Hz. Peygamber’in (s.a) Dadısı Ümmü Eymen el-Habeşiyye
İbn Abbas (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Ölmek üzere olan bir kız çocuğu Rasûlullah’a (s.a) getirilmişti de onu kucağına aldı,...
Asıl ismi “Bereke” olan Ümmü Eymen Sa’lebe bint Amr’ın kızıdır. Nesebi, Bereke bint Sa’lebe, bin Amr, bin Hısn, bin Malik, bin Seleme, bin Amr, bin en-Numan’a(1) dayanır. Habeşistan asıllı bir sahabiyye hanımdır. Daha çok ilk oğlu Eymen’e nisbetle Ümmü Eymen bazen de Ümmü’z-Zabbâ künyeleri ile anılır.
Ebû Hayseme, Süleyman bin Ebû Şeyh’in şöyle rivayet ederek tahdis ettiğini söylemiş: “Ümmü Eymen’in ismi Bereke’dir ve Rasûlullah (s.a) onun için ‘Ümmü Eymen annemden sonra annemdir.’ şeklinde buyurmuştur.”(2)
Ümmü Eymen’in doğum tarihi ve ilk hayatı hakkında bilgi yoktur. Ne zaman doğduğu ve nasıl yaşadığı bilinmemektedir. Ümmü Eymen, Kâbe’ye saldırıda bulunan Habeş kumandanı Ebrehe el-Eşrem’in ordusu ile birlikte Mekke’ye gelmiş, bozgundan sonra da geri dönmeyip Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib tarafından esir muamelesine tâbi tutularak Mekke’de kalmıştır. Rasûlullah’ın (s.a) doğumundan önce babası Abdullah b. Abdülmüttalib’in evinde hizmetçi olan Ümmü Eymen, onun vefâtından sonra Hz. Amine’nin yanında kalmaya başlamıştır.
Ümmü Eymen mübarek bir hanımdı. Üstün ahlaki özelliklere sahip, mütevekkil biriydi. Cenâb-ı Hakk’dan hiçbir zaman ümidini kesmez. O’nun yardım edeceğine inanırdı. İslam davası uğruna hayatını ortaya koymaktan hiçbir şekilde çekinmezdi. Yüce Peygamber’in (s.a) doğumuna şahit olmuş ve küçük yaştan itibaren kendisine hizmet vermiştir. O, Rasûlullah’ı (s.a) devamlı sevinçli görmek ister ve onun üzülmesine tahammül edemezdi. Onunla birlikte sevinir, birlikte üzülürdü.
İbn Abbas (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Ölmek üzere olan bir kız çocuğu Rasûlullah’a (s.a) getirilmişti de onu kucağına aldı, sonra elini onun üzerine koydu. O anda çocuk ruhunu teslim etti. Bunun üzerine Ümmü Eymen ağlamaya başladı. Rasûlullah (s.a) ona dedi ki:
– Ey Ümmü Eymen! Rasûlullah (s.a) yanında iken niçin ağlıyorsun? Ümmü Eymen de:
– Rasûlullah (s.a) ağlarken ben niçin ağlamayayım, dedi. Rasûlullah (s.a):
– Ben ağlamıyorum fakat o acıma hissidir, diyerek şöyle buyurdu: “Mü’min daima hayır üzeredir, vücudundan ruhu çıkarılırken bile Allah’a hamd eder.”(3)
Ümmü Eymen’in tam olarak tarih sahnesine çıkışı, meşhur Medine ziyareti esnasında oldu. Hz. Amine, hem akrabalarını ziyaret etmek, hem de Hz. Muhammed’e (s.a) babasının kabrini ziyaret ettirmek amacıyla Ümmü Eymen’i yanına alarak Medine’ye yolculuk ettiler ve burada tam bir ay kaldılar.
Ümmü Eymen Medine’deki hatırasını şöyle anlatır: “Bir gün Yahudi ȃlimlerden ikisi yanıma gelerek dediler ki:
–Bize Ahmed’i göster. Ben de Rasûlullah Efendimizi dışarı çıkardım. Onu iyice incelediler ve dediler ki:
– Bu çocuk, ahir zaman peygamberi olacaktır. Burası da O’nun hicret edeceği yerdir. Bu memlekette büyük savaşlar olacaktır.”(4)
Ümmü Eymen onların bu konuşmalarından çok korktu. Sevgili Peygamberimize bir zarar vermelerinden endişe duyuyordu. Herhangi bir tehlikeye karşı onu korumak için, Peygamberimizin yanından ayrılmamaya özen gösteriyordu.
