Kalbi Selim

“Sanma ey hâce ki senden zer-ü sîm isterler, Yevme lâ yenfeu'da kalb-i selîm isterler..."

Hastalandığımızda bizlere şifa veren Ya Şafii, maddi ve manevi hastalıklarımıza şifalar ihsan eyle.

Ey Allah’ım! kalplerin tabîbi ve devası, vücutların afiyeti ve şifâsı, gözlerin nûru ve ziyâsı olan Muhammed (sav)'e, âline ve ashâbına salât ve selâm eyle.

Kalp öyle bir organdır ki maddi hayatımızda olduğu gibi manevi hayatımızın sıhhati de ona bağlıdır. Resulullah Efendimiz “Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi olursa bütün vücut iyi olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Buhârî, Îmân, 39) buyurmuşlardır.

Ameller niyetlere göredir ve niyetler kalple olur. İhlas kalptedir. Resulllah Efendimiz mübarek ellerini kalbinin üzerine koymuş ve 'Et-Takva ha huna'; Takva işte buradadır, diye buyurmuşlardır. Kuran’ da, Resulullah Efendimizin kalbine indirilmiştir. İyi ve kötüyü ayırmada danıştığımız yer kalptir. Cenab-ı Hakkta bizim kalbimize nazar eder ve bizden kalbi selim sahibi olmamızı istemektedir.

“Sanma ey hâce ki senden zer-ü sîm isterler,

Yevme lâ yenfeu'da kalb-i selîm isterler..."

“Ey hoca; sanma ki senden altın ve gümüş isterler, Hiçbir şeyin fayda vermeyeceği günde, tertemiz ve sapasağlam bir kalp isterler.”

Peki bu kalbin huzuru nasıl olur. Cenab-ı Hakk “Onlar inanmışlar, kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur.” ayetinde bize cevabı vermiştir aslında.

Nasıl bedenimiz çeşitli hastalıklara dûçar olabiliyorsa şu manevi sağlığımızın merkezi kalpte hasta olabilmektedir. Yalan, gıybet, haset, dünya sevgisi gibi günahlarla kalpler kararmaktadır. “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tövbe ve istiğfar ettiği zaman kalbi parlatılır. Günaha devam ederse siyah nokta artırılır ve sonunda tüm kalbini kaplar.”

Pirimiz Abdülkadir i Geylani (ks) Hazretleri de sohbetlerinde kalp ile ilgili şöyle buyurmuşlardır.

“Ey cemaat!

Peygamberinizi dinleyiniz. O’nun kelâmı ile kalbinize cila vurunuz. Kalbinizin cila ilâcını size O haber verdi. Sizden biri hasta olsa, doktoru ilâç tavsiye etse, kullanmadan şifa bulabilir mi? Bulamaz. İlâcı kullanmadığı süre hastalığı eksilmez, belki artar. Asıl Allah’ı zikir kalple olur. Kalbi ile Allah’ı zikreden, Allah’ı zikretmiş olur. Kalbi bırakıp yalnız dille Allah’ı zikreden, Allah’ı zikretmiş sayılmaz. Dil kalbin yavrusudur; yavru, anaya uyar. Öğüt verilen yerlere devam et. Kalp, öğüt dinlemeyi bırakınca körelir.“

İşte kalbin sıhhati bu kadar önemlidir.

Ümmü Seleme’ye (ra); Ey müminlerin annesi! Allah Resûlü (s.a.s) senin yanındayken en çok hangi duayı ederdi?" diye sorduklarında, Ümmü Seleme(ra), "Onun çoğunlukla ettiği dua şuydu: "Ey kalpleri çeviren (Allah’ım)! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl."

Cenab-ı hakka ulaşmak için çıktığımız seyr u sûlük yolculuğu da kalp ile olur. O’nu(c.c) kalp ile ararız kalp ile buluruz.

Mürşidi Azizim’in şu dörtlüğü de bu minvaldedir:

“Ararım seni her yerde

Denizlerde ve göklerde

Sen gizlisin şu kalplerde

Bilemedim ey Allah’ım”

Maddi hastalıklarda nasıl doktorlara gidiyorsak kalbi hastalıklarımızdan tedavi olmak için de peygamberlerin varisleri olan manevi doktorlara başvurmak, bu işin ehli olan zatları bulmak bir ihtiyaçtır.

İlk önce hastalığını fark etmek ve hastaneye başvurmak gerekmektedir.

“Cürmünü mu’terif ol tâate mağrur olma

Ki şifâhâne-i hikmette sakîm isterler”

“Suçunu itiraf et, taatine gururlanma çünkü hikmet hastanesine suçlu olanı kabul ederler.”

Tasavvuf yolu bağlılarını kalbi selime ulaştırmayı hedefler. Tekkeler manevi hastaneler, mürşidi kamiller de manevi doktorlardır. Onların verdiği günlük virdlerde bizlere verilen ilaçlardır. Müridler de bu duruma göre tedavi ve şifa için manevi doktora gelen, kayıt yaptıran manevi hastalardır. Reçeteyi kullanan, ilaçlarını alan mürid şifa bulur biiznillah. Eskilerin dediği gibi kalbten kalbe yollar vardır. Mürid rabıta ile mürşidine kalbini bağlar. Böylece İlâhî hakikat ve sırlar kalbinde tecelli eder.

Mevlânâya göre velîlerin gönülleri Hakk’ın kudret eliyle cilâlanmış aynalarıdır.

“İşit bu Sezâî'den ne gördü Fenâî'den

Dost vechini gösterdi mir'ât-ı mücellâde (parlatılmış ayna)”

Onlar kendilerini tamâmen Hakk’a teslim etmişler, kendi benliklerini yakıp yok etmişlerdir. Yâni Hakk’la kendileri arasına girebilecek nefsânî perdeleri çekip kaldırmışlardır.

'Sen çıkarsan aradan / Kalır seni yaradan''

İşte kalbin hususiyeti çok büyüktür. Kalbin halleri ve sırları da engindir. Rabbimizden  huzuruna selim bir kalple çıkabilmeyi niyaz ederim. Ali İmran suresi 8. Ayette geçen dua ile sözlerimi hitama erdiriyorum.

Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.”


Dr. Abdulkadir EREN diğer yazıları