Tayfur KOZAN

Bir İrfan Öncüsü Ali Fuat Başgil ve Gençlerle Başbaşa

Bir İrfan Öncüsü Ali Fuat Başgil ve Gençlerle Başbaşa

Tarihin en kadim kültür ve medeniyetini inşa etmiş milletimizin ictimai tasavvuru içerisinde de gençlik ve gençlik eğitimi her zaman en öncelikli meselelerden birisi olmuştur.

İnsan hayatının en zinde, en verimli çağı Gençlik çağıdır. Gençlik, insan hayatında bedensel, ruhi ve sosyal gelişimin en yüksek, en hızlı yaşandığı dönemdir. Aynı zamanda gençlik, karakter ve kişilik yapılanmasının da en karmaşık olduğu zaman dilimidir. Bireyin rol ve benlik karmaşasını alt ederek, kişisel benlik duygusunu geliştirmesi gereken bu dönemin, toplumların ictimai geleceği için ne kadar önemli olduğu muhakkaktır. Hal böyle olunca her toplum, güçlü ve sağlıklı bir geleceğe ulaşmak adına gençlik eğitimine büyük önem vermiş, bu amaçla örgün ve yaygın eğitim projeleri geliştirmiştir. Münevver zümreler ve Sivil toplum örgütleri de en çok gençlik ve sorunları üzerinde durmuşlardır.

Tarihin en kadim kültür ve medeniyetini inşa etmiş milletimizin ictimai tasavvuru içerisinde de gençlik ve gençlik eğitimi her zaman en öncelikli meselelerden birisi olmuştur. Ancak Modern dönemde gelişen teknoloji ile beraber ortaya çıkan inkültürasyon ve kültürel yozlaşma, bunun sonuncunda gençler arasında inkişaf eden kişilik problemleri, sosyal ve psikolojik buhranlar, geleceğimizin öncüsü gençlerimizi tehdit etmekle kalmayıp, toplumun geleceğini de aynı derecede tehlikeye düşürmüştür. Gelecek kaygısı içerisinde sağlıklı bir geleceğin sağlam bir gençlikle kurulabileceği, sağlam bir gençliğin ise doğru bir kişilik eğitimiyle mümkün olduğu anlayışına bağlı olarak, gençlerimizi modernite ve sekülerizmin menfi tesirlerinden kurtarıp onlara sağlıklı bir gelecek inşaa etme düşüncesi, özellikle milli-ananeci münevverlerimizin üzerinde en çok durduğu meselelerin başında gelmiştir. Bu yönde sayısız çalışmalar yapılmış, eserler neşredilmiştir. İdeal bir gençlik tasavvuru ortaya koyarak bu yönde birçok ilmi akademik çalışmalar yapan, milli münevverlerimizden birisi de merhum Ord. Prof. Dr. Ali Fuat BAŞGİL dir.

1893 yılında Samsun’un Çarşamba ilçesinde doğan Ali Fuat BAŞGİL’in babası Şükrü Efendi, Annesi, Fatıma Hanımdır. İlk öğrenimini Çarşamba’da, orta öğreniminin bir kısmını İstanbul’da, son kısmını ise Paris’te tamamlamıştır. Gronoble Üniversitesinden mezun olmuş, Paris Hukuk Fakültesinde Doktora yapmıştır. Yurda döndükten sonra Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğrenim Genel Müdür yardımcılığı görevinde bulunmuş, 1930 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Doçent olmuştur. Bir yıl sonra da aynı fakültede Profesör unvanına terfi etmiştir. Farklı üniversite ve fakültelerde Ordinaryüs Profesör ünvanlıyla ders veren Başgil, emekli olduktan sonra siyasetle meşgul olmuş, 1961 yılında Samsun Senatörü, 1965 seçimlerinde ise İstanbul Milletvekili seçilmiştir. 1967 yılına kadar çeşitli mecmua ve gazetelerde yazılar yazan, onlarca eser ve makale neşreden Ali Fuat BAŞGİL, 17 Nisan 1967 yılında vefat etmiştir.(1)

