Biraz tefekkür, Tabiata Bakarken
Asıl vatanımız, cennettir, biz ise o sonsuzluğa tâlibiz. Şu fani hayat sürerken șöyle bir durup düșünmeliyiz… Her nerede olursak olalım… Bize heryer gurbet değil mi?
“Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır” buyuran O gül kokulu yâri yâd ederek, bir dağın tepesinde tefekkür anını yakalamaya çalışmak ne güzeldir.
Aylardan kasım, mevsimlerden sonbahar… Ben ise bir renk cümbüșün ortasında, bir nevi cennette buldum kendimi. Karșıki dağlar heybetli durur, sanki komutanın karșısında selama duran askerler gibi, dimdik ve korkusuz…
Yeșilin her tonuna boyanmıș heryer… Baktıkça huzur buluyor insan.. İçime aldığım nefes bile bambașka… Burnumdan ciğerlerime doğru yol arayan ve girdiği yolu tekrar bulan…
Yaprağın yere düșüșü, savuran rüzgarın uğultusu, dalların buna ayak uyduruşu. Hepsi bu kainat senfonisinde nota olmaya çabalıyor… Ağaçlar elleriyle bizlere en güzel meyvelerini sunuyor, sanki “buyur, Mevlâ sana bunları Rezzak ismiyle bahşetti” der gibi.
Mevsimler gelir geçer de, düșünmeyiz, düșünemeyiz Rahman aklımıza getirmezse eğer. Ne hikmetler gizlenmiş mevsimlerin yaratılışında.. Onun merhametindedir ki, ne yazdan sonra kış nede kış sonrası yaz yaşanıyor. Kullar birden üșümesin, birden donmasın diye, kıșın șiddetli soğuğundan, yazın bunaltıcı sıcağına alıştırarak araya baharları eklemiştir.
Mevsimlerden sonbahar olunca, yazdan kalan yeşillik artık ölüme hazırlanıyor. Rüzgar ve yağmur el ele verip var gücüyle yaprakları bir bir döküyor, etrafa savuruyor. Çünkü O’nun izni olmadan bir yaprak dahi düşmez. Ferman verilmișse eğer, ağaçta tek yaprak bile kalmak istemez.
Ölüme hazırlanıyor kainat, yeniden dirilmek için ölüm gerekli. Çünkü ilkbahar yașayacak kainat, kainat yeniden canlanacak. Dallar filizlenecek, açacak tomurcuklar, ama önce sararıp solmalı yapraklar… Yazınki yeşilliğine usul usul veda etmeli…
Nasıl bir kuru dal ölümü hatırlatıyorsa, yeșeren dal ise ölüm ötesi hayatı. Yașadığımız bu hayat, elbet bir gün sona erecek. Sonrasında bir sonsuzluk bizi bekleyecek… Kaldığımız bu mekan misafirhanemiz, biz ise “ağaç altında gölgelenen, sonra da onu terk edip giden bir yolcu”… Asıl vatanımız, cennettir, biz ise o sonsuzluğa tâlibiz. Şu fani hayat sürerken șöyle bir durup düșünmeliyiz… Her nerede olursak olalım… Bize heryer gurbet değil mi?
Ayşe DEMİRCİOĞLU diğer yazıları
- 09 Aralık 2023 Takvadır Üstünlüğü Belirleyen
- 15 Temmuz 2023 Gayrimüslimle Ölüm Hakkında Sohbet
- 19 Ocak 2023 Ver Elini Filistin…
- 11 Eylul 2022 Haa Suriyeli Değilmişsin! - Irkçılık hakkında
- 04 Nisan 2022 Ramazan Günü Ortodoks Öğretmeniyle Sohbet
- 01 Aralık 2021 Öğrendim ki… Hayat, Önyargı ve “İnsan”
- 08 Haziran 2021 Peygamberlerin Kur’an’daki Fetânet Örnekleri
- 07 Şubat 2021 Kur’an’da Şifa, Kur’an’la Şifa
- 18 Ekim 2020 Dost Kazanmak
- 26 Nisan 2020 Bir Gün Karşına Bir Gayrimüslim Çıkarsa
- 28 Eylul 2019 Doyamadığımız Şu Dünya
- 20 Aralık 2018 Her An Gidecek Gibi Yaşamak…
- 09 Mart 2018 Gülmek, Bir Nimet
- 29 Ekim 2017 Hz. Yusuf (a.s) Gibi Olabilmek...
- 17 Temmuz 2017 Çağın Hastalığı Depresyon ve Sarsılmayan Bir İman
- 21 Şubat 2017 Ey Müzzemmil!
- 25 Ekim 2016 Rabbim, Bunu Boş Yere Yaratmadın...
- 09 Mart 2016 Her An Gidecek Gibi Yaşamak…
- 31 Ocak 2016 Duymak ve Dinlemek…
- 30 Temmuz 2015 “İnsanlara Güzel Ahlakın Gereğine Göre Davran!” (Hadis-i Şerif)
- 26 Şubat 2015 Nasihatler; Boş Ver!