Dr. Zafer Tortum -Merhum

İlahi Deryadan İnciler - Çağımıza İbret Yardımlaşma

İlahi Deryadan İnciler - Çağımıza İbret Yardımlaşma

Sırru’l-esrar olan kalbimiz ve şah damarımızın her an O’nun elinde olduğu ne kadar da açık bir şekilde görülmektedir.

Allahü Teâla şöyle emrediyor:

İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın Allah’tan korkun; çünkü Allah’ın cezası çetindir.(Mâide, 2)

 İbni Ömer’den rivayetle Resulullah (sav) buyurdular ki:

Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter.” (Ebu Davud, Edeb/46; Tirmizi, Hudud/3; Buhari, Mezalim/3, İkrah/7; Müslim, Birr/58)

Hayat mücadeledir” diye bir söz vardır.

Hayat bir mücadele değildir, aksine bir yardımlaşmadır. Eğer hayatta yardımlaşma değil mücadele söz konusu olsa idi güçlü zayıfın hayat hakkını elinden alırdı. Oysaki hayat sahipleri mücadele ederek değil, yardımlaşarak hayatiyetlerini devam ettirirler. Bu yardımlaşma insan vücudunda da söz konusudur.

Nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez; bir gözü bir gözünü tenkit etmez; dili kulağına itiraz etmez; kalp ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını tamamlar, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine yardım eder; yoksa o insan vücudunun hayatiyeti devam edebilir mi? İnsan vücudundaki bu uyum ve yardımlaşma çağımıza da örnek olmalı…

 Materyalist düşünce, hayat düsturunu “mücadele” olarak tanımlar ve mensuplarını “Hayat bir mücadeledir.” felsefesiyle yetiştirir. Bu düsturun özelliği çatışmak, rekabet olduğundan, böyle bir anlayışın hâkim olduğu toplumlarda kavga eksik olmaz.

Kur’an, hayatta mücadele düsturu yerine “yardımlaşma düsturunu” esas tutar. Bunun özü ise; insanların birbirinin imdadına yetişmesidir. Kâinatta galaksiler arasında, yeryüzünde canlı cansız yaratılan her unsur arasında, hayvanlar, bitkiler ve insanlar arasında bu yardımlaşma açıkça görünmektedir.

Yüce Yaradan, bu yardımlaşma sırrını fıtratlarından gelen özellikle Müslümanlara da intikal ettirmiştir. İslam dini; peygamberleri ümmetlerin, âlimleri cahillerin, zenginleri fakirlerin, kuvvetlileri zayıfların, amirleri memurların yardımına koşturmuş, bunu bir vecibe olarak emretmiştir.

Bu âlemde hemen gözümüze çarpan ilk yardımlaşma örneği, yer ile gök arasındaki yardımlaşmadır. Güneş yeryüzüne ışık saçmakta; hava, bütün canlıları teneffüs ettirmekte, dünya sırtında taşıdığı bu canlılar için mevsimleri dolaşmakta, baharın gelmesi için 23,5 derece eğimle dönmektedir. Bir damla suda oksijenle hidrojenin bir araya gelerek su olmaları yardımlaşmanın başka bir örneğidir.

Elementlerin her biri taşıdığı özellikle canlıların yardımına koşmakta ve bu unsurlar canlıların menfaati için adeta el ele verip birlikte çalışmaktadırlar.

Bütün bu faaliyetler birer yardımlaşma örneğidir.

İnsan kâinatın meyvesi olduğu için, bütün âlemde hükmeden bu yardımlaşma kanununun bir misali de insanda sergilenmiştir.

Bir elde parmaklar arası yardımlaşma, iki el arasındaki yardımlaşma, yürüyen kişiye gözün yol göstermesiyle sergilenen yardımlaşma, iç organlar arası harika yardımlaşma, akılla hafıza arasındaki yardımlaşma, bedenin bir bütün olarak ruhun ihtiyaçlarını karşılamadaki yardımları dikkate alındığında insan vücudunda yardımlaşmanın sayılamayacak kadar örneklerine şahit olunur.

Yine detaylı örnekler verecek olursak:

Kalp ve damar ile bunların içindeki kanın dokularımızın imdadına yetiştirilmesi:

Kalbimiz bir pompa gibi, organlarımızı besin ve oksijensiz bırakmayacak şekilde sürekli çalışmak üzere yaratılmıştır. Çalışma temposu, organların ihtiyacına göre artırılıp azaltılır. Meselâ kalbe gelen kan miktarı arttığında, kalp daha hızlı ve kuvvetli çalışarak daha fazla kan pompalamaya başlar. Tersine, kendisine gelen kan miktarı azalırsa, bu durumda kasılma kuvveti ve hızı azaltılarak daha düşük tempoda çalışması sağlanır. Gelen kirli kan miktarı artarsa kalp kası hücrelerinin boyu uzar ve kalp daha kuvvetli kasılır. Eğer kalbe gelen kan miktarı azalırsa, buna paralel olarak kalpteki kasılma kuvveti de azaltılır.