“İlmin kaynağı zekâ, amelin kaynağı ise iradedir. İrade terbiyesinin hakikiyle mahsul verebilmesi için ona erken başlamak lazımdır. İtiyatlar kökleştikten ve huylar iyice yerleştikten sonra bu terbiye gayet güçleşmektedir”2 sözüyle insanın benlik duygusunun ve karakter yapısının müsbet biçimde şekillenmesinin erken dönemlerde verilecek ruhi bir terbiye ile mümkün olacağını savunan Ali Fuat BAŞGİL’in bu istikamette yazılmış en önemli eseri, kendi hayatında kazandığı tecrübe ve birikimlerle şekillenmiş, gençlere yönelik öğütlerden ve derslerden oluşan, küçük hacimli olmasına karşın, içerik yönüyle devasa bir çalışma olan “Gençlerle Baş başa” isimli eseridir. Bir kısmı zamanın Tasvir Gazetesi’nde yayınlanan bu kitapta merhum Ali Fuat BAŞGİL’in gençlerimize yönelik samimi, babacan bir üslupla verdiği öğütler, sadece kendi döneminin değil, günümüz gençliği için de ufuk açan, yol gösterici bir mahiyete sahiptir. İlk baskısı 1947 senesinde neşredilen eser, yayınlandığı günden bu yana defalarca basılmış ve her devirde nesillere yol gösterici olmuştur. Eser, 2004 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan bir genelgeyle “100 Temel Eser” kapsamında, orta dereceli okul öğrencilerine tavsiye edilmiştir.

“Geleceğin ümidi olan gençleri, bunalımdan, iradesiz ve cesaretsiz yaşamaktan kurtaracak3 olan bu eserde üstat, ayrıca gençliğe başarılı olmanın sırlarını da göstermektedir. O, eserinde bu durumu şöyle ifade etmiştir: “... bir taraftan okuduklarımdan, bir taraftan uzunca sürecek bir talebelik ve hocalık hayatımın tecrübelerinden istifade ederek gençlere muvaffak olmanın sırrına ve çalışmanın usulüne dair bir fikir vermek isteyeceğim. Biliyorum ki bir gencin beklediği ve bir gençten beklenen de muvaffak olmaktır.... Yolcum! Ben sana bu esercikte muvaffakiyet diyarının yolunu göstereceğim. Sen istersen ondan ötesine, kendin gidebilir ve özlediğin saadeti bulabilirsin.”4

İrade terbiyesinin hakikiyle mahsul verebilmesi için, erken başlanması gereğini savunan Başgil, bu eğitimi insan hayatının belirli bir döneminde değil, hayatın bütünü içerisinde sürdürülebilir olarak görülmesi gerektiğini savunur ve hayatta başarılı olmanın yolunu beş ana başlıkta izah eder. Bununla beraber başarının önünde en büyük engelin “Tembellik”, “Kötü arkadaş” ve “Kötü örnekler” olduğunu söyler.5 Başgil’e göre tembellik adamına, çağına, mizacına göre şekil alan muvaffakiyetin önündeki en büyük engeldir ve onu alt etmenin en temel yolu sahih, sağlam bir iradedir. Kötü arkadaş ise, bir gencin başına gelebilecek kötülerin en kötüsüdür ve tembellikten daha tehlikelidir, çünkü söylemleri dostluktur. Bu nedenle bir gencin iyi bir dostta arayacağı temel kriter çalışkanlık, dürüstlük ve yardımseverlik olmalıdır. Zira insan için Anne ve babasından sonra ona en yakın kişinin arkadaşları olduğu düşünülürse iyi bir arkadaş, gençlerin hayatları boyunca müsbet bir istikamette yürüyebilmeleri için oldukça önemlidir. Kötü örneklere gelince, Başgil’e göre belirli bir makam ve mevki işgal eden, şöhret sahibi herkes, muvaffakiyetin önünde iyi bir örnek değildir. Ona göre kendini gerçekleştirme, model alma (bir bireyin beğendiği şahsiyetlerin özelliklerini kendi benliğine aktarmasıdır) eğilimlerinin en yoğun olarak yaşandığı gençlik döneminde gençler, kendisine model olarak, şöhretini ve statüsünü onun bunun ayağına çelme takmakla kazanmış, herkesi ve her türlü değerleri ayakları altına almış, haysiyet ve şahsiyet fukarası kişileri değil, aklın ve vicdanının götürdüğü istikamette doğruluğu, dürüstlüğü, çalışkanlığı yardımseverliği, namus ve haysiyeti şiar edinmiş ve böylece başarıya ulaşmış kişileri örnek almalıdır.

