İlahi Deryadan İnciler - Allah´ın Tekvin Sıfatı
Peygamber Efendimiz (s.a.s) her zaman sağ tarafına yatar ve bunun sıhhatli olduğunu bildirirlerdi. Acaba neden, bunun hikmeti nedir?
Mahlûkatın en şereflisi olan insanoğlu, acaba kendi bedeninin muhteşem özelliklerinden yeterince haberdar mı? Hiç düşünüyor muyuz, Allah’ın (cc.) “Tekvîn” sıfatının en güzel ve belki de en mükemmel yansımasını taşıdığımızı…?
“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, şekil ve suret verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O; Azîzdir, Hakîmdir. ” (Haşr Sûresi, 59/24)
İnsan vücudu yaklaşık 100 trilyona yakın hücreden oluşur. Sinir hücresi, mide ve bağırsaklarımızı döşeyen hücreler, karaciğer hücresi, kemik hücresi, kas hücresi, kan hücreleri gibi değişik hücreler… Bu 100 trilyona yakın hücre, yaratılıştaki azamete bakın ki, sadece ve sadece iki hücreden (biri anneden, biri babadan) yani bir su damlasından kaynaklanır. Bu iki hücre mükemmel koruyucu bir yer olan anne rahminde çoğalıp farklılaşarak insanın neye ihtiyacı varsa o yönde gelişir ve “küçük bir kâinat olan” insan meydana gelir.
“Andolsun ki Biz; insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir ‘alak (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık. Böylece kemiklere de et giydirdik. Sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir!” (Mü’minûn Sûresi, 23/12-14)
Yâ Ahsenü’l-Hâlikîn!
İnsanın hangi özelliğini anlatsam… Ömür boyunca yaklaşık 2,7 milyar defa aralıksız vücuda kan pompalayan kalbimizi mi, Yaradan’ın izniyle vücudumuzdaki bütün olayları yöneten ve yaklaşık 10 trilyon hücreden oluşan ve iletişim hızı 320 km/saat olan beyin ve sinir sistemini mi, günümüz teknolojisiyle ancak devasa bir fabrikanın görevini yapabileceği 10 tabakadan oluşan gözümüzü mü…?
Evet, küçük bir kâinat olan insanın yaratılışındaki incelikleri, bedenindeki muhteşem özellikleri anlatmaya kelimeler yeter mi, beyninin %15’ini kullanabilen insanın aklı buna vâkıf olabilir mi? Onun için vücudumuzdaki mucizevî nimetlerden sadece birkaç örnek verip bu deryanın kapısını birazcık aralamak istiyorum:
* Mide Asidi: Bir jileti bile eritebilecek yapıya sahip olan mide asidi, yediğimiz her türlü besini ve eti parçalara ayırır. Peki, nasıl oluyor da yine bir et parçası olan mideye zarar vermiyor. Evet; besinler mideye geldiğinde, mideden gastrik asit, pepsin ve hidroklorik asit gibi çok güçlü asidik maddeler salınır. Beraberinde yine kıvrımlı mide duvarından mukus denen; yapışkan ve mide duvarını örterek asitlere karşı koruyan, ayrıca besinler için kayganlaştırıcı bir madde salınır. Böylece ph’sı 2-3 olan bu müthiş asidik ortamda, Rabbimin emriyle demiri bile sindirebilen mide asidi, mide etini sindiremez.
* Pozitif-Negatif Basınç ve BOS’un Kaldırma Kuvveti: İnsanoğluna verilen sayısız nimetlerden biri de, benim her zaman ilgimi çekmiş olan ve her okuduğumda “Lâ Havle Velâ Kuvvete İllâ Billâh” dedirten insan vücudunun üç boşluğundaki (kafatası, göğüs, karın) basınçlardır. Hiç düşündünüz mü yürürken, dururken başımızın ağırlığını neden hissetmeyiz. Oysa kafatası içerisindeki beynimiz yaklaşık 1400 gr.dır. Fakat içerisindeki BOS (Beyin omurilik sıvısı)’un kaldırma kuvvetiyle bu ağırlık 50 gr.a düşer ve biz bu ağırlığı hissetmeyiz. Yine göğüs boşluğumuzda akciğerlere hava alınmasıyla aktifleşen 2,5 mm. cıva değerindeki negatif basınç ve karın kaslarının kasılmasıyla oluşan karın içi pozitif basınç sayesinde gövde içi bütün organlarımızın (akciğer, karaciğer, dalak, böbrekler, mide, ince ve kalın bağırsaklar, rahim, idrar kesesi vs.) gerçek ağırlıkları hafifler, havada asılı gibi durarak bir et yığını olmalarına engel olur. Böyle olmasaydı hafif bir yürümeyle, koşmayla organlarımız zarar görecek, belki de yerlerinden kopacaklardı.
* Sağ Tarafa Yatma: Peygamber Efendimiz (s.a.s) her zaman sağ tarafına yatar ve bunun sıhhatli olduğunu bildirirlerdi. Acaba neden, bunun hikmeti nedir?
