Nurdan ADAK

Osmanlı Dönemindeki Ramazan Adetleri

Osmanlı Dönemindeki Ramazan Adetleri

Osmanlıda yine Ramazan ayına özel uygulamalardan biri de zimem adı verilen veresiye defterleriyle ilgilidir...

Osmanlı'da en hareketli zamanlar Ramazan ayıdır. Bu ayda Osmanlı’da sokaklar tıklım tıklım olur. Herkes eş dost akrabanın yanı sıra tanımadıklarıyla da sokak sofraları kurar. İftar ve sahuru beraber yaparlardı. Günümüzde bu adet eskisi kadar olmasa da hâlen devam etmektedir. Nitekim Peygamberimiz oruçluya iftar ettirme konusunda şöyle buyurmuştur: “Kim bir Müslüman kardeşine iftar vakti yemek yedirirse, onun sevabı kadar da kendisine sevap yazılır. Yemek yedirdiği kimselerin sevabından da hiçbir şey eksilmez.(1)

Osmanlıda yine Ramazan ayına özel uygulamalardan biri de zimem adı verilen veresiye defterleriyle ilgilidir.  Zenginler, hiç tanımadıkları mıntıkalardaki bakkal, manav gibi dükkanlara girerek onlardan zimem defterini ister ya tamamını ya da baştan, sondan ve ortadan rastgele sayfalar kopararak “Silin borçlarını, Allah kabul etsin” derlerdi. Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu, borcu sildiren de kimin borcunu ödediğini bilmezdi.

Osmanlı döneminde birçok evde, özellikle de köşk veya konaklarda iftara davet edilen misafirlerin yanı sıra, çat kapı gelen Allah misafiri de geri çevrilmez, içeriye alınırdı, onlar için de sofralar hazırlanırdı. İftarın verildiği köşk veya konak ziyafet evi halini alır ve iftar sofralarında tabiri yerindeyse kuş sütü hariç her şey bulunurdu. İftarın ardından ise ev sahibi, yemeğe gelen misafirlerine diş kirası ismi altında hediyeler sunardı. Ev sahibi bununla; “Misafirim oldunuz, benim sevap kazanmam için siz eziyet çektiniz, dişlerinizi yordunuz, bu da sizin dişinizin kirası olsun." demek isterdi.

Osmanlı’da bayramların bilhassa çocuklar için ayrı bir yeri vardı. Bayramdan önce yapılan alışverişin ardından çocukların sabırsızlanarak giysilerini bayramdan bir gün önce, yani Arife günü, giyerek sokaklarda dolaşırlardı. Bu nedenle bayramlıklarıyla sokakta gezen çocuklara “Arife Çiçeği” denilirdi.

Allah rızası için yapılan, maddi ve manevi her iyiliğe, sadaka denir. Ebû Hüreyre (r.anh) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: “Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır. Bunlardan biri de sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimsedir.”(2) Osmanlı döneminde uygulanan geleneklerden biri de sadaka taşlarıdır. Sadaka taşları taş bloklardan oluşan, genellikle cami veya türbe köşelerinde bulunan, ortası çukur, bir buçuk iki santimetre yüksekliğinde taşlardı. Bu taşlar Osmanlı’da sosyal dayanışmanın bir parçasıydı ve fakirlerin umut kapısıydı. Fakirler dilenmekten, zengin riya ve gösterişten çekindiği için sadakalarını bu taşlara koyar, fakir de gece vakti gelip ihtiyacı kadarını buradan alıp, geriye kalanını kendisi gibi bir başka fakire bırakırdı.

 


1. Tirmizi, Savm, 82.

2.  Buhari, Zekat,16.

 


Nurdan ADAK diğer yazıları