Tevessül
“Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve O’na yaklaşmaya yol (vesile) arayın.” [Mâide, 5/35]
Yaratılışı itibariyle insan, hem biyolojik hem de psikolojik bakımdan âciz ve zayıf bir varlıktır. Özellikle yaşanan sıkıntı ve çaresizlikten kurtulup huzur ve gönül rahatlığı içinde yaşamak için maddi-manevî bir vesile aramak, insanın yapısında var olan bir duygu ve düşüncedir.
Tevessül; Allah’a yönelme, yalvarma, yakarma ve vasıta aramak demektir. Bu bağlamda o, yöneliş ve yakarış kapılarından biridir.
Tevessül lügatte vesile, yakınlık, yaklaşmak için vasıta kılınan şey, şefaat, vuslat anlamlarına gelir. [İbn Manzur, Lisanu’l Arab; Cürcani, Kitabut-Ta’rifât, s. 346] Istılahta ise bir Müslümanın Hz. Peygamber’i (s.a.s), velileri ya da işlediği salih amelleri, Allah’a yaklaşmak veya bir fayda elde etmek için vasıta, şefaatçi yahut vesile edinmesidir. “Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve O’na yaklaşmaya yol (vesile) arayın.” [Mâide, 5/35] ayet-i kerimesi bunun başlıca delillerinden biridir. Allah’a rağbet eden kimseye “vâsil”, Hakk’a yakınlığı ile bilinen ve görüldüklerinde Allah’ı hatırlatan kimseleri ve salih amelleri aracı koymaya “tevessül” denir.
Şimdi tanımını yapmış olduğumuz tevessülü, Efendimizin (s.a.s) ve O’nun güzide ashabının (r.a) hayatlarından somut misaller vererek daha iyi anlamaya çalışalım.
Abdullah b. Ömer (r.a), Efendimizden (s.a.s) şöyle bir rivayette bulunmuştur:
“Bir zamanlar üç kişi yolda giderken yağmura yakalanmışlar ve bir mağaraya sığınmışlar. Hemen ardından dağdan bir kaya düşmüş ve mağaranın ağzını kapamış. Bunun üzerine birbirlerine hayatınızda işlemiş olduğunuz salih amel var ise onunla Allah’a tevessül ederek dua edin, umulur ki Allah (c.c) duanızı kabul eder de buradan kurtuluruz demişler.
İçlerinden biri: Allah’ım benim iki ihtiyar anne-babamla karım ve çocuklarım vardı. Hayvanlarımı sağdığım vakit anne-babama içirmeden çocuklarıma içirmezdim. Bir gün koyun otlatmaktan eve çok geç geldim. Onlar uyuya kalmışlardı. Sütü sağdım ve onlar uyanana kadar başlarında dikildim. Onları uyandırmaya kıyamıyor, onlardan önce de çocuklarıma vermeye çekiniyordum. Çocuklar da ayaklarımın dibinde ağlaşıyorlardı. Bu güneş doğuncaya kadar sürdü. Eğer bunu senin rızan için yaptıysam şu kayayı biraz arala da gökyüzünü görelim dedi. Allah (c.c) da kayanın bir miktarını araladı.
Diğeri: Allah’ım benim bir amcamın kızı vardı. Ondan çok hoşlanıyordum. Ondan bana yaklaşmasını istedim, o da bundan kaçındı. Nihayet bir kıtlık zamanında sıkıntıya düştü, ihtiyacı için bana geldi. Kendisine bana teslim olması için yüz dinar verdim. O da kabul etti. Kendisine yaklaşıp temasta bulunacakken bana: “Ey Allah’ın kulu Allah’tan kork. Nikâhsız olarak bana ilişme” dedi. Ben de bundan vaz geçtim. Eğer bunu senin rızan için yaptıysam. Şu kayayı biraz arala dedi. Ve kaya biraz daha aralandı fakat çıkacak kadar değildi.
