Mekke Ve Medine’nin Fazileti
Şerefu’l-mekân bi’l-mekîn
Arza bir toprak parçası olarak bakar ve onu öyle görürseniz, toprakların, kıtaların, şehirlerin kara parçası olan her yerin birbirinden farkı olmadığını düşünürsünüz.
Ama öyle değildir.
Rasûlullâh (s.a.s) bu hususta toprağı şöyle dört kısma ayırmış olduğunu bilmede fayda vardır. (Bu hadis, ilmi anlama manasında olan hadistir.)
“Şerefu’l-mekân bi’l-mekîn” denilmiştir. Bunun anlamı şudur:
Mekânın şerefi, orada oturan ile orantılıdır. Biraz açacak olursak, eğer bir makamda oturan, orayı her bakımdan dolduruyor, onun hakkını veriyor ise, bu o kişinin fazilet, şeref ve üstünlüğünden dolayıdır. Yoksa boş bir mekân ve makam kuru kuruya bir anlam ifade etmemektedir.
Buradan bir ilgi kurarak diyoruz ki, Mekke ile Medine’nin faziletli oluşu evvela oraya bu özelliği Cenâb-ı Allah’ın vermesindendir. Sonra da orada gönderdiği Peygamber’in hatıralarının olması ve kabirlerinin o mekânlarda olmasındandır.
Şüphesiz ki, âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasûlullâh (s.a.s), Allah’ın (c.c) hoşnut ve razı olduğu kullarındandır. Hatta onu sevmenin ve ona itaat edip uymanın iman ile bağlantısı vardır. Aksine olan hareket ve davranışlar, imansızlığın alâmetlerindendir.
1. Enes b. Mâlik’ten (r.a); Nebî (s.a.s) buyurdu ki:
“Hiç biriniz, kendiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz.”
2. Ebû Hüreyre’den; Rasûlullâh (s.a.s) buyurdu ki:
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, hiçbiriniz ben ona ebeveyninden ve evladından daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz.”
İmanın kemal derecesine ulaşması ancak ona kayıtsız-şartsız teslim olmaktan geçer. Bundan dolayı Amr b. As’ın sevgisini ifade ederken, ona olan sevgi ve taziminden dolayı,
“Gözlerimi doyura doyura kendisine bakamadım” deyişi ile Hz. Ömer’in,
“Ve min nefsî / Nefsimden de daha daha fazla seviyorum” deyişi ve böyle olunca da Rasûlullâh’ın,
“el-Ân yâ Ömer! / İşte şimdi oldu ya Ömer” deyişleri, sahabenin ona sevgi ve muhabbetlerini göstermektedir.
Ümmeti olduğunu söyleyen bizlerinde aynı davranışları sergilememiz lazımdır.
3. Enes’in (r.a) diğer bir rivayeti daha vardır ki; Rasûlullâh (s.a.s):
“Kimde üç şey bulunursa, imanın tadını tatmış olur. Allah ve Rasûlünü her şeyden çok sevmek…”
4. Rasûlullah (s.a.s):
“İmanın alameti Ensâr’a muhabbet etmek, nifakın alameti de onlara buğzetmektir”demiştir.
5. Fert olarak da Hz. Ali’ye:
“Ya Ali! Sana mü’minden başkası muhabbet etmez, münafıktan başkası da buğz etmez”demiştir.
6. Sahabîlerin çoğu hakkında da ayrı ayrı tavsiyeleri vardır.
“Herkim onları severse bana muhabbetinden dolayı sever. Herkim de onlara buğz ederse bana buğzundan dolayı buğz eder.”
Tarih boyunca, Medine imanın kalesi olmuştur. Muhacir ile Ensâr orada bir araya gelmiş ve İslâm oradan dünyaya yayılmıştır. Cihadın bayrakları o zaman İslâm beldesinin başşehri konumunda olan bu mübarek mekânda dikilmiş, dört bir yana Müslüman askerler, İslâm dininin yükselmesi için düğüne gider gibi sevinç içinde gitmişler, ya şehid veya gazi olmuşlardır.
Medine öyle kudsi bir mekândır ki, ilahi emir gereği Rasûlullah oraya göç etti.
Yaklaşık 13 sene orada yaşadı ve orada vefat etti. Kabri oradadır, oradan dirilecek…
İlkönce onun için ba‘s olunmak üzere Medine toprağı yarılacak…
Mekke ve Medine toprağına bu şeref ve mübarekliği veren Allah’tır. Birinci olarak en hayırlı toprak Mekke-i Mükerreme, ondan sonra Medine-i Münevvere sonra da Kuds-u Şerîf gelmektedir. Burada yapılan ibadetler sevap itibariyle daha yüksektir. Mekke’nin mübarek oluşu hem âyet ve hem de hadisle sabittir.
“Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke’deki Kâbe’dir. Orada apaçık nişaneler ve ayrıca İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yol bakımından gidebilenlerin o evi haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” Âl-i imran 96-97
Rasûlullah (s.a.s), kâfirler kendisini Mekke’den çıkarmaya mecbur ettikleri zaman Hz. Ebûbekir ile gizlice Medine’ye doğru gidecekti. İşte o zaman Mekke’ye dönerek şöyle demişti:
“Yeminle söylüyorum ki, gerçekte sen ey Mekke, yeryüzünün en hayırlı toprağısın. Ve yine sen Allah’a da en sevimli yersin. Senden çıkarılmak istenmeseydim, asla çıkmazdım.”
Hadisi, Tirmizî ve İbnu Mâce rivayet etmişlerdir, hadis sahihtir.
Bu mübarekliğinden dolayı oradan ayrılmak istemiyordu. Fakat kader öyle değildi. Oradan ayrılacağını da, ilk vahiy geldiğinde Varaka b. Nevfel’e gittiklerinde, onun şu sözüne hayret ve üzüntü içinde kalarak sormuştu:
“Eve muhriciyye annî/ Beni oradan çıkaracaklar mı?”
İlk vahyin tesirinde kalan Rasûlullah, Hz. Hatice’nin teşvikiyle kendisinin akrabası olan, ilahi dinler hakkında da bilgisi bulunan Varaka’ya gitmişler, ondan bilgi almışlardı. Kendisine Hira Dağı’nda gelenin, daha önceleri diğer peygamberlere gelen melek olduğundan bahisle, “Keşke genç olsaydım da, Mekke’den çıkardıklarında sana yardım etseydim” demişti. İşte buna karşılık, Rasûlullah “Beni oradan çıkaracaklar mı?” buyurdu.
Devamı gelecek sayıda…
Abdullah DEMİRCİOĞLU diğer yazıları
- 09 Aralık 2023 METÂ NASRULLAH
- 15 Temmuz 2023 Nasuh Tevbesi
- 19 Ocak 2023 Tasavvufta Rabıta ve Uyarılar
- 11 Eylul 2022 Şerefli Üç Mekan
- 11 Eylul 2022 Tasavvuf Demirden Leblebidir – Kürsüden Kaleme
- 04 Nisan 2022 Tevbe ve İstiğfar
- 01 Aralık 2021 Dünya ve Ahiret Bereketi
- 08 Haziran 2021 Küfür ve Dalalet
- 08 Şubat 2021 Hicret, Ama Nereye?
- 18 Ekim 2020 Tasavvufi Hayat ve Allah Dostlarından Örnekler
- 26 Nisan 2020 Korona Virüs Üzerine
- 28 Ocak 2020 Kerb-i Azîm
- 28 Eylul 2019 Onların Sözleri
- 29 Nisan 2019 Şahadet ve Namaz
- 09 Mart 2018 Bir Gün Gelecek…
- 29 Ekim 2017 Tasavvuf Yolunu Tuttum Giderim
- 29 Ekim 2017 Doğru ve Sağlam İtikad
- 17 Temmuz 2017 Dua Üzerine
- 23 Şubat 2017 Kandiller ve Hadiselere Bakış
- 23 Şubat 2017 Bütün Müslümanlar, Bütün Maneviyat Erleri, Kardeşlerim
- 26 Ekim 2016 Zaman Gelecek ki…
- 25 Ekim 2016 Diyalog
- 09 Mart 2016 Emaneti Yüklenmek
- 31 Ocak 2016 Beşeriyetin İhtiyaçları; İlim ve Kur’ân-ı Kerîm
- 31 Ekim 2015 Bir Hadîs-i Şerîf Üzerine
- 30 Temmuz 2015 Şehr-i Ramazan
- 28 Şubat 2015 Rabıtanın Mahiyeti?
- 16 Kasım 2014 Kul Hakları
- 09 Şubat 2014 Doğru Söylediyse Kurtuldu
- 17 Eylul 2013 Biz Neredeyiz?
- 25 Mayıs 2013 İlim Üzerine
- 16 Şubat 2013 Temel İki Kaynak
- 03 Kasım 2012 Dinî Hassasiyet
- 11 Ağustos 2012 Kur’ân ve Sünnet’te Veli Kavramı
- 11 Mart 2012 O’ndan Af Dileyiniz!
- 29 Aralık 2011 Zikrullâhın Feyz ve Bereketleri
- 06 Ekim 2011 Hasb-i Hâl / İntibalarım
- 05 Ekim 2011 Kurban İbadeti ve Bayramı
- 28 Haziran 2011 Üç Aylar ve Oruç
- 15 Nisan 2011 Kutlu Doğum ve Kaside-i Bür`e
- 26 Şubat 2011 Hayat Veren Davet
- 25 Aralık 2010 Zamânı Durdurun
- 25 Aralık 2010 Mâ ‘Adette Lehâ
- 12 Ekim 2010 Eğitim ve Öğretim Yılı Münasebetiyle
- 08 Ağustos 2010 Rahmet ve Mağfiret Ayı
- 22 Temmuz 2010 Dört Unsur
- 22 Temmuz 2010 Ne Olurdu
- 04 Nisan 2010 Hz. Peygamber´in Yüksek Ahlâkı