Arş. Gör. Harun ALKAN

Tasavvufî Bir Eğitim Yolu: RÂBITA

Tasavvufî Bir Eğitim Yolu: RÂBITA

Râbıta, etrafında kıyametler koparılmak istenen, bazılarınca şirke kadar varmakla itham edilen bir tasavvuf metodudur.

Râbıta, etrafında kıyametler koparılmak istenen, bazılarınca şirke kadar varmakla itham edilen bir tasavvuf metodudur. İlk devir sûfîlerinde lafız olarak rastlanmayan bu kavram, yanlış algılamalar sonucu neredeyse afaroz edilmek istenmiştir.

Râbıta kelimesi “R-b-t” kökünden türemiş Arapça bir isimdir. Bir şeyi bağlamak, asmak, bir şeyle diğer şey arasında ilgi, ilişki kurma ve kavuşma manalarına gelir. Kur’ân’da aynı kökten  “ribat”, “murâbata” veya “rabt-ı kalb” gibi kavramlar geçmektedir. Bu kelimelerin sınır boyunda nöbet beklemek veya böyle bir nöbet beklemeye yarayan mekân anlamında fiziki bir anlamı olduğu gibi metafizik ve mistik bir anlamı da vardır. Allah (c.c):

Ey iman edenler! Sabredin. Sabırda yardımlaşın verâbıta yapın(düşmana karşı daima hazırlıklı ve uyanık olun)” (Âl-i İmrân, 200)ayetinde geçen râbıtadan kastedilen şey, İslam ülkesini korumak için sınır boylarında nöbet tutmaktır. Bu, râbıtanın hakiki manası ve Peygamber Efendimizin Tebük seferi gibi büyük bir savaştan dönerken ifade ettiği hadis-i şerifte geçen küçük cihattır. Büyük cihat ise kulun nefis ve şeytanın hilelerine karşı uyanık olması ve her an kendini Allah’ın huzurunda düşünmesidir ki; bu râbıtanın mecazi manasıdır.Beden ile nefsin irtibatını sağlaması ve halk âlemi ile emir âlemini bünyesinde barındırması sebebiyle de kalbe ribat denilmiştir.

Râbıta ıstılahî manada; ilahî ve zatî sıfatlarla muttasıf, şuhud makamına ulaşmış kâmil bir şeyhe kalbi bağlayıp, şeyhin gıyabında onun sureti, sireti ve özellikle ruhaniyetini hayalen, kendisi ile birlikte farz ederek yanındayken takındığı tavrı, gıyabında da sürdürmeye çalışmak, demektir.

Râbıtanın amacı; gafleti kovup, kalbin zulmetini def ederek şeytanın vesveselerinden kurtulmak suretiyle “râbıta-i huzura” ermektir. Sâlikin daima Allah’ın huzurunda bulunduğu duygusuna ulaşmasını sağlayıp her an Allah’ı karşısında görür gibi “ihsan şuuruyla” yaşamasıdır.

Diğer bir yönüyle râbıta, Yüce Allah’ın dostu ile gönülde beraber olmaktır. Onun kalbine emanet edilen ilâhi nura bağlanmaktır. Onun ilâhi aşkla kaynayan kalbine inen feyizden nasiplenmektir. Velîdeki dostluk sırrını düşünmektir. Salihleri özlemek ve onlardaki güzel ahlâka özenmektir. Sevgi atmosferi içinde kalbi uyandırıp Hakk’a yöneltmektir.

Tarikatlar ve sûfîler arasında erdirici ortak bir yol kabul edilen râbıtaya riayet eden mürid, zamanla şeyhinin hal ve vasıflarının kendisine yansımasına sebep olur. Bu duruma fenâ fi’ş-şeyh denir. Bu makamı yakalayanlar daha sonra râbıta-i rasul ile fenâ fi’r-rasul’e ve nihayetinde de râbıta-i huzur ile fenâ fillah’a ulaşmaya çalışırlar. Râbıta, ibadetlerde ve davranışlarda müridin kendisini şeyhine benzetmeye çalışması ve böylece şeyhindeki ihlas ve kemali takliden de olsa yakalamaya gayret göstermesidir. Bu ise psikoloji ve eğitimde “aynileşme” denilen ve kişilik gelişmesinde önemli bir metot kabul edilen benimseme mekanizmasının tasavvuftaki tatbikatıdır.