Evet, kâinatın Efendisi’nin 1400 küsur yıl evvel tavsiye ettiği bu olayı bilim yeni yeni anlayabiliyor. Şöyle ki; insan sağ tarafına yattığında sol burun deliği solunumda baskın taraf olur. Dolayısıyla sağ beyin yarımküremizin oksijenizasyonu sol beyne göre daha aktif bir hal alır. Peki, bu ne işe yarıyor? Sağ beyin yarımküresinin aktifleşmesi, parasempatik sinir sistemini uyarır ve sonuçta kalp yavaşlar, tansiyon düşer, mide ve bağırsak hareketlerimiz azalır. Doğal olarak daha rahat uykuya geçiş ve iyi bir dinlenme sağlanır. SÜBHANALLAH!
* Bağışıklık Sistemi: Yüce Yaradan; insana, mikroplar ve diğer zararlı şeylere karşı korunması için öyle mükemmel bir sistem bahşetmiştir ki; adı immün sistem (bağışıklık sistemi)dir. Bu koruyucu sistem özet olarak şöyledir:
Flora denen yararlı bakteriler: (Bakterilerin hep hastalık yaptığı zannedilir ) Deri, göz, idrar, boğaz ve bağırsağımızda bulunurlar ve patojen (hastalık yapıcı) mikropların buralara yerleşmesine engel olmaya çalışırlar.
Tükrük, gözyaşı gibi vücut salgıları içeriğinde lizozim denen bir nevi antibiyotiklerle donanmış ve bu şekilde mikropları öldürerek, bu organları korurlar.
Kandaki koruyucu mekanizma; makrofaj, nötrofil, natürel killer (öldürücü hücreler) ve son savunma hücreleri lenfositler
Ateş; mikropların protein yapısını bozmak için vücut ısısı yükselir.
Öksürük refleksi; solunum yollarını mikrop ve tozlardan temizler.
Bu sistemin inceliklerini gördükçe şu soruyu sormadan edemiyoruz:
“Ey insanoğlu! Hastalıkların ilaçlar sayesinde mi iyileştiğini sanıyorsun?”
Tabii ki hayır…
Başta Şâfi/şifa verecek olan Allah, vesile doktorlar, yardımcı olan ise ilaçlar… Evet, Şâfi olan Yaradan’ın sayısız nimetlerinden biri de “immün sistem” denen koruyucu, savaşçı hücreler (insanda sayısı yaklaşık 40 milyar hücre) dir.
“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O Azîzdir, Hakîmdir.” (Haşr Suresi, 24)
Öyle Kâdirsin ki ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa yaptıklarını yazmaya yetmez.
Öyle Kâdirsin ki zerreler dil kesilip, yıldızlar hece olsa yaptıklarını anlatmaya yetmez.
Kudretin olmasa Kâf ile Nûn buluşamaz.
Kudretin olmasa, Var diye bir şey olmaz, Yok, zaten anılmaz.
Sen “Ol” dedin, işte oldu âlem, öyle kolay ki her iş sana, sözünün bir hecesidir cümle âlem
Dünya çölüne düştüm, ben bana yetmiyorum, kendime çare değilim, kalbime yar değilim
Aczim sonsuz, düşmanım sayısız, fakrım sınırsız Sen ki varsın yokluktan korkmam,
Sen ki kâdirsin, aczimden utanmam. Sen ki rahimsin, fakrımdan sıkılmam
Aczime kudretinle meded eyle
Fakrıma rahmetinle imdâd eyle
Âmin…
Dr. Zafer Tortum -Merhum diğer yazıları
- 17 Temmuz 2017 İlahi Deryadan İnciler - Bakmak mı? Görmek mi?
- 09 Mart 2016 İlâhi Deryadan İnciler – Çağların Psikiyatristi: ‘’Tasavvuf’’
- 31 Ocak 2016 İlahi Deryadan İnciler - İhtilaf mı, İbret mi?
- 30 Temmuz 2015 İlahi Deryadan İnciler - Tıbbı Nebevî
- 06 Kasım 2014 İlahi Deryadan İnciler - Çağımıza İbret Yardımlaşma
- 03 Haziran 2014 İlahi Deryadan İnciler -Emanet
- 08 Şubat 2014 İlahi Deryadan İnciler - Külli ve Cüz’i İrade
- 17 Eylul 2013 İlahi Deryadan İnciler – Farkında Olmak
- 25 Mayıs 2013 İlahi Deryadan İnciler - Adl-i Teâlâ Neler Eyler
- 16 Şubat 2013 İlahi Deryadan İnciler - Marifetullâh
- 03 Kasım 2012 İlahi Deryadan İnciler - İlim ve Kudret Sahibi Yüce Allah
- 11 Ağustos 2012 İlahi Deryadan İnciler - Yeterince Şükredebiliyor muyuz?
- 11 Mart 2012 İlahi Deryadan İnciler - Anatomi ve Astronomi