Kur’ân ve Sünnet’te Veli Kavramı
Dikkat ediniz, Allah’ın veli kulları için asla korku yoktur ve onlar mahzun bile olmayacaklardır.
Üçler, yediler ve kırklar tasavvufî tabirlerden olup, kültürümüze yerleşmiş olan sözlerdir.
Bunlar kademe kademe, Cenâb-ı Allah’ın sevdikleri, dost edindikleridir.
Sevdikleri, dost edindikleri ifadesinden aykırı anlamlar çıkaranlar var. Onlar;
“Hiç Cenâb-ı Allah dost edinir mi?” veya “Sever mi?” yaklaşımıyla olaya bakarak buna “küfür, şirk” diyorlar.
Kur’ân-ı Azîmüşşân’da ulü’l-azm peygamberlerden Hz. İbrahim’e; Halîl/Dost, yâran, sevgili (Nisâ, 4/125) diye hitap edildiği malûmdur.
Bunun yanında hem Kur’ân-ı Kerîm’de hem de hadislerde veli, bunun çoğulu evliya tabirleri geçmekte ve bu mutlu kişilerin nasıl vasıfta oldukları belirtilmektedir.
Resûlullâh’ın (s.a.s) hadisinde:
“Cenâb-ı Allah bir kimseyi severse Cibrîl’i çağırır ve ona şu şekilde de emir ve ferman eder: ‘Ben filan kişiyi seviyorum, onu sen de seveceksin. Sonra gök ehline sevmelerini emredeceksin. Sonra da yerdekilere onu sevmelerini emredeceksin…” (Riyâzü’s-Sâlihîn, hadis no: 387; Müslim, Birr ve Sıla, 2637) şeklinde bu sevme, sevgi ve veli-evliya olayı haber verilmektedir.
Bu emir gereği Cibrîl’in, göktekilerin ve yerdekilerin o kişiyi sevdikleri bu vakıa, “kendilerine emredilenler tarafından kabul görür (fe tudeu’l-kabûl)” ifadesiyle perçinlenmiştir.
Peki, bu durumda “veliyyullâh” ne demektir denilecek olursa…
Kısaca;
“Allah’tan korkan, temiz ve amel-i sâlih işleyen, itaatkâr/mut‘î kul, Cenâb-ı Allah’ın dostu” diye tarif olunmuştur.
Cenâb-ı Allah,
“Dikkat ediniz, Allah’ın veli kulları için asla korku yoktur ve onlar mahzun bile olmayacaklardır.” (Yûnus, 10/62) buyurur.
Ve yine, bunun gibi başka ayetlerde de dolaylı olarak, cennete giren amel-i sâlih işleyen kullardan razı olduğunu ve onların da bahsedilen nimetler sebebiyle mutlu ve hoşnut olacakları ifade edilmektedir.
Hadislere gelince;
“Kulun nâfilelerle Allah’a (c.c) yaklaştığı, bu sebeple O’nun sevgisine nail olacağı ve bu sevgiden sonra da böyle bir kulun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olacağı…” (Buhârî, Rikâk/38) belirtilmektedir. Buna benzer hadisleri çoğaltmak mümkündür.
Bunlardan yola çıkarak tasavvufta çok kullanılan üçler, yediler, kırklar ile abdal, budelâ ve benzeri olanları görmekteyiz.
Şüphesiz ki Resûlullâh’ın, kendi arkadaşlarından bazılarını, layık olduklarından dolayı bazı sıfatlarla tavsif ettikleri olmuştur.
Hevâdan konuşmayan Peygamber’in, Ali’ye (r.a):
“Harun, Musa’ya nasılsa sen de bana öylesin!” demesi gibi olan diğer örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Bir de Allah Teâlâ’ya yakın, sevgili kullardan bir kısmı manasında “Ebdâl” olan kullar vardır. Bunları halk açık olarak bilemez. İçlerinden biri vefat edince yerine bir başka veli geçer. “Dünyanın düzeni ile vazifelidirler”, denilmiştir.
Adetleri bilinemeyecek kadar çoktur.
Biri vefat edince diğeri onun yerine geçtiğinden dolayı “bedel”, bunun çoğulu olan “ebdâl” olarak bilinirler.
