Yalçın ALBAYRAK

Aman Allah’ım Aman, Zaman Âhir Zaman!

Aman Allah’ım Aman, Zaman Âhir Zaman!

Düşünebiliyor musunuz ne kadar kısa bir zamandır dünyada misafiriz?

Yaratılmış her varlık, her mahlûk ölmeye ve yok olmaya muhtaçtır ve buna duçardı. Zira ebedi olan, varlığının bir sonu ve başlangıcı olmayan, sadece Hazreti Allah’tır (cc). Bu yüzden dünyamızın ve bu kâinatın da sonunda yok olup ölümü tadacağı aşikârdır.

Dünyanın ve kâinatın ölümü de “Kıyâmet” olacaktır. Peygamber Efendimiz (sav) mübarek hadisleri ile bizlere bunu zaman zaman hatırlatmış, ikaz etmiştir.

Bilim adamlarının teorilerine göre;“Eğer yaratılıştan şu ana kadar ki geçecek süreyi bir yıl (365 gün ) olmuş olsa idi, insanlığın yeryüzünde var olduğu, görüldüğü,  gönderildiği, ortaya çıktığı süre 31 Aralık günü ancak ikindi vaktinde denk gelecekti.” Düşünebiliyor musunuz ne kadar kısa bir zamandır dünyada misafiriz?

Bu misafirlik ahiret hayatına göre ise gerçekten çok kısadır. Yine aynı hesaba göre şu anki zaman dilimimiz, yani yaşadığımız zaman; 31 Aralık günü akşam vaktine tekabül etmektedir. Böyle kısa süre içerisinde imtihan için Cenab-ı Erhamerrahimîn bizleri dünyada yaşatıyor. Bu yaşayış bitmeden yani kıyamet gelmeden önce ise vakit daralıyor.

Eskimeyen eskilerin dediği gibi “Ahir zamanı” yaşıyoruz. Kıyametin küçük alametlerinden çıkmayanların neredeyse kalmadığı,  büyüklerinin de “Kısm-i Azamı’nın” çıktığını kıymetli rehberimiz, şifaî sohbetlerinde zaman zaman belirtmişlerdi. (1)

Hz. Mehdi’nin gelişi küçük alametlerdendir. Geldiği zaman, 7 yıl dünyanın mamur olacağı, onun zamanında dünyada bolluk ve bereket olacağı, adaleti tesis edeceği su götürmez bir gerçek olarak belirtilmiştir. Hz. İsa (as) gelişi ise büyük alametlerden olup henüz çıkmadığı söylenmiştir.

Yine batıda, doğuda ve Suudi Arabistan’da, bu üç bölgede yere batırılma (çökme) olacağı söylenmektedir. Bunların da yine herkesçe tereddüde yer bırakmayacak şekilde gerçekleşeceği söylenmiştir. Bu bölgelerin, toprak parçalarının batacağı belirtilmiştir. Bu da henüz gerçekleşmemiş bir hadisattandır.

Kıyametten önce güneşin batıdan doğacağı bildirilmiştir. Güneş batıdan batacak ve üç gün doğmayacağı bildirilmiştir. Bu doğmama anında kâfirler durumdan ibret almayacaklardır. Oysaki o zaman içerisinde, yani güneş batıp doğmadığı üç gün içerisinde, vahşi hayvanlar dahi bir araya gelerek bu durumdan etkileneceklerdir. Yani av ile avcıda bu durum endişeye sebep olup normal, mutat davranışlarını terk edeceklerdir. Müslümanlar ise bu durumdan ibaret alacaklar, normal olmayan bir durum yaşandığını ibret nazarı ile bileceklerdir. Yine bu da henüz çıkmamış bir hadisattır.

Otuz iki adet küçük Deccal çıkmıştır. Bunlar küçük olup asıl (otuz üçüncü büyük) Deccal henüz çıkmamıştır. O, her yere, her mekâna girebildiği halde Mekke ve Medine’ye giremeyecektir. Hatta o geldiği zaman, Medine şehri beyaza bürünmüş olacaktır. Adeta Medine-i Münevvere’nin bembeyaz bir saray halinde olacağı bildirilmiştir. Peygamber Efendimiz (sav), Deccal’in Suriye’de, 16 tane kapısı olan yerde iken Hz. İsa (as) tarafından yakalanıp öldürüleceğini bildirmişlerdir. Bu kapının ismi de söylenmiştir. Bu da henüz olmamış, çıkmamış büyük alametlerdendir.

