Ramazan Günü Ortodoks Öğretmeniyle Sohbet
Meslektaşıma İslam’da orucun güzelliklerinden anlatmaya başladım. Allah için oruç tuttuğumuzu...
Bir Ramazan günü öğretmenler odasındayım. Ortodoks dersi veren çok hoş, kibar, güler yüzlü meslektaşımla bu iki boş saatin nasıl geçeceğini düşünürken, “kek ister misin” diye sordu. “Teşekkür ederim, Ramazandayız, oruç tutuyorum.” dedim... Çok mahcup oldu, özür diledi ve “Yakında bizim de oruç günlerimiz başlıyor. O zaman biz yemek yiyoruz ama hayvansal gıdaları tüketmiyoruz. Veganız yani, et ürünlerini, yumurta, tereyağı gibi şeyleri de yemiyoruz. Bizim oruçlarımız çok. Senede üç yüz gün oruç tutuyoruz biz.” dedi.
Onların da bu şekilde oruç diye adlandırdıkları ibadeti duyunca, Yüce Kitabımızda geçen âyet-i kerîme geldi aklıma.
“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.”(1)
Hakikaten de oruç ibadeti önceki ümmetlere de farz kılınmış, ama zaman ilerledikçe bu ibadetin içi boşaltılmış, anlamı değişmiş. Hatta Hristiyanlık inancına göre Hz. İsa (a.s.)’ın 24 Aralık gecesinde doğum gününü kutladıklarında, gündüzünde yemek yenilmezmiş, oruç tutulurmuş ki akşamında daha çok yemek yeme imkanı olsun diye. İşte aslında oruç ibadetinin değişmiş, değiştirilmiş anlamı…
Meslektaşıma İslam’da orucun güzelliklerinden anlatmaya başladım. Allah için oruç tuttuğumuzu, O’na daha yakın hissettiğimizi, sabrı öğrendiğimizi, nimetin kıymetini daha iyi anladığımızı, vaktimizi daha iyi değerlendirdiğimizi, özellikle Kur’ân’la, ibadetle meşgul olduğumuzu anlattım. Kur’ân okuduğumuzu duyunca şaşırdı ve onların da oruç günlerinde hep İncil okuduklarını ifade etti..
Ramazan orucuyla ilgili anlatmaya devam ettim... Gündüzleri hayırlı işlerle meşgul olmamız gerektiğini söyledim. Günümü nasıl değerlendirdiğimden bahsettim. Okuldan geldikten sonra dinlendiğimi, sonra ibadetimi yaptığımı, spor yaptığımı söyledim. “Tam bir düzen içinde”dedi. Akşam olunca da hep bir sofrada toplandığımızı, Cami’ye gidip ibadet ettiğimizi, gece de hep beraber sahura kalktığımızı anlattım. Özellikle Belçika’da yaşayan Müslümanların aşağı-yukarı aynı saatte sofraya oturduklarını, aynı saatte iftar yaptıklarını düşündüğümde bir birlik içinde olduğumuz hissinin bizi çok mutlu ettiğini, bu duyguyu tüm İslâm âlemiyle yaşamak ise apayrı bir güzellik olduğunu ifade ettim.
Konu konuyu açtı, siyasetten, dinlerden, ülkelerden bahsettik. Kendisine Mısırlı Kıptî Papaz Şenuda’nın bir videosunu izlettim. O videoyu ilk izlediğimde etkilenmiştim. Papaz Şenuda’nın sözleri Allah aşkından, dünyaya bağlanmamak, Allah’a olan bağlılığının tam olması gerektiğinden bahsediyordu. “Yuhibbur Rab İlahe, min külli kalbi, min külli fikri ve min külli kudreti”. “Allah’ı, Rabbini tüm kalbinle, zihninle, var gücünle seveceksin.” diyordu. Sözler çok manidar ama maalesef ki Rab olarak gördükleri Hz. İsa (a.s.)’dır... Hakikate o kadar yakınken, uzak kalan Papaz Şenuda…. Hidayeti veren muhakkak ki Cenâb-ı Allah’tır...
Meslektaşım, Kıptî Hristiyanların Hz. İsa (a.s.)’ı sadece ilah olarak gördüklerinden bahsetti. “Kıptî Hristiyanların aksine Ortodoks Hristiyanlar Hz. İsa’yı insan olarak kabul ediyorlar. Çünkü Hz. İsa üzülürdü, sevinirdi, yerdi, içerdi. Ama Tanrı yemez, içmez.” dedi. Hz. İsa’nın insan olmasını kabul ettiklerini zannederken, bir şey ekledi. “Aynı zamanda Hz. İsa Tanrıdır. Hem insan hem Tanrıdır” dedi.