Ümmet arasında her zaman kırk kişinin bulunduğu ve bunların kalplerinin İbrahim (a.s) gibi olduğu,
Belâ ve musibetlerin onlar sebebiyle def edildiği beyanla,
Kendilerinin bu seviyeye yetişmelerindeki en etken olan şeyin cömertlikleri yanında müslümanlara bol bol nasihat ettikleri… hadis diye Hilyetü’l-Evliyâ’da nakledilmiştir.
Her ne kadar sayılarının bilinemeyecek kadar çok olduğu söylenirse de; bazıları bunların yedi, kırk veya yetmiş kişi olduğunu söylemiştir.
Abdullah DEMİRCİOĞLU diğer yazıları
- 09 Aralık 2023 METÂ NASRULLAH
- 15 Temmuz 2023 Nasuh Tevbesi
- 19 Ocak 2023 Tasavvufta Rabıta ve Uyarılar
- 11 Eylul 2022 Şerefli Üç Mekan
- 11 Eylul 2022 Tasavvuf Demirden Leblebidir – Kürsüden Kaleme
- 04 Nisan 2022 Tevbe ve İstiğfar
- 01 Aralık 2021 Dünya ve Ahiret Bereketi
- 08 Haziran 2021 Küfür ve Dalalet
- 08 Şubat 2021 Hicret, Ama Nereye?
- 18 Ekim 2020 Tasavvufi Hayat ve Allah Dostlarından Örnekler
- 26 Nisan 2020 Korona Virüs Üzerine
- 28 Ocak 2020 Kerb-i Azîm
- 28 Eylul 2019 Onların Sözleri
- 29 Nisan 2019 Şahadet ve Namaz
- 09 Mart 2018 Bir Gün Gelecek…
- 29 Ekim 2017 Tasavvuf Yolunu Tuttum Giderim
- 29 Ekim 2017 Doğru ve Sağlam İtikad
- 17 Temmuz 2017 Dua Üzerine
- 23 Şubat 2017 Kandiller ve Hadiselere Bakış
- 23 Şubat 2017 Bütün Müslümanlar, Bütün Maneviyat Erleri, Kardeşlerim
- 26 Ekim 2016 Zaman Gelecek ki…
- 25 Ekim 2016 Diyalog
- 09 Mart 2016 Emaneti Yüklenmek
- 31 Ocak 2016 Beşeriyetin İhtiyaçları; İlim ve Kur’ân-ı Kerîm
- 31 Ekim 2015 Bir Hadîs-i Şerîf Üzerine
- 30 Temmuz 2015 Şehr-i Ramazan
- 28 Şubat 2015 Rabıtanın Mahiyeti?
- 16 Kasım 2014 Kul Hakları
- 03 Haziran 2014 Mekke Ve Medine’nin Fazileti
- 09 Şubat 2014 Doğru Söylediyse Kurtuldu
- 17 Eylul 2013 Biz Neredeyiz?
- 25 Mayıs 2013 İlim Üzerine
- 16 Şubat 2013 Temel İki Kaynak
- 03 Kasım 2012 Dinî Hassasiyet
- 11 Mart 2012 O’ndan Af Dileyiniz!
- 29 Aralık 2011 Zikrullâhın Feyz ve Bereketleri
- 06 Ekim 2011 Hasb-i Hâl / İntibalarım
- 05 Ekim 2011 Kurban İbadeti ve Bayramı
- 28 Haziran 2011 Üç Aylar ve Oruç
- 15 Nisan 2011 Kutlu Doğum ve Kaside-i Bür`e
- 26 Şubat 2011 Hayat Veren Davet
- 25 Aralık 2010 Zamânı Durdurun
- 25 Aralık 2010 Mâ ‘Adette Lehâ
- 12 Ekim 2010 Eğitim ve Öğretim Yılı Münasebetiyle
- 08 Ağustos 2010 Rahmet ve Mağfiret Ayı
- 22 Temmuz 2010 Dört Unsur
- 22 Temmuz 2010 Ne Olurdu
- 04 Nisan 2010 Hz. Peygamber´in Yüksek Ahlâkı