Üçüncüsü ise: Allah’ım ben bir ölçek pirince bir çırak tutmuştum. İşini bitirdiği vakit ücretini almadan gitti. Bunun üzerine ben onu işlettim. Nihayet o pirinçten çobanıyla beraber bir sürü sığır elde ettim. Derken bir gün o geldi ve bana Allah’tan kork ve hakkımı ver dedi. Ben de şu gördüğün sürü senindir. Hepsini al götür dedim. Hepsini aldı. Eğer bunu senin rızan için yaptıysam şu kayayı kaldır dedi ve Allah kayayı açtı.”[Müslim, Zikir, 27]
Bu hadis kişinin salih amellerini vesile kılarak dua etmesinin bir delilidir. Eğer amelleri vesile kılmak şirk olmuş olsaydı, Hz Peygamberin (s.a.s) anlattığı bu olayda dua eden zatlar şirk koşmuş olduklarından dolayı Allah (c.c.) o kayayı kaldırmaz, mağaranın ağzını açmazdı. Ya da Efendimiz (s.a.s) hadisin sonunda böyle yapılmaması gerektiğini belirtirdi.
Bir diğer hadiste ise Hz Peygamber hayatta iken âma biri gelmiş ve gözünün açılması için ondan dua etmesini istemiştir. Rasulullah da (s.a.s) ona şöyle buyurmuştur:
“Git güzel bir abdest al, sonra iki rekât namaz kıl, akabinde: ‘Allah’ım sana peygamberin Muhammed ile tevessül ediyorum. Ey Muhammed gözlerimin açılması için senin şefaatçi olmanı istiyorum. Ya Rabbi O’nun, hakkımdaki şefaatini kabul buyur’ diye dua et. Ve bundan sonra bir ihtiyacın olduğunda böyle yap.”[Tirmizî, De‘avât, 119]
Bu hadis-i şerif de Hz Peygamber (s.a.s) ile tevessül yapılabileceğinin delillerindendir. Burada bizzat Efendimiz (s.a.s) tarafından tevessüle teşvik vardır. Eğer tevessül şirk olmuş olsaydı buna teşvik etmez hatta buna en başta karşı çıkanı muhakkak O olurdu.
Enes b. Mâlik (r.a)’dan nakledilen bir diğer hadis de salih kullarla tevessül edilebileceğine delil teşkil etmektedir.
“Halk kıtlığa maruz kaldığında Ömer b. el-Hattâb (r.a), Abbas b. Abdilmuttalib ile istiskâda bulunarak: ‘Allah’ım! Peygamberimiz ile sana tevessül ederdik de bize yağmur verirdin. (Şimdi ise) Peygamberimizin amcası ile sana tevessül ediyoruz, bize yağmur ver!’ derdi. Bunun üzerine yağmur yağar ve halk suya kavuşmuş olurdu.”[Buhârî, İstiskâ, 3]
Hz Aişe’den nakledilen bir hadiste ise Efendimizin şöyle dua ettiği bildirilmiştir:
“Allah’ım! Ben senin tâhir, tayyib, mübârek ve sana en sevimli olan isminle senden diliyorum. O isim ki, onunla sana duâ edildiğinde icâbet edersin, onunla senden istendiği zaman verirsin, onunla senden merhamet talep edildiğinde rahmet edersin ve sıkıntıdan kurtulmak için onunla senden yardım dilendiği zaman çıkış yolu genişlik verirsin.”
Bütün bu ayet ve hadisler bağlamında ortaya çıkan sonuç şudur ki tevessül Allah’ın zatı, sıfatları ve isimleriyle, Hz. Peygamberle (s.a.s), salih amellerle ve salih kişilerle olmak üzere birkaç şekilde yapılabilmektedir. Bunların bir kısmı bizzat Hz. Peygamber tarafından uygulanmış, kimisi de teşvik ve tarif edilmiştir. Yukarıda verilen hadisler ve sahabe uygulamaları çerçevesinde tevessülün şirk olmadığı aşikârdır. Ancak tevessülde bulunan kişinin duasının kabulünü tevessülde bulunduğu zatlardan beklememesi ve duası kabul olduğunda da onlardan bilmemesi gerekir. Bu hatalara düşen kişilerin şirke düşmesinden korkulur. Aynı şekilde türbe ziyaretlerinde yapılan yaygın hatalardan biri türbede metfun bulunan salih zattan istenmesidir. Bu tevessül şekli dinen caiz değildir. Eğer dua edilecekse salih zat vesile edilerek yalnız Allah’tan (c.c) istenmelidir. Zira duaları kabul eden yalnız Allah’tır.
Arş. Gör. Harun ALKAN diğer yazıları
- 26 Şubat 2015 Tasavvufî Bir Eğitim Yolu: RÂBITA