağlamda söylemek istediğim, eşrefi mahlukat olabilmek için bir terbiyeye talip olan bizler mürşidi kâmilin öğretimine elimizden geldiğince kalben ve şeklen  uymalı tabiri caizse ödevlerimizi eksiksiz yapmaya çalışmalıyız.  Sözü kendime söylerken sizlerle paylaşmak istediğim okuyan çocuklarımızı örnek alabiliriz meselâ. Günlük ödevlerini yapmadan okula gidemiyorlar veya sınav  dönemlerinde uzun geceler kamplara giriyorlar. Amaç o dönemi başarıyla tamamlamak. Günleri sayılı dünyada hal böyleyken sonsuz ahiret hayatına hazırlık konusunda eksiklerimizi acilen tespit etmeliyiz. Kaldı ki bizler Kur’ân ve sünnet ışığında yol açan bir gönül tabibini tanımışken bu nimeti bir fırsata çevirebilmeliyiz. Verdiğimiz sözleri tutmalı amel defterimizi fırsat eldeyken doldurmaya çalışmalıyız. Bu anlamda gaflete düşmemek için birbirimize dualar etmeliyiz.

Âyet-i kerîmede buyrulur: “Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun!” (et-Tevbe, 119) Zira gül bahçesinde gezen insanın üzerine gül kokuları siner. Sâlihlerin meclisinde bulunanlara da o güzel insanlardan feyz ve rûhâniyet akseder.

Söylediğimiz her söz ve yaptığımız herşeyden dünyada ve ahirette  mutlaka hesaba çekileceğiz. Hz. Mevlana vefaya dikkat çekmiş; İnsan görüşten ibarettir. Gerisi deridir. Görüş de, dostu görmektir ancak. İnsan dostu görmedikten sonra kör olsun daha iyi. Baki olmayan dost uzak olsun daha iyi’. (Mesnevî, 2013: 61) demiştir.

Verdiğimiz sözde vefa edersek, Allah’ta bizim ahdimizi korur. Ahde vefa eden, ahde vefa bulur. Kime niçin söz verdiğimizi bilmeyi ve sözümüzde durabilmeyi  bu anlayış ve idrak içerisinde bir ömrü yaşayabilme hususunda Allah bizleri müyesser  eylesin.

Mürşidimiz der ki dünyevi arkadaşlıklarda bile ilk terkeden ben olmadım. Bu kısa ama özlü sözden ders alabilmeyi ümit ederim. Yâ Rabbî!.. Kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini, Ehl-i Beytin, Ashâb-ı Kirâmın, bütün evliyâ ve enbiyânın sevgisini ve sevgine kavuşturacak amel ve işleri nasip eyle! Darda olan Ümmeti Muhammed'i muzaffer eyle.


Yeşim Gezmiş TORTUM diğer yazıları