Sonra yine, Duhan isminde bir dumanın dünyayı kaplayacağı bildirilmektedir. Bu duman Müslümanlardan başkalarını hasta edeceği bizlere haber veriliyor. İnsanların (sarhoşlar gibi olup) yalpalayıp adeta yürüyemeyecekleri, sendeleyecekleri, yalpa yapacakları bildirilmiştir. Müslümanlar ise bundan hafif bir nezle gibi çok hafif bir şey hissedecekler, zarar görmeyeceklerdir. Henüz çıkmayan büyük alametlerden birisi de budur.

Melhame-i Kübra denilen büyük savaş henüz olmamıştır. Bu da büyük alametlerdendir. Bu gün Antalya yakınlarında Amik Ovası’nda bu savaşın olacağını Peygamber Efendimiz (sav), yüzyıllar öncesinden bize bildirmiştir. Cenab-ı Allah’tan (cc) aldığı bu hadisatı biz ümmetine açıklamıştır. Hatta bizim (müslümanların) “sarı ırkla savaşacağımızı” bildirmiştir.

Umreye gittiğimiz zaman, kafilemizle beraber Arafat Dağı’na çıkmıştık. Kafile hocamız bizim yüzümüzü kendisine doğru çevirmemizi isteyip bize iki hadis nakletti. Bu hadislerden bir tanesi; “Kıyamete yakın Arafat Meydanı’nın yeşilleneceği (ki Arafat Meydanı’nda bu güne kadar yeşil bitki yoktur) ve insanların göğü delercesine yüksek binalar yapacaklarını” belirten hadislerdi. Sonra yüzümüzü Arafat Meydanı’na çevirmemizi istedi (o sırada sırtımız Arafat Meydanı’na dönüktü). Bir de ne görelim! Arafat Meydanı komple yemyeşil ağaçlar ile kaplı. 25-30 yıldır Arafat Meydanı’nı yeşillendirmek için çalışmalar yürütülmüş, son zamandan bunda başarılı olunmuştu. Ve Arafat Meydanı yeşillenmişti. Yine takriben 10 km kadara uzakta olsak da Kâbe’nin hemen dibine yapılan saat kulesi dağların da üstünden çıkarak görünüyordu. Bu da çıkmış olan küçük kıyamet alametlerinden olsa gerektir.

Peygamber Efendimiz (sav), Fırat Nehri’ni ve içinde bulunduğu bölgeyi kast ederek; burada müthiş olayların olacağını bizlere haber vermişlerdir. Bilindiği gibi altın arayıcıları altını, dağdan gelen nehirler ve ırmaklarda aramaktadırlar. Fırat nehrinin suyu; Erzurum’un dağlarından, yukarı kısımlarından gelmektedir. Ve burada “altında dağ çıkacağı” bizlere bildirilmiştir. Ve bu çıkan altından uzak durmamız da şiddetle tavsiye edilmiştir. Yine bu da küçük alametlerdendir. Henüz zuhur etmemiştir.

Yine Peygamber Efendimiz (sav) doğu tarafını kast ederek; “Şeytanın boynuzunun burada olduğunu, buradan çıkacağını” bildirmiştir. “Kızıl rüzgârların da eseceğini” bildirmiştir. Ki yetmiş yıla yakın kızıl ordu sahipleri buralarda hüküm sürmüşlerdir. Zaten küffarın hakimiyetinin de yetmiş-seksen yıl olacağı yine bildirilmiştir.

