Adalet ve Zulüm

"Ez-zulmü zulümâtün yevme’l-kıyâme / Zulüm, (zalim için) kıyamet günü karanlıklardır.”(Buhârî, Mezâlim, 8; Müslim, Birr, 57)

Cenâb-ı Allah Kurân-ı Kerim'de, âdil olmayı, emretmektedir. Ayet devamla ihsanı, yakın akrabaya vergili olmayı, onlara bakmayı, görüp gözetmeyi de göz ardı etmememizi emreder. Şu üç şeyden de sakındırır. Bunlar, fuhşiyyât, münker ve buğzdur. (Nahl 16/90).

Milletler adaletle ayakta durur, zulüm ile yıkılır mahvolur gider. Dinimizde zulüm haramdır. Belirtildiği üzere, ödeşmesi çok zor haklardandır. "Ez-zulmü zulümâtün yevme’l-kıyâme / Zulüm, (zalim için) kıyamet günü karanlıklardır.(Buhârî, Mezâlim, 8; Müslim, Birr, 57) buyurulmuştur.

Başkasının malını mülkünü zorla elinden almak, arazisini gasp etmek zulümdür. Daha başka sayılacak birçok şey vardır ki bunlar zulüm olarak değerlendirilir.

Bu hususta Rasûlullah’tan (s.a.s) rivayet edilen bir hadis vardır ki çok dehşet vericidir. “Zulüm yolu ile bir kimsenin arazisinden bir karış alan kişiyi, Allah kıyamet gününde o aldığı şeyi boynuna dolayarak, yerin yedi kat dibine geçirir.” (Buhârî, Mezâlim 13, Bed’ül-halk 2; Müslim, Müsâkât 139-142; Tirmizî, Diyât 21)

Rivayet olunduğuna göre ashaptan Sa‘îd b. Zeyd’in bir miktar arazisi elinden alınmıştı. Alan kişi yalan söylüyor, arazinin kendisine ait olduğunu iddia ediyordu. Çaresiz kalan Sa‘îd b. Zeyd:

Ya Rab! Eğer, o yalan söylüyorsa gözünü kör et ve onun kabrini evinin içinde eyle” diye dua eder. Aradan çok zaman geçmez, o kişinin iki gözü de kör olur. Bu adam duvarlara tutuna tutuna yürürken şöyle derdi:

Beni, Sa‘îd b. Zeyd’in bedduası bu hale getirdi.” Çok geçmeden evinin etrafında dolaşırken orada bulunan kuyuya düşerek öldü. Kuyu onun mezarı oldu. (Müslim, 3. cilt, sy 1230)

Hadisten anlaşılanlar şunlardır;

1) Bir karış toprağı gasp etmek, yerin yedi kat dibine geçirilmekle cezalandırılır.

2) Bir sahâbînin bedduası sebebiyle bu gasıbın gözleri kör oldu ve ölümü, evinin civarındaki kuyuda düşüp boğulmakla gerçekleşti. Bu kuyu kendisinin mezarı oldu.

O (s.a.s) buyuruyor: “Mazlumun bedduasından sakının. Çünkü onun bedduası ile Cenâb-ı Allah arasında perde yoktur.” (Buhari, Mezalim 9; Müslim, İman 31; Tirmizi, Zekât 6; Ebu Davud, Zekat 4; Nesai, Zekat 46), yani anında icabet olunur.

Bu itibarla hadisler, ahirete böyle bir yükle gitmekten sakındırmaktadır. Böylelerinin dünyadaki rezillik ve rüsvaylık cezaları yanında, ahiretteki ağır cezaları daha ağır olacaktır. İnsanlarda hırs ve tamahın artması, emniyetin kaybolması, israfın had safhaya çıkması imansız veya imanı zayıf olanların bu gayri meşru yollara düşmelerine sebeptir. Zulüm sadece malı-mülkü, parayı-pulu, altını-gümüşü haram yollardan elde etmekten ibaret değildir. Başkasının kişilik haklarını zedelemek, iftira etmek, hakarette bulunmak, dövmek, sövmek gibi şeyler de zulüm sayılır.

Bana sakın kimse şöyle demesin, “Sen, bizleri çok korkutuyorsun. Şimdiye kadar kimselerden duymadık. Bunları söylemekle kolumuzu kanadımızı kırıyorsun, İslamiyet ne kadar zordur” veya başka şeyler... Diyen desin, bunların duyulmaması işitilmemesi onların yokluğunu göstermez. İşte iflas hadisi, buna da bir bakalım ve çok düşünelim. Öte âlemdeki hesabı iyi yapalım. Ebed âleminde cennetlerin güzelliğini ne bir göz görmüş ne işitmiş ve ne de Âdem’den (a.s) son insana gelinceye kadar hiçbir kimsenin hayal ve hatırına gelmiştir. Cehennemin korkunçluğu da öyle. Rahmeti gazabını geçmiş olan yaratanımıza karşı bu mübarek günlerde dualarla, tövbe istiğfarlarla, Resulullah’a salât ü selâmlarla, zikir ve tespihlerle el açıp yalvaralım. Gün bu gündür. Yarına bırakmayalım. Bakarsın ki yarın çok geç olur.

O hadisi burada özet olarak verelim: Sahâbîleriyle sohbette iken Resulullah: “Müflis kimdir? diye sorar. Sahabeler, “Ticaret yapanın, sermayesiyle birlikte her şeyini kaybetmesidir.” (Müslim, Birr 59) derler.

Peki müflis kimdir?

Devamı inşallah gelecek sayıda.

fî emânillah…


Abdullah DEMİRCİOĞLU diğer yazıları