İSÂR | Başkaları için özveride bulunma anlamında ahlâk terimi
Îsâr cömertlikte ve fedakarlıkta üst düzey bir iradesinin tezahürüdür...
Sözlükte “bir şeyi veya bir kimseyi diğerine üstün tutma, tercih etme”, ahlaki kavram olarak ise “kişinin, kendi ihtiyacı olsa bile sahip olduğu olanakları başkalarının ihtiyacı için kullanması, başkasının menfaat için feragat etmesi” anlamlarına gelir. Cürcânî îsâr kavramını İslam’daki din kardeşliğinin en ileri seviyesi olarak ifade eder. Îsâr teriminin Batı’daki kullanılanım şekli altrüizmdir. Bunun anlam karşılığı modern Arapça’daki gayriyye, Türkçe’deki diğerkâmlık ve özgecilik kavramlarıdır. Îsâr cömertlikte ve fedakarlıkta üst düzey bir iradesinin tezahürü olarak kendini gösterir.
Kur’an-i Kerim’de dört ayette sözlük anlamında îsârı kelimesi geçmektedir. Bunlar; Yûsuf /91; Tâhâ /72; en-Nâziât /38; el-A‘lâ /16 ayetleridir. Ayrıca “Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır.” Haşr Suresinin 9. Ayetinde terim manasında geçmektedir. Bu âyet-i kerîme, imanı iyice kalplerine sindirmiş olan ensâr-ı kirâmın mühacirlere karşı sergiledikleri kardeşliğin, isâr derecesindeki cömertliğin ve fedakârlığın boyutlarını ortaya koymaktadır.
Bir adam Peygamberimiz (s.a.s.)’e gelerek:
“– Ben açım” dedi. Allah’ın Rasûlü hanımlarından birine haber göndererek yiyecek bir şeyler istedi. O da:
“– Seni peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki evde sudan başka bir şey yok” dedi. Efendimiz bu sefer diğer bir hanımından yiyecek bir şey istedi. O da aynı cevabı verdi. Daha sonra Resûl-i Ekrem, öteki hanımlarından da aynı cevâbı alınca ashâbına dönerek:
“– Bu gece bu şahsı kim misâfir etmek ister?” diye sordu. Ensâr’dan Ebû Talha (r.a.):
“– Ben misafir ederim yâ Resûlallah” diyerek o yoksulu alıp evine götürdü. Eve varınca hanımına:
“– Resûlullah (s.a.s.)’in misafirini ağırlayalım” dedi. Sonra:
“– Evde yiyecek bir şey var mı” diye sordu. Hanımı:
“– Hayır, Sadece çocuklarımın yiyeceği kadar bir şey var” dedi. Sahâbî:
“– Öyleyse çocukları oyala. Sofraya gelmek isterlerse onları uyut. Misâfirimiz içeri girince de lâmbayı bir bahaneyle söndür. Sofrada biz de yiyormuş gibi yapalım” dedi.
Sofraya oturdular. Misâfir karnını doyurdu; onlar da aç olarak yattılar. Sabahleyin Ebû Talha Peygamber Efendimiz’in yanına gitti. Onu gören Allah Resûlü (s.a.s.): “– Bu gece misafirinize yaptıklarınızdan Allah Teâlâ râzı oldu” buyurdu. (Buhârî, Tefsir 59/6; Müslim, Eşribe 172-173)
Hem Efendimiz (s.a.s.) hem de ashâbının yapmış oldukları olağanüstü cömertlik ve îsârların örnekliği kendileri ihtiyaç sahibi olmalarına rağmen başkalarını kendilerine tercih edebilecek derecede ahlâkîn en üst seviyesini göstermişlerdir. Hadislerde de bu hasletin örnekleri çoktur.Hz. Peygamber (s.a.v.): “Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.”buyurmuşlardır. (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 59)
Ashâb-ın yaşamında îsâr kavramının tezahürünü görmek mümkündür. Hakikat Allah onları; “Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire seve seve yedirirler. Derler ki: «Biz sizi Allah rızâsı için doyuruyoruz. Yoksa sizden ne bir karşılık bekliyoruz ne de bir teşekkür. Çünkü biz o asık suratlı, çatık kaşlı, korkunç ve dehşetli günde Rabbimizin azabından korkarız.» Allah da onları o günün felâketinden korur; yüzlerine parlaklık ve gönüllerine sevinç verir” (İnsân 76/8-11) övmüş ve bu fedakârlıklarının karşılığı olarak onları müjdelemiştir.