Büyük İslâm âlimi ve Allah dostu, Şeyhü’l-Ekber lakabı ile meşhur Muhyiddin İbnü’l-Arabî Hazretleri (ks), Peygamberimizin (sav) hadisleri ışığında, kendi keşif ve kerametlerine dayanarak, ahir zamanda zuhur edecek bir kısım hadisatı üstü kapalı olarak bazı eserlerinde neşretmiştir. Avrupa’da meşhur olmuş Nostradamus ise yine gelecekle ilgili bazı olayları “Kehanetler” ismi ile yayınladığı bir kitapta toplamıştır. Bunların bazılarını da isabet ettirmesi bir süre zihinleri meşgul etmiştir. Fakat sonradan bir hakikat olarak şu durum kesin kanaatle ortaya çıkmıştır. “Nostradamus, İbnü’l Arabi Hazretleri’nin (ks) yazdığı eserlerindeki bazı şifreleri çözmüştür. Bu hadiseleri onun eserlerinden çalarak kendi görüşü gibi aktarmıştır.”Bu gelecek olayları ortaya koyar iken sanki kendisi (bir istidraç olarak) bunları kendisinin bulduğunu söylemiş ve yazmıştır. Konunun bununla alakası olmadığının delili şuradan ortaya çıkmıştır. İbnü’l-Arabi Hazreleri (ks), (üstü kapalı, şifreli olarak) haber verdiği olayların zamanını hicrî takvime göre belirtmiştir. Oysaki Nostradamus Avrupa’da miladi takvim kullanıldığı için olayları bu takvime göre kronoloji etmiştir. Olayların (kehanetlerinin)gerçeği tam yansıtmaması, tutmaması onun yaptığının; yani“ilmi hırsızlığının” açık bir delilidir. (2)

Allah’ın (cc) veli kulları zaman zaman sevenlerine, muhiplerine kıyametle ilgili hatırlatmalarda bulunmuşlardır. Onları bu dehşetli güne dikkatlerini çekmişler, uyarmışlardır.

Şu an için dünya; ölüm anını yaşayan insanın boğazından gelen hırıltılar gibi can çekişmektedir. Dünya adeta S.O.S vermektedir. Kaynayan bir kazan gibi; (medya araclığı ile) her gün savaş, katliam, açlık, sefalet, hırsızlık, cinayet haberleri ile kaynamaktadır. Artık (adeta) “kıyamet başlamıştır.” Özellikle orta doğu kazanı daha bir hararetle kaynamaktadır. Uzun süre uzak durmaya çalıştığınız ateşleri sabah uyandığınızda kucağınızda bulabilmektesiniz. Bu ortamdan kendimizi, yaşadığımız yeri, evi, bölgeyi, vatanımızı, coğrafyayı korumak için (manevi rehberimizin belirttiği gibi)“duayı çokca yapmak, kelime-i tevhidi çokça yapmak” bizlere tavsiye edilmektedir. Boş vakitlerimizde; dilimizi, kalbimizi Mevlâmızın zikri ile ıslak tutmamız, Peygamberî bir hakikat olarak bizlere tavsiye edilmektedir. Fatih Sultan Mehmet Han, “İstanbul’un yeniden küffarın eline geçmemesi için ne yapmalıyız?” diye hocası, manevi rehberi, Ak Şemseddin Hazretleri’ne (ks) sorduğunda şu tarihi cevabı almıştır “Her gün yetmiş bin tevhid İstanbul’dan semaya yükselirse bu şehir tekrar küffarın eline geçmeyecektir.”

Zaman “Kelime-i Tehvide” sarılma zamanıdır. Allah Teâlâ buyurur ki:“Lâ ilahe illallah benim kalemdir. Bunu söyleyen kimse bu kaleye girer. Bu kaleye giren kimse de azabımdan kurtulur."(3)

Ahir zaman fitnelerinden, Deccalın fitnesinden, ölümün fitnesinden, kabrin fitnesinden, nefsin fitnesinden, şeytanların ve şeytanlaşmışların fitnelerinden, kıyametin fitnesinden, ahiretin fitnesinden, altı yönden gelecek kaza, bela, musibet ve arazlardan Cenab-ı Allah (cc) cümlemize emân (aman) buyursun.

Aman Allah’ım aman, Zaman Âhir Zaman…

 

 

1. Bu yazımızın kahir ekseriyetinde Abdullah Demircioğlu Efendi Hazretleri’nin Şifai Sohbetlerinden istifade edilmiştir.

2. Bu durum Mustafa Akgün’ün kalem aldığı  “Yahudinin Tahta Kılıcı” kitabında da aktarılmaktadır.

3. Ebû Nuaym, Hilye, 3, 224; Deylemî, Firdevsü'l-Ahbâr, Hadis no: 4458; Suyûtî, el-Câmiu's-Sagîr, Hadis no: 6048; Suyûtî, ed-Dürru'l-Mensûr, 4, 293.


Yalçın ALBAYRAK diğer yazıları