Murakabe

O’nun huzurunda bulunduğunu kesin şekilde bildiğin zaman murakabe halini gerçekleştirmiş sayılırsın...

Sözlükte “denetlemek, gözlemek, gözaltında tutmak, kontrol etmek” gibi mânalara gelen murâkabe tasavvufta mânevî bir hali ifade etmek üzere kullanılmış ve çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Aynı kökten rakīb kelimesi Allah’ın isimlerindendir. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın kullarını (en-Nisâ 4/1) ve her şeyi (el-Ahzâb 33/52) gözetim ve denetimi altında tuttuğu belirtilmektedir.

Mutasavvıflar murakabeyi açıklarken yukarıda zikredilen âyetlere ve Hz. Peygamber’in ihsanı, “Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir” şeklinde tarif etmesine (Buhârî, “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 1-7) atıfta bulunurlar (Serrâc, s. 83; Kuşeyrî, s. 405). Kul zâhir ve bâtınının, dış ve iç âleminin sürekli biçimde Allah’ın gözetimi altında olduğunu ve kendisinin O’nun huzurunda bulunduğunu kesin şekilde bildiği zaman murakabe halini gerçekleştirmiş sayılır. Muhâsibî’ye göre aslolan kalple ilgili bâtınî murakabedir. Eğer bir kimse bâtınını murakabe ve ihlâsla düzgün hale getirirse Allah da onun zâhirini mücahede ve sünnete tâbi olma haliyle süsler (Sülemî, s. 60). Cüneyd-i Bağdâdî, murakabenin hakikatine eren kişinin her an rabbini düşünmesi gerektiğini söyler (Kuşeyrî, s. 407). Hücvîrî, meşâyihten her birinin müridlerini terbiye konusunda kendine has bir yol tuttuğunu, Cüneyd-i Bağdâdî’nin usulünün murakabe olduğunu belirtir (Keşfü’l-maḥcûb, s. 245). Sülemî, Hakîm et-Tirmizî’nin çevresindekilere, nazarı üzerlerinde bulunan Allah’ı daima murakabe etmelerini söylediğini belirtir (Ṭabaḳāt, s. 220).

Murakabe; Allah Teala’nın, her şeye kâdir olduğunu yakinen bilmektir.

Murakabe; diz çöküp gözleri kapayarak dervişin Allah’tan gayrı herşeyi zihninden çıkarması ve Hakk’ın ilhamına vesile olmasıdır. (Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul 1994, s. 159.) Bu tanımlamayı ifade sadedinde Cüneyd-i Bağdadi murakabeyi bir kediden öğrendiğini söyler. Kedinin, fare deliğinin başında oturup kılı dahi kıpırdamaksızın, avını beklediğini gördüğü zaman, şöyle bir sesi duyar gibi olmuştur: “Ben senin matlubun olmakta, fareden aşağı değilim. Sen de benim talibim olmakla kediden dûn olma." (Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 159.) Cüneyd-i Bağdadi Allah’a ram olan kulun murakabesinin gerçekliğine dikkat çeker ve der ki: “Bir kimse murakabenin hakikatine ererse, başkasından değil, sadece Rabbi’nden alacağı nasibi elden kaçırmamak için kaygılanır.” (Kuşeyri, er-Risale, s.191.)

Gazzâlî’ye göre murakabe halini mârifet ve yakīn meydana getirir. Yakīn ve mârifet sahipleri kurbiyet makamına ulaşmıştır. Bunlar da sıddîklar ve takvâ ehli olmak üzere iki kısım olup her birinin murakabedeki derecesi farklıdır (İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn, IV, 386). Sâlik hem rabbini hem kalbini murakabeyle yükümlüdür. Bir yandan Allah’ın kendisini sürekli murakabe ettiğini hatırında tutmalı, öte yandan nefsin ve şeytanın düşmanı olduğunu, kendisini günaha sokmak için fırsat kolladığını unutmamalı ve tedbirli davranmalıdır (a.mlf., el-Maḳṣadü’l-esnâ, s. 85).

Murakabenin ne olduğuna dair Ebu’l-Abbas’ın sorduğu soruya Cafer b. Nusayr şu cevabı vermiştir: “Hak Teala’nın sana nazar etmekte olduğunu mülahaza ederek kalbine gelen her nevi düşünce ve havatırdan sırrını korumaktır.” (Kuşeyri, er-Risale, s.192.)

Ebu Muhammed el-Ceriri (ö.321/933) tasavvuf yolunun iki ana çizgiye sahip olduğunu belirtir. Birincisi kişinin sürekli olarak nefsini Allah ile murakabe hâlinde bulundurması, ikincisi ise zahirini şeriat ilmi ile kaim kılmasıdır. (Kuşeyri, er-Risale, s. 191.) Sözlerinin devamında Ceriri, “Bir kimse kendisi ile Allah’ı arasında bulunan takva ve murakabe hâlini sağlamlaştırmazsa, keşf ve müşahede derecesine ulaşamaz.” (Kuşeyri, er-Risale, s. 192.) uyarısında bulunmaktadır.

Zünnun-ı Mısri (ö.245/859) murakabenin alametlerini; Allah Teala’nın tercih ettiğini tercih etmek, Allah Teala’nın büyük gördüğünü büyük görmek ve Allah Teala’nın küçük gördüğünü küçük görmektir şeklinde sıralamaktadır. (Kuşeyri, er-Risale, s. 192.)İbrahim en-Nasrabazi (ö. 367/977) murakabenin hedefini kişiyi hakikat mertebesine ulaştırmak olarak belirtirken, (Kuşeyri, er-Risale, s. 192.) Şah Kirmani (ö.270/883) gözümüzü harama bakmaktan korumak, nefsani arzularımıza kapılmamak, kendimize hâkim olmak, bâtınımızı sürekli olarak kontrol etmek, zahirimizi sünnete tâbi kılarak imar etmek, kendimizi helal yemeye alıştırmak ve feraset sahibi hâline gelmek murakabenin temel hedefleri olarak zikreder. (Kuşeyri, er-Risale, s. 428.)

Kaynak:

TDV-İA. Murakabe

Diyanet Dergisi, Murakabe Eğitimi


Misafir Kalemler diğer yazıları