Kalpten organlara dağılan damarlar gittikçe daralır ve hücrelerin etrafında kılcal damar şeklini alır. Kılcal damarlar oldukça ince duvarlıdır. Bu sebeple yüksek basınca veya kanın hızlı akmasına dayanamaz. Kılcal damarlardan hemen önceki damarlara artercik manasında arteriol denir. Arterioller, kalpten gelen yüksek basınç ve hızdaki kanın kılcallara ulaşmasını engellemede rol alır. Arterioller, kılcal damarları korumakla vazifelendirilmiş damarlar olarak düşünülebilir. Arterioller ayrıca dokuya ihtiyaçtan fazla kanın gitmesini engellemekle de vazifelidirler. Diğer bütün damarlar gibi, bu damarlar da dokunun kan ihtiyacına göre daralıp gevşeme kabiliyetiyle donatılmıştır. Bir dokuda oksijen azalmışsa, arterioller genişletilir ve bu şekilde dokuya daha fazla kan gitmesi sağlanır. Tersine, dokuda oksijen yeterliyse, damar daraltılır ve dokuya giden kan miktarı azaltılır. Bu şekilde bir düzenlemeyle dokuya gereksiz kan gönderilmesinin önüne geçilmiş olur. Uyku esnasında arterioller daraltılır, kapillerin başlangıcındaki sfinkter denen musluklar büyük nispette kapatılır ve kalp istirahat hâline geçer.

Kanama esnasında yardımlaşma; Normal erişkin insan vücudunda yaklaşık 5,5 litre kan mevcuttur. Bunun yaklaşık 750 ml’si atardamarlarda, yaklaşık 3 litresi de toplardamarlarda bulunur. Toplardamarlardaki kan, herhangi bir ihtiyaç hâlinde kullanılmak üzere depo edilmiş kandır. Kanama durumlarında atardamarlarda bulunan ve kalbin pompaladığı kan miktarı azalır, tansiyon düşer, dokuların beslenmesi ve oksijenlenmesi bozulur. 1 litreye kadar kan kaybı, Kadîr-i Alîm’in koyduğu ek mekanizmalarla tolere edilebilir. Yani kalbin pompaladığı kan miktarı azalmaz, tansiyon düşmez ve doku oksijenlenmesi normal kalabilir. Bundan dolayı kişi bir seferde herhangi bir zarar görmeden 500 ml (1 torba) kan verebilir. Kanama miktarı 1-2 litre arasında ise, kalbin pompaladığı kan miktarı azalır; ancak bundan tansiyon etkilenmez. Kan kaybı 2 litreden fazla olduğunda ise, kalbin kan pompalaması ve tansiyon hızla düşer; kişi ölümle yüz yüze gelebilir.

Kanama durumunda tansiyonun düşmesi, Hâlık-ı Alîm tarafından damarların duvarlarına yerleştirilmiş alıcılarla (reseptörler) algılanır. Bu reseptörlerden gelen sinyaller beyinde bulunan ve tansiyonun düzenlenmesinde vazife gören merkez tarafından alınır ve cevap olarak sempatik sinir sisteminin aktivitesi artırılır. Kanama durumlarında devreye giren sempatik sistem, düşmüş olan tansiyonu birkaç saniye içinde 2 kat artırabilecek kabiliyette yaratılmıştır. Kanama durumlarında esas ölüm sebebi, beyindeki kan akımının azalması veya durmasıdır. Kanama durumunda önce tansiyon düşer, tansiyondaki düşme ile başta beyin olmak üzere dokular oksijensiz kalır. Beyin ortalama 4 dakika oksijensizliğe dayanabilir. Ani tansiyon düşmelerinde, geçici bayılmaların olduğu herkesin malumudur. Bu yüzden, kanama durumlarında beyin beslenmesini devam ettirebilmek için tansiyonun düşmesi mutlaka önlenmelidir. Sempatik sistem tansiyonun yükseltilmesinde ve beyin ölümünün geciktirilmesinde vazifelidir.

Kasların yardımlaşması:

Egzersiz sırasında çalıştırılan kaslardaki kan akımı 20 kat artırılabilir. Takdiri İlahi olarak bu olayın gerçekleşebilmesi diğer organların fedakârlıklarına bağlıdır. Egzersizde sempatik sinir sistemi aktivitesi artırılır. Sempatik sinirlerden salgılanan noradrenalin hormonu, kas damarlarında diğer organ damarlarına göre daha az daralma yapar. Bir manada kasların egzersizdeki kan ihtiyacı da göz önüne alınarak, onlara fazla kan gönderilir. Sempatik sistem ayrıca böbrek üstü bezinden noradrenalin ve adrenalin salgılanmasına vesile olur. Noradrenalin hormonu da, sempatik sinirler gibi kasların lehine çalışır. Adrenalin hormonu çok şaşırtıcı bir tesir ile kaslarda damarların genişletilmesinde, kan akımının artmasında; kas dışı organlarda da, kan akımını azaltacak şekilde damarları daraltmakla vazifelendirilmiştir. Ancak egzersizde kaslardaki kan akımı artırılıp diğer organların kan akımları azaltılırken, beyin ve kalp bundan muaf tutulur. Çünkü diğer organlarımız, oksijensizliğe beyinden çok daha uzun süre dayanabilmektedir. Eğer egzersizde kaslarda fazla kan akımı olsa, kalp ve beynin kan akımları ihmal edilseydi, egzersiz çok önemli iki organın beslenmesine zarar verecek, oksijensiz kalmasına sebep olabilecekti.

Sonuç olarak:

Evrende ibretlik bir düzen olarak yaratılan ‘yardımlaşma’ prensibinin çok hikmetli bir örneği vücudumuzda da görülmektedir. Tabiri caizse sigortaların, acil ambulansların, alarmların ve vücut sistemindeki iç müdahalelerin anlık olarak devreye girdiği organizmamızda, Sırru’l-esrar olan kalbimiz ve şah damarımızın her an O’nun elinde olduğu ne kadar da açık bir şekilde görülmektedir. Acaba bu yardımlaşmalar günümüzde, bir kaşık suda birbirini boğmaya çalışan, nefsinin cenderesindeki insanoğluna hiç mi ibret olmaz?

 

Allaha emanet olun.


Dr. Zafer Tortum -Merhum diğer yazıları