Medine ziyaretini bitirip döndüklerinde herhangi bir kervan beklemeden üç kişilik kafile olarak yola koyuldular. Neşeli bir şekilde yollarına devam ederken Hz. Amine Ebvâ denilen yerde birdenbire hastalandı. Ümmü Eymen elinden geleni yapıyordu ama, artık elinden pek bir şey gelmiyordu. Hz. Amine, bu hastalıktan kurtulamayacağını anlamıştı. Baş ucunda duran Peygamber Efendimize baktı ve ona şöyle dedi:
“– Her yaşayan ölür, her yeni eskir. Her yaşlanan ölüp gider. Evet, ben öleceğim. Fakat devamlı hayırla anılacağım. Çünkü arkamda hayırlı bir evlat bırakıyorum.”(5)
Hz. Amine’nin bu sözleri henüz altı yaşında olan Peygamber Efendimizi derinden sarsmıştı. Hz. Amine, hastalığının artması üzerine ciğerparesini Ümmü Eymen’e emanet etti. Ona iyi bakması ricasında bulundu. Çok geçmeden Hz. Amine ruhunu teslim etti. Ümmü Eymen’nin sırtına artık ağır bir yük yüklenmişti. Bundan sonra ona annesinin yokluğunu hissettirmeyecekti. Sevgili Peygamberimizin gözü yaşlıydı. Artık hem yetim hem de öksüz kalmıştı. Zaten babasının yüzünü hiç görmemişti. Bundan sonra annesini de görmeyecekti. Ümmü Eymen onu bağrına basıp teselli etti.
Annelerin en şereflisi, en bahtiyarı olan Hz. Amine’yi Ebvâ denilen yerde defnettikten sonra Mekke’ye doğru yola koyuldular. Beş günlük meşakkatli yoldan sonra Mekke’ye ulaştılar. Ümmü Eymen gözyaşları içerisinde Hz. Peygamber’i (s.a) dedesi Abdülmuttalib’e teslim etti.
Çocukluğundan beri Rasûlullah’a (s.a.) sadakat elini uzatan Ümmü Eymen, başından beri O’nun mühim bir şahsiyet olacağını tahmin ediyordu. Çünkü gerek doğumunda gerekse doğumundan sonra birçok harika haline şahit olmuş, onu hiçbir zaman yalnız bırakmamıştı. Rasûlullah (s.a.) kırk yaşına gelip peygamberlik ile görevlendirildiğinde de onu yalnız bırakmadı ve ilk iman edenlerden olma şerefine nail oldu.
O devirde Müslüman olmak akıl almaz işkenceleri peşinen kabul etmekti. Ümmü Eymen’de (r.anha) bu acı işkencelerden hissesini aldı. Fakat imanından zerre kadar taviz vermedi. Çünkü bu yolda ölmeyi şeref sayıyordu. İşkenceler tahammül edilemez hȃle gelince Hz. Peygamber (s.a.) bazı sahabelerin hicret etmelerini istedi. Bunların içerisinde annesi yerine koyduğu, sevgili dadısı Ümmü Eymen’de vardı. Ümmü Eymen ilk defa Hz. Peygamber’den (s.a) ayrıldı. Bu onu daha çok üzüyordu. Önce Habeşistan’a, sonra da Medine’ye hicret etti. Böylece ‘iki hicret’ sevabı birden alıyordu. (6)
Osman b. el-Kasım (r.anh) anlatıyor: “Ümmü Eymen hicret ederken Revha yakınlarında gecelemişti. Çok susamıştı. Aynı zamanda da oruçluydu. Yanında bir damla dahi su yoktu. Hiç telaşlanmadı. Çünkü kullarına karşı son derece merhametli olan Rabbinin, gördüğüne ve yardım edeceğine inancı sonsuzdu. Nitekim Cenȃb-ı Hakk’ın yardımı gelmekte gecikmedi. Gökten beyaz bir urgana bağlanarak sarkıtılmış bir kova gördü. Cenȃb-ı Hakk’a hamd ve şükür ederek kalktı, kovanın yanına gitti. İçi tamamıyla, berrak ve buz gibi su ile doluydu. Kana kana içti. Tamamen susuzluğu geçti ve rahatladı. Bu olayı nakleden Ümmü Eymen şöyle der: “Artık bundan sonra hiç susamadım.”(7)
