Dr. Abdulkadir EREN

Mürşidi Kamile Karşı Edep

Mürşidi Kamile Karşı Edep

İbn Mübarek çok ilimden ziyade, edebe muhtaç olduğumuzu söyler, arif için edebin lüzumunu mühtedi için tevbenin lüzumu gibi görür ve bu yüzden ilim için de önce edep lazımdır buyururdu.

Bizleri islam nimetiyle müşerref eyleyen, gönüllerimizi iman nuruyla aydınlatan, tüm varlığımızla kendisine muhtaç olduğumuz Yüce Yaratan. Sana sonsuz hamdü senalar eder, rızana ermeyi niyaz ederiz. "İlahi ente maksudi ve rızake ve likake matlubi" (Allah’ ım benim maksudum sensin ve kazanmak istediğim şey senin rızandır)

“Eddebenî Rabbî fe ahsene te’dibî / Beni Rabbim terbiye etti ve güzel terbiye etti.” Diye buyuran, hatemül enbiya, Resuli Kibriya Ya Muhammed Mustafa. ‘’Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammedin biadedi ilmıke’’ (Allah’ ım Efendimiz Muhammed aleyhisselama ve aline nihayetsiz ilmin adedince salatü selam eyle)

Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmak, Onun sevdiği bir kul olabilmek için nice yollar vardır. Bunlardan en kısa yoldan, içerisinde nice evliyaların yetiştiği, sünneti seniyeye uygun olarak sistemleştirilmiş bu yola, bu okula tasavvuf ya da tarikat denilmektedir. Bu okulda ki öğretmenlere, bu yolculuktaki rehberlerede mürşidi kamil denilmektedir. Büyüklerden birine tasavvuf nedir diye sorulduğunda şöyle cevaplamışlardır ‘’Tasavvuf, baştan başa edeptir. Zîrâ her vaktin bir edebi, her makamın bir edebi vardır. Her hâlin de bir edebi vardır. Vakitlerle ilgili edebe riâyet edenler (vaktini iyi şeylerle geçirenler), velî olan kimselerin makamına ulaşırlar. Edebi terk edenler, Allahü teâlâya yakın olduklarını zannettikleri hâlde, O’ndan uzaktırlar.’’

Edep tasavvuf yolunda çok önemlidir. O yüzden dikkat ederseniz genelde dergahların girişlerinde hat yazısıyla ‘’Edep Ya Hu’’ diye bir yazı görürüz. Bazı türbelerde edeple gelen lütufla gider yazar. Edep, usül çok önemlidir. Çünkü usülsüz vusül olmaz.

İbn  Mübarek çok ilimden ziyade, edebe muhtaç olduğumuzu söyler, arif için edebin lüzumunu mühtedi için tevbenin lüzumu gibi görür ve bu yüzden ilim için de önce edep lazımdır buyururdu.

Edep ama kime? Herkese, herşeye, her nesneye. Hassaten de bu yoldaki, öğretmenimiz, rehberimiz, babamız, mürşidimize. Mürşidi Kamil ne demek onu da iyice anlamak gerek aslında. Allah’ ın sevdiği kulları velileri vardır şu gök kubbe altında. İşte onların içerisinde halkı irşadla görevlendirilmiş, belki yüzbinlerce, milyonlarca insan arasında bir tane olan, seçme kullardır onlar. Alim olan evliyaullah ise seçmeninde seçmesi, nadirattan, zülcenaheyn diye vasıflandırılan velilerdir vesselam. Resulullah Efendimiz miraca çıktığında Cenab-ı Hakla buluşmasının ardından tekrar dünyaya teşrif etmişlerdir. Bazı büyüklerinde buna kıyasla bahsettiği gibi mürşidi kamillerde fenafillah makamından sonra, Cenab-ı Hakta yok olduktan sonra, taliplileri Cenab-ı Hakka götürmek için tekrar halk arasına karışırlar. Hak için halk ile beraber olurlar.

Kabe yapısı itibariyle bir taştır ama Cenab-ı Hakk’ın evidir. Kıblemizdir. Pırlanta, elmas, aslı itibariyle bir taştır lakin kıymeti, değeri çok yüksektir. İşte mürşidi kamillerde belki dış görünüşü itibariyle etten ve kemikten birer insandır. Ancak onlar Resulullah Efendimizin varisleridir. Onların manevi halleri, manevi makamları çok yüksektir. Bir mürşide el vermiş, gönülden bağlanmış bir müridin tüm kalbiyle bu itikad içerisinde olması lazımdır. Görenedir görene, köre ne denir, köre ne.  Öyle bir itikat olmalı ki Emir Ahmet Buhari hazretlerinin dediği gibi,

Bir azize istinadım var benim
Ona gayet itimadım var benim
Toprağa kılsa nazar altın eder
Çok şu denli itikadım var benim.