Ali Fuat BAŞGİL, fikri çalışma atölyesinin genç ve tecrübesiz çırakları için faydalı olabilecek bir rehber olarak gördüğü eserinde, başarının önündeki engelleri sıraladıktan sonra bu engellere karşı en güçlü silahın, irade olduğunu söyler. Ona göre irade, hususiyle ahlaki manada canlı organizmalar zincirinin son halkasını teşkil eden insana mahsus bir kudret ve imtiyazdır ki insandaki karar verip yapma ve icra sahasına çıkarma kudretidir. Zira insanın beden ve ruh dediğimiz iki neviden yaratılmış bir varlık olduğu düşünülürse birinci nevi, tüm maddi varlıklar gibi yüce yaratıcının koyduğu umumi tabiat kanunları içerisinde beynelmilel bir karakter ahzederken, irade, içerisinde “şuur” dediğimiz esrarengiz bir kudret hazinesi taşıyan ruhi bir meleke olup, insanı diğer varlıklardan ayıran bir meziyet ve en önemli üstünlük vesilesidir.

İnsandaki her davranış, başlangıçta belirli bir şuur ve iradenin ürünü olarak ortaya çıksa da bu davranışlar sonradan itiyat (Alışkanlık) haline dönüşür ve otomatikleşir. Otomatikleşmiş bir davranışın ise bireyin sonraki yaşamında değiştirmesi ve kontrol edilmesi de oldukça zordur. Ancak itiyat haline dönüşmüş her davranış da kişiye muvaffakiyet yolunda engel değildir. Başgil Hocaya göre, sağlam bir nefis terbiyesinin rehberliğinde, itiyatlarımızı sevk ve idare etmek, kişiye iyiliğe götüren muvaffakiyete yarayan iyi itiyatlar (Alışkanlıklar) kazandırmak daima mümkündür. Bunun içindir ki okulların, eğitimcilerin en başta gelen vazifesi, mukadderatını ve geleceğini ellerinde tuttukları gençlere, muvaffakiyet ve saadete ulaştırıcı iyi itiyatlar (Alışkanlıklar) kazandırmak, onları kötü huy ve alışkanlıklardan korumak olmalıdır.

Yukarıda da ifade edildiği gibi canlı organizmalar zincirinin son halkasını teşkil eden insana mahsus bir kudret ve imtiyaz olan irade ve irade eğitiminde en feyizli kaynağın çalışmak olduğunu söyleyen Başgil Hoca, çalışmayı, temiz bir muvaffakiyetin, yüksek ahlakın, ruh ve beden sağlığının en önemli şartı olarak görmüş, çalışmanın değerini ise işin kemiyetinde değil keyfiyetinde aranması gerektiğini belirtmiştir. Ona göre marifet her ne şekilde olursa olsun çalışmakta değil, çalışmayı verilendirmektedir. Verimli çalışmanın da üç önemli şartı vardır; bunlar fiziksel, duygusal ve zihinsel şartlardır. Fiziksel şart, sağlık ve sağlamlıktır. Duygusal şart, çalışmayı sevmek, zihinsel şart ise çalışma yol ve yöntemini bilmektir. Başgil, özellikle son iki şart üzerinde duruyor ve bir insanın yaptığı işi sevmesi gerektiğini ya da sevdiği işi seçmesi gerektiğini belirtiyor. Zira ona göre bu durum, muvaffakiyet yolunda bir gencin, hayatı boyunca zevkle ve verimli olarak çalışmasının en temel şartıdır. İstemediği bir işte çalışan bir insan, Başgil Hoca’ya göre işinin esiridir. Bu nedenle bugünün gençlerine sevdiği işi yapmaları noktasında destek olmak ve onları zevkle/severek çalışabilecekleri nitelikli alanlara yönlendirmek muvaffak olma yolunda oldukça önemlidir.