Tefsirlerde îsâr kavramı, “âhiret mutluluğuna erişmek için kendini başkasına tercih etmek, başkasının ihtiyacını kendi ihtiyaçlarından daha önde tutmak” şeklinde açıklanıp bu davranışı bir cömertlik derecesi olarak yorumlamışlardır. (İbn Kesîr, III, 474; Şevkânî, V, 232). Bu bağlamda literatür cömertliği şöyle tasnif etmiştir; sehâ, cûd ve îsâr olarak üçe ayırmıştır. Buna göre kişi elindeki olanakların yarısını başkasına vermesi sehâ (sehavet), yarısından çoğunu ikram etmesine cûd, olanaklarının hepsini başkalarına vermesine de îsâr denir. (Kuşeyrî, II, 502). Bu cömertliği sadece Allah rızası gözetilerek yapılması elzemdir. Beklenti yalnız Allahtan olmalıdır. Çünkü iyilik karşılığında karşılık ve övgü bekleyen kişi iyilik değil alışveriş yapmış olur.
Buradaki fedakarlığın dengeli olmasını da İslam ifade etmiştir. Malını tamamen başkasına verip kişinin muhtaç duruma düşmesi doğru karşılanmamıştır. Peygamber, bir kimsenin elindeki imkânların tamamını muhtaçlara verip sonra da başkalarından yardım istemesini kınamıştır. (Dârimî, “Zekât”, 25)
Îsâr genellikle maddi feragat olarak bilinse de kaynaklarda kişinin canını ortaya koyması da îsârın en üst derecesi olarak ifade edilmiştir. Çünkü insanın en kıymetlisi canıdır, bunu başkası için feda edilmesi sevginin en fevkinde olmanın durumunu ifade eder. Bundan dolayı sevgi tasavvuf geleneğinde îsâr olarak da ifade edilir. Sevgi, sevenin icap ettiğinde sevdiği kişi için canını ortaya koymasını gerektirir. İslam tarihinde Uhud savaşında İslâm ordusunun geri çekilmek zorunda olduğu sırada bazı müminlerin Hz. Peygamber’in canını korumak için kendi canlarını feda etmeleri, can ile îsâra güzel bir misaldir. (Müsned, III, 265, 286; Buhârî, “Cihâd”, 80, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 18)
Îsârın en önemli yönü sevgi veya merhamet duygusudur. İslam bütün yaratılmışlara merhameti emreder. Allah “Rahimdir” merhamet sahibidir. Kullarının da bu ahlaki ilkeyi şiar edinmelerini ister. Arzın inşası sevgi ve merhametle mümkündür. İslam başkalarının acı, sıkıntı ve sorunlarına yönelik empatiyle yaklaşmalarını ve diğerkamlık davranışı göstermelerini Müslümanlardan ister. Özellikle yaşadığımız çağda insana biçilen değer bencillik ve bireyselliktir. İnsanın en süfli hallerinden olan ben merkezli ve bencilliğin tedavisi bu ahlaki kavramla mümkündür. Müslüman toplumların birey ve kurumlarıyla Îsâr kavramını gündemde tutmaları gerekir. Çağın yeniden ihya ve inşası için bu hasletlerin ne kadar elzem olduğu aşikardır. İnsan Îsâr sahibi olduğu kadar Rabbine yakın ve insandır.