 

Onların sözleri, bakışları, hasta gönüllere şifa, dertli gönüllere devadır. Onların sohbetlerinde bir dakika bulunmak, onların nazarlarına nail olabilmek, belki nice yıllar aşılamayan makamları aşmaya sebep ve vesiledir. Bu minvalde büyüklerden bir zat şöyle buyurmuştur;

"İksîr-i âzamdır nutk-ı ehlullâh
Tunca değse, anı sîm ü zer eyler
Yek nazâr eylese, ârif-i billâh
Aslı kem hâreyi mücevher eyler"

"Allah dostlarının bir tek sözü, tılsımlı bir iksir gibidir.
O söz tunca değse, onu altın eder, gümüş eder.
Evliyâullâhın bir tek bakışı, kötü bir taşı bile mücevher eyler"

 

Müridin, mürşidine karşı edeplerinden en önemlisi, tam bir teslimiyet ve itikad olmalıdır. Gassal elindeki meyyit gibi. Kalben itiraz ve kem düşünceler silinmeli, iddia sahibi olunmamalıdır. Yunus Emre dizisinde izlemişsinizdir; Taptuk Emrenin kendisine verdiği ilk zikir neydi. ‘’Ben bilmem’’. Bildiğimizi de bilmemeliyiz mürşid huzurunda.

Yine büyüklerden bir zat;

‘’Ulemanın huzuruna varırken cahil olarak var. Yani ilmini unut. Zahitlerin huzuruna varırken dünyayı bırak ta var. İrfan ehlinin huzuruna varınca sükut et, böyle yaparsan, bunların sohbetlerinden istifade edersin. Bildiklerini unut.’’ buyurmuşlardır.

Mürşidi kamillerin yanına vardığımızda hem dilimize, hem kalbimize dikkat etmeliyiz. Düşünün dünyalık bir işte, hastalandığımızda bir doktora gittiğimizde, doktora şikayetlerimizi anlatırız ve vereceği ilaçlara teslim olursak iyileşiriz. Ama tutup ta efendim şu ilaç şuna iyi geliyor mu, şu şöyle mi, bu böyle mi, diye doktorun işine karışırsak, doktorda ne der, madem sen daha iyi bildiğini iddia ediyorsun, kendi kendini tedavi et der. Manevi doktorlar olan mürşidi kamillerin huzurunda da eğer dünyalık bir mesele hakkında sorarsak onun cevabını alırız. Eğer ilmihalle, helal haramla ilgili bir şey sorarsak onun cevabını alırız. Eğer nefs elinden biçare, aciz bir hasta gibi gider, tam bir teslimiyetle teslim olursak onlar hazik birer doktor gibi manevi yaralarımıza en uygun ilaçları verirler. Boş testi suyla dolar. Onların sohbetlerinde nasıl sahabe efendilerimiz başlarının üstünde sanki bir kuş varmışta o uçmasın diye tam bir sükun halinde dururlarsa bizde o vaziyette bulunmalıyız. Çünkü onlar Resulullah Efendimizin manevi vekilleridir.

Onlarda birer insandır en nihayetinde pek tabii. Cenab-ı Hakk’ ın bildirdiği kadar bilir, gösterdiği kadar görürler. Ancak bu onlar için birer nakısa değildir. Onlar Resulullah Efendimizin varisleri olduğu için, O’ nun hayatı bizlere mihenk taşıdır. Medine’ de hurmaların aşılanması konusunda kanaatini bildirmiş, mahsüllerin azaldığını belirten sahabe efendilerimizede dünyanızın işini daha iyi bilirsiniz buyurmasını düşünebiliriz. Herhangi bir meselede de mürşidi kamillerin kanaati, tavsiyesi belki  kendi istediğimiz gibi sonuçlanmamış olabilir. Bu durumda o mürşidi kamil hakkında kötü zanna kapılmamalı, onun hakkında nakıs düşünceler içerisinde olmamalıyız. Bunda aynen Hz. Musa, Hz. Hızır aleyhisselam kıssasında olan olayları hatırlayıp, işlerin hikmetini düşünmeliyiz. Herşeyin en iyisini Cenab-ı Hak bilir.

Mürşidim Abdullah Demircioğlu (k.s.) hazretleri, mürşidleri Hacı Mustafa Hayri Baba hazretlerinden bizlere aktardığı mürşid yanındaki edeple alakalı şu hatırasınıda kulağımıza küpe yapmamız lazımdır.

“İzâ dehaltümül kirâm tahfifüsselâm takrirulkıyâm takrirulkelâm "

Siz Allah’ın veli kullarının meclislerine gittiğiniz zaman hafif selam veriniz çok yüksek sesle değil. O meclislerde az kalınız yeterince çok fazla değil. Fazla konuşmayınız.

Bu konuda yazılacak ve söylenecek çok şey vardır. Ancak söz ve yazı kısıtlıdır. Geri kalanını sizlerin manzuru alilerinize bırakıyorum. Cenab-ı Haktan bu yazının tesirini üzerimizde halk etmesini, cümlemizin edep sırrına erişebilmesini niyaz ederim. Yunus Emremizin şu dörtlüğüyle yazımı hitama erdirmek istiyorum.

 

Benim şeyhim beni Hakk’a götürür

Nice müşküllerim onda bitirir

Muhammed’in sancağını getirir

Abdülkâdir gibi bir er bulunmaz


Dr. Abdulkadir EREN diğer yazıları