Mutasavvıflar râbıtaya delil olarak “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının, ona yaklaşmaya vesile arayın ve onun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide, 35)ayetindeki “Allah’a yaklaşmaya vesile” olarak en iyi vesilenin Cenab-ı Hakk’ta ve Rasulü’nde fâni olmuş veli kullara kalben bağlanmak ve onlarda bulunan güzel sıfatlarla vasıflanmak olduğunu ve bunun da ancak râbıtayla elde edileceğini ileri sürmüşlerdir.

Ayrıca“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” (Tevbe, 119)ayetinde geçen “sadıklarla beraber olma” emri süreklilik gerektirmektedir. Ve bunu gerçek anlamıyla zahiri olarak uygulamak bir yere kadar mümkün olduğundan belirli bir zaman ve mekânla sınırlı kalmaktadır. Dolayısıyla bu fiilin sürekliliği ancak manevi olarak gönül birlikteliğiyle mümkün olabileceğinden bunu gerçekleştirmenin yolunun, yukarıda açıklandığı şekliyle, râbıta olduğunu bildirmişlerdir.

Râbıta konusu günümüz çağdaş eğitim sistemimiz içerisinde de faydalı bir eğitim aracı olarak tezahür etmektedir. Râbıtanın modern psikolojideki karşılığı “aynîleşmek”tir. Kişinin kendisini, ideal vasıflar taşıyan kimselere benzetmeye çalışmasına, onları günlük davranışlarında ve sosyal hayatında taklit etmesine “aynîleşme” denir. Tüm dünyada ve her kurumda bir râbıtanın oluştuğunu ve lider şahsiyetlerin örnek alındığını görmekteyiz. İnsan hayatının bütün kademelerinde, her yerde ve her yaşta bu mekanizma faaliyet halindedir.

Çocuklar daha ilk yaşlarından itibaren anne ve babalarını taklide yönelerek ipek böceğinin kozasını örmesi gibi kişilik ve benliklerini ideal şahsiyet olarak gördükleri ve beğendikleri anne ve babalarının kişiliklerine göre dokumaya başlarlar. Erginlik ve gelişme çağındaki gençlerde de durum farklı değildir. Anne-babalarına, okul ve çevre telkinlerine, okudukları eserlere, seyrettikleri dizi ve filmlere, arkadaşlarına göre edebî, kültürel, dinî, ideolojik vb. kendilerine imrendirilen, beğendirilen ve gıpta ettirilen ya da “top model” olarak takdim edilen çeşitli ideallere göre benimseme gösterebilirler.

Her yiğidin gönlünde yatan aslanı ifade eden ve erişilmek istenen bu hedef benlik, sıradan ve basit bir taklit duygusu anlamına gelmez. Normal ve bilinen taklitler saman alevi gibi çabucak sönerek kaybolup gidiverirler. Hâlbuki benimsemeye ve erişilmeye dayalı duygular, zamanla gelişerek ve yerleşerek “önce taklit sonra tahkik” diyebileceğimiz bir çizgide kişilerin benliğini kuşatır ve böylece fertlerin şahsiyet ve karakter kalıbını örüverirler.

 Tarîkatların birçoğunun üzerinde önemle durduğu “Râbıta” ise, yukarıda arz ettiğimiz, insanın fıtratında bulunan “ideal kimselere benzeme” ya da “model” ihtiyacının dikkate alınarak mürîdlerin idealini, “kâmil insan” diye nitelenen ve kendilerine örnek olarak sunulan mürşidlerinden almaları husûsunun sistematik hale getirilmesinden başka bir şey değildir.

Bütün bunlardan anlaşıldığı üzere râbıtanıntasavvufi bir eğitim metodu ve müridlere örnek ve hedef kişilik olarak kâmil şahsiyetlerin takdim edildiği bir vasıta olduğu söylenebilir. Zira fertlerin sosyal hayata intibakını sağlayan eğitimin temel sistemlerinden biri de insan psikolojisinin vazgeçilmez vakıalarından olan ”başkalarına benzeme ve taklit” duygularını dikkate alarak onları istenilen istikamete sevk ederek belirli bir seviyeye getirmektir. Tüm bu açıklamalar ve Kur’an’dan sunulan deliller bağlamında özü itibariyle râbıta; bir şirk değil aksine Allah’tan gelen bir öğüt, fertleri peygamberine ve Yaradan’ına yaklaştırıcı bir vesileve tasavvufun eğitim metotlarından biridir.


Arş. Gör. Harun ALKAN diğer yazıları