Ümmü Eymen hayatta iken cennetle müjdelenen fedakâr bir annedir. Rasûlullah (s.a.) Ümmü Eymen’e “Ey anneciğim” diye hitap eder. Onun için “Bu benim Ehli Beyt’imden kalandır” şeklinde buyururmuş.O, Allah ve peygamber sevgisinin, sadakatinin en güzel örneklerinden biridir. Habeşistanlı bir köle iken, Efendimize annelik yaparak çok hürmet gösterilen bir sahabi olmuştur. Ona Hz. Peygamber’den (s.a) sonra başta halifeler ve diğer büyük sahabeler olmak üzere lȃyık olduğu hürmeti göstermişler. Çünkü Rasûlullah’ın (s.a) değer verdiği kimseler sahabilerin yanında da kıymetliydi. Bu sebeple zaman zaman onun ziyaretine gider, varsa ihtiyaçları görürlerdi. O da onlara sürekli hayır duada bulunurdu. Sahabilerin onu ziyarete geldikleri bir gün, Ümmü Eymen onlara şöyle demişti: “Rasûlullah’ın(s.a), çocukluğunda ne açlıktan ne de susuzluktan şikâyet ettiğini görmedim. Sabahleyin bir yudum zemzem içerdi. Kendisine yemek yedirmek istediğimizde, “İstemem, karnım tok.” derdi.”
Enes (r.anh) anlatıyor:“Hz. Ömer (r.anh), Rasûlullah’ın(s.a) vefatından sonra, Hz. Ebû Bekir’e (r.anh.): “Gel beraber Ümmü Eymen’e (r.anha) gidip ziyaret edelim, tıpkı Rasûlullah’ın(s.a) onu ziyaret ettiği gibi" dedi ve gittiler. Ümmü Eymen onları görünce ağladı. Onlar:
–Niye ağlıyorsun? Rasûlullah'ın (s.a) Allah nezdinde bulacağı mükâfatların daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun?"dediler. Ümmü Eymen (r.anha):
–Evet bilmez olur muyum? Allah indinde olan, Rasûlullah (s.a)için elbette daha hayırlıdır. Velâkin beni ağlatan, semadan gelen vahyin kesilmiş olmasıdır,dedi. Bu sözleri onları da hüzünlendirdi. Ümmü Eymen'le birlikte onlar da ağladılar.”8
1. İbn Hacer el-Askalanî, el İsâbe fî Temyizi’s-Sahabe, Beyrut, 1412, 8/169.
2. Müslim, Fezailu’s-Sahabe, 6471.
3. Nesaî, Cenâiz,13.
4. İbn Sa’d, Tabakât, I/116.
5. İsmail Mutlu, Mehmed Paksu, Cemal Uşşâk, Zeki Sarıtoprak, İhsan Atasoy, Şaban Döğen, ‘Ümmü Eymen’, Sahabîler Ansiklopedisi, II/804.
6. İbnü’l-Esîr, İzzüddin Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed, Üsdü'l-Gâbe fî Ma'rifeti's-Sahâbe, c.5, s.408.
7. İbn Hacer el-Askalanî, İsâbe, 8/170.
8. Müslim, Fezailu’s-Sahabe, 6472.
Nurdan ADAK diğer yazıları
- 09 Aralık 2023 Allah Var, Allah Var !
- 15 Temmuz 2023 Milhan Kızı Rümeysa
- 18 Ocak 2023 İhlas Suresinin Fazileti
- 11 Eylul 2022 Hz. Safiyye (r.anha)
- 04 Nisan 2022 Oruç Tutmanın Psikolojik Faydaları
- 03 Nisan 2022 Cennet Çiçekleri
- 01 Aralık 2021 Abdullah İbn-i Ümmü Mektûm
- 26 Nisan 2020 Bir Sahabi Tanıyalım
- 28 Ocak 2020 Toprağın Üstü Güzel de Ya Altı
- 28 Eylul 2019 Son Zamanlarda Yitirdiğimiz Duygu Hayâ