Ali Fuat Başgil, eserinin sonunda kendi hayatından elde ettiği tecrübeler ışığında, fiziksel ve zihinsel her türlü iş ve çalışma hayatında başarılı olmanın, genel ve rasyonel kanunları olarak gördüğü prensipleri de sıralamıştır. Bu prensiplerden bazıları şunlardır:

  • Çalışmak için uygun gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en uygun zamanıdır.
  • Başladığın bir işi yapıp bitirmeden başka bir işe başlama. Yarıda kalan iş başlanmamış demektir.
  • Çok düşün. Düşünen bir insan maden kuyularında kazma sallayan işçiden daha çok çalışıyordur.
  • Vazgeçme genç dostum! Damlaya damlaya göl olur. Ve aynı noktaya düşen damlacıklar zamanla mermeri bile deler.
  • Gece yatağına uzandığın zaman o gün ne yaptığını ve yarın ne yapacağını kendine sormadan uyuma.
  • Her gün iyi bir eserden beş on sayfa yüksek sesle oku. Bu sayede konuşma ve söz söyleme yeteneğin gelişir.
  • Gök kubbe altında yep yeni hiçbir fikir yoktur. En yeni fikir, eski bir fikrin yeni bir elbise giymişidir.
  • Kişinin kıymeti dilinin altında ve kaleminin ucunda gizlidir. Onu söz ve yazı açığa vurur.
  • Bir işe öfkeli ve sinirli iken karar verme. Bekle öfken geçsin. Çünkü öfkeyle kalkan zararla oturur.
  • Kimsenin cahilliğini yüzüne vurma. İnsanları en çok kızdıran cahilliklerinin yüzüne vurulmasıdır.
  • Yalan söyleme. Yalan söyleyen, tutulmak korkusu içinde yaşayan hırsız gibidir.
  • Bir kimseye söz vermeden önce iyi düşün. Verdiğin sözden dönme. Çünkü verilen sözden dönmek yalancılığın en çirkinidir.
  • Gençliğinde iyi arkadaş kazan. Yaşlılıkta kazanılan arkadaşlık sağlam olmaz. Zira paslı teneke lehim tutmaz.
  • Gençlik güzelliğine şans denilen kör kuvvet bile aşıktır. Gençliğini boş yere harcama, onu kuvvetlendirmeyi bil.
  • Herkesçe beğenilen güzellik ahlak güzelliğidir. Çünkü ahlakı güzel insan her yaşta güzeldir.
  • Muvaffakiyetlerinle mağrur olma. Bil ki gurur, gelecekteki muvaffakiyetlerin en büyük düşmanıdır.
  • Kendinden üstekilere değil kendinden alttakilere bak. Rahat edersin.

Başgil Hocanın mütevazi eserinde, gençlere muvaffak olma yolunda sıraladığı prensipler tabi ki bunlarla sınırlı değildir. Örnek teşkil etmesi açısından bu prensiplerden bazılarını yazımın sonunda ifade etmeye çalıştım. Görülüyor ki başta da vurguladığımız gibi Ali Fuat BAŞGİL’in gençlerimize yönelik samimi, babacan bir üslupla verdiği öğütler, sadece kendi döneminin değil, günümüz gençliği için de yol gösterici bir mahiyete sahiptir. Bununla beraber muvaffakiyet yolunda maarif davamızın öncüsü öğretmenlerimiz için de son derece yararlı ve ufuk açıcı özellikte bir eserdir.

Maarif davamızın bir ferdi olarak üstlendiğim görev ve sorumluluk duygusu içerisinde izah etmeye çalıştığım yazımı, meselenin özeti olması hasebiyle Ünlü Finlandiyalı düşünür Johan Vilhelm Snellman, şu sözüyle tamamlamak istiyorum “Gençliğin ruhunu, işleyen bir tarla gibi, kendi haline bırakırsanız orada ısırgandan ve dikenden başka bir şey bulamazsınız.” 6

 

 

1 https://tr.wikipedia.org

2 Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, “Gençlerle Baş Başa”, Yağmur Yay., s. 11

3 A.g.e, s. 15

4 A.g.e, s. 14

5 A.g.e, s 15,16

6 http://kusluktayazarlar.com/harikasozler/genclik.htm


Tayfur KOZAN diğer yazıları