Bu sözler beni çok düşündürdü… Bu inanış çok mantık dışı, çok karışık. Nasıl olur da yiyip içen ve nihayetinde ölen Hz. İsa (a.s.) ilah olabilir? Bütün kainatı yaratma gücüne sahip olan Kâdir olan Cenâb-ı Allah birdir, sonsuzdur. Değil mi? Bu taşkınlığı, bu yakıştırmayı nasıl yapıyorlar diye anlam veremediğimi içimden geçirdim… Cenâb-ı Allah’ın âyet-i kerîme’de buyurduğu geldi aklıma…
“Ey Ehl-i Kitab! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryemoğlu İsa Mesih ancak Allah’ın Resûlü ve Meryem’e ulaştırdığı “ol” kelimesi(nin eseri) ve (Cebrail ile) O’nun tarafından gönderilmiş bir ruhtur. Allah’a ve resullerine inanın, “(Allah) üçtür.” demeyin, kendi faydanıza olarak buna son verin. Allah bir tek ilâhtır. O, çocuğu olmaktan tamamen uzaktır (münezzehtir), O’nun şânı yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah kâfidir.”(2)
Sohbetimize bir soru ile devam ettik. “Hristiyanlardanİsa (a.s.)’ın Tanrı olmadığına, insan olduğuna inananlar var mı?”diye sordum... “Bu söylediğin Hristiyan inancına uymuyor”dedi. Yani Hristiyaninanışına göre Hz. İsa -hâşâ- bir ilah...
Devam etti. “Yehova tanıkları ve Amerika’da birtakım gruplar var. Onlar Hz. İsa’nın sadece bir insan olduğuna inanıyorlar” dedi. Bu, bana tramvayda bir Yehova tanığı ile yaptığım sohbeti hatırlattı. Yehova tanığı: “Hz. İsa insandı, ilah değildi, çarmıha gerilmedi, göğeyükseltildi ve yakında gelecek”demişti. Hristiyanların çoğunluğuna aykırı, İslamî inanışına yakın bir inanış... Hz. İsa (a.s.)’in çarmıha gerilmediği, göğe yükseltildiği Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle ifade buyruluyor:
“(…) Halbuki onlar, onu ne öldürdüler ne de astılar. Fakat onlara benzer gösterildi. (…) Tahmine uymaktan başka, onunla ilgili hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve onu kesinlikle öldürmediler.”(3)
“Bunun aksine Allah onu (İsa’yı) kendisine yükseltti (ve korudu). Allah mutlak galip, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.”(4)
Meslektaşım, kendisinin de Hz. İsa’nın yakında geleceğinden bahsetti. Hatta O’nun gelişinin işaretleri hakkında bir kitap okuduğunu söyledi. O kitapta her beldede bir kilisebulunduğu vakit, Hz. İsa’nın yeryüzüne ineceğinin “haberini” okuduğunu söyledi...
Biz Müslümanlar da Hz. İsa (a.s.)’ın göğe yükseltildiği gibi yeryüzüne ineceğine inanıyoruz. Salât ve selâm olsun Rasulullah (s.a.s.)’e ki o bize mübarek Hadislerinde Kıyamete yakın Hz. İsa’nın geleceğini haber vermiştir.
"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır...”(5)
Ortodoks olan bu öğretmen arkadaşımla yapmış olduğum bu iki saatlik sohbette Hristiyanlığı, Ortodoksluğu, orucu, Hz. İsa (a.s.)’e olan bakışlarını, düşüncelerini öğrenmiş, mukayese etmiş oldum. Allah katında tek dinin İslâm olduğuna tekrar dilimle ikrar, kalbimle tasdik ettim. Bizi Müslüman olarak yaratan Rabbimize sonsuz şükür, sonsuz hamd olsun…
Gönülden duam odur ki…
رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةًۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ
“Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi eğriltme, bize tarafından bir rahmet bağışla. Hiç kuşku yok, lütfu en bol olan yalnız sensin.”(6)
Âmin…
Vesselâm
Ayşe Demircioğlu
(1)Bakara suresi, 183
(2)Nisâ suresi, 171
(3)Nisâ suresi, 156-157
(4)Nisâ suresi, 158
(5)Buhari, Müslüm, Ebû Davûd, Tirmizi
(6)Âl-i İmran suresi, 8
Ayşe DEMİRCİOĞLU diğer yazıları
- 09 Aralık 2023 Takvadır Üstünlüğü Belirleyen
- 15 Temmuz 2023 Gayrimüslimle Ölüm Hakkında Sohbet
- 19 Ocak 2023 Ver Elini Filistin…
- 11 Eylul 2022 Haa Suriyeli Değilmişsin! - Irkçılık hakkında
- 01 Aralık 2021 Öğrendim ki… Hayat, Önyargı ve “İnsan”
- 08 Haziran 2021 Peygamberlerin Kur’an’daki Fetânet Örnekleri
- 07 Şubat 2021 Kur’an’da Şifa, Kur’an’la Şifa
- 18 Ekim 2020 Dost Kazanmak
- 26 Nisan 2020 Bir Gün Karşına Bir Gayrimüslim Çıkarsa
- 28 Ocak 2020 Biraz tefekkür, Tabiata Bakarken
- 28 Eylul 2019 Doyamadığımız Şu Dünya
- 20 Aralık 2018 Her An Gidecek Gibi Yaşamak…
- 09 Mart 2018 Gülmek, Bir Nimet
- 29 Ekim 2017 Hz. Yusuf (a.s) Gibi Olabilmek...
- 17 Temmuz 2017 Çağın Hastalığı Depresyon ve Sarsılmayan Bir İman
- 21 Şubat 2017 Ey Müzzemmil!
- 25 Ekim 2016 Rabbim, Bunu Boş Yere Yaratmadın...
- 09 Mart 2016 Her An Gidecek Gibi Yaşamak…
- 31 Ocak 2016 Duymak ve Dinlemek…
- 30 Temmuz 2015 “İnsanlara Güzel Ahlakın Gereğine Göre Davran!” (Hadis-i Şerif)
- 26 Şubat 2015 Nasihatler; Boş Ver!