Ayşe DEMİRCİOĞLU

Hz. Yusuf (a.s) Gibi Olabilmek...

Hz. Yusuf (a.s) Gibi Olabilmek...

“sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir” (Araf suresi, 199)

Çok lezzetli bir yemek yediğimizde “şimdiye kadar tattığım en güzel yemekti” deriz. Çok güzel bir ev gördüğümüzde “ne kadar orijinal güzel bir yapı” deriz. Veya okuduğumuz bir kitaba, “çok güzel bir kitap” deriz. Bizler bu fani dünyamıza dalıp, enleri/en güzelleri seçerken bakalım Bâki olan Yüce Rabbimiz “ahsenü’l-kasas” ile hangi güzelden bahsediyor?

“Biz bu Kur’ân’ı sana vahyetmekle, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Elbette (sen) ondan önce (bunlardan) habersiz olanlardan idin…” (Yusuf suresi, 3)

Âlemlerin Rabbi olan Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de Yusuf’un (a.s) hayatını anlatırken “ahsenu’l-kasas”, “kıssaların en güzeli” olarak ifade buyuruyor. Dünya yaratıldığından bu yana nice insanlar, resuller, nebiler, veliler yaşamış ve ölmüşlerdir. Her kişi yaşadığı bu süre zarfında kendi hayatının romanını yazmıştır, ya mutlu, ya kötü sonla bitirmiştir. Bu hayat romanlarından elimize ulaşanların çok azı-özü bizlere Yüce Rabbimiz tarafından Kur’an’da sunulmuştur. Madem O anlatıyor, bizlere de bu kıssaları dinlemek, düşünmek ve ibret almak düşer...

“Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: "Babacığım, ben rüyada on bir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm.” (Yusuf suresi, 4)

Çocuklara masallar, hikâyeleranlattığımızda hep bir varmış bir yokmuş deriz. Bizler de Yüce Kur’ân’da bu yaşanmış hikâyeleriokurken öğreniyoruz ki, zaman dilimlerinbirinde güzel yüzlü Yusuf (a.s) varmış. Bir gün rüyasında on biryıldız ile güneşi, ayı kendisine secde ederken görmüştür. Bu rüyasını babası Yakub’a (a.s) anlatmış. O da şöyle cevap vermiştir: (Babası) Yavrucuğum! Dedi, rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın açıkça düşmanıdır.(Yusuf suresi, 5)Hz. Yakub (a.s) peygamber, oğlu Yusuf’a (a.s) çok düşkün idi. Onun diğer oğullarından farklı olduğunu sezmiş ve âdeta üzerine titriyordu. Yusuf’un  (a.s) rüyasının sahih olduğunu biliyordu ve O’nu uyarıyordu: dikkat et, bu rüyayı kimseye söyleme, çünkü şeytan açıkça düşmandır.

İnsanlar arasında en çok imtihana tâbi tutulanlar, en şiddetli belaya dûçâr olanlar, peygamberlerdir. Öylede Hz. Yusuf (a.s) kuyudaki imtihanından, azizin hanımı ile imtihanından, zindandaki imtihanına kadar birçok imtihan süzgecinden geçmiştir. Ta Mısır’a vezir olana kadar. Hz. Yusuf’u kuyuya atan kardeşleri Mısır vezirine işleri düştüğü gün gelip çattığında, devran dönmüştür.

Bu vezirin Hz. Yusuf (a.s) olduğunu öğrenince, kendisine zamanında kötülük yapan o kardeşlerine şu ibret verici sözü söylüyor Hz. Yusuf:

“(Yusuf) dedi ki: Ey babacığım! İşte bu, daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim bana (çok şey) lütfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”(Yusuf, 100)

Hz. Yusuf’un anne ve babasına: “işte sabrın sonu selamettir, bende sabrettim ve seneler önce gördüğüm rüyam işte bugün gerçekleşti” dedi. Bütün iyilikler güzellikler Allah’tandır. Ki Allah o rüyayı gerçekleştirdi, sonrada Hz. Yusuf’a birçok şeyler lütfetti. Önce kuyudan kurtuldu, sonra vezirin hanımından, sonra da zindandan. En sonunda da Mısıra vezir oldu ve yüksek makamlarda oturdu ve yine Allah diledi de sevdiklerine kavuştu. Hz. Yusuf, Allah’ın (c.c) lütfettiklerini sayarken şu husus çok dikkat çekici: “ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra…” Hz. Yusuf (a.s) ne kadar üstün ahlaka sahip ki, kendisine zamanında yapılan o kötülüğü unutup, kardeşlerini mahcup etmeme amacındadır.

Kardeşler arasına nifak sokan kimdir? Şeytan… Şeytan, “adüvvün mübîn”dir, yani bizim azılı baş düşmanımızdır. Kanımıza kadar ilişen bu varlık kâh vesvese, kâh kötü düşünceler verir, kâh açar sevdiklerimizle aramızı. İşte öylede açmıştı Yusuf (a.s) ile kardeşlerinin arasını. Nitekim babası Yakub (a.s) da başta O’nu uyarmamış mıydı şeytanın açıkça düşman olduğunu?

Hz. Yusuf (a.s) o anda dileseydi kardeşlerine küsebilirdi, hakaretler edebilirdi, sövebilirdi, iğneleyici sözler söyleyebilirdi, “işte sizde zamanında beni kuyuya atmıştınız da şöyle böyle oldu” diyebilirdi. Ki o, nice çileler çekti. 40 sene ailesinden uzak, kuyularda, zindanlarda hayat sürdü. Biraz empati kurduğumuzda, eğer bizim başımızdan böyle bir olay geçse, ilk başta sebep olan kişiye derin öfke duyarız. Neden? Çünkü bir imtihanlar zincirine girmemize vesile olduğu için.

Farz edelim bir kimse size bir kötülükte bulundu. Siz de bu kötülüğe karşılık olarak iyilikte bulunsanız, o kimse kendisini nasıl hisseder? Yaptığından pişmanlık duyar, utanır, mahcup olur. Neden? Yaptığı kötülüğe karşılık olarak iyilik yaptığın için ve o kimsenin yüzüne o kötülüğü vurmadığın için. Bunu başarabilmek her yiğidin harcı değildir ama yapılması gereken: işte budur!  Başkasına yaptığımız iyiliği ve başkasından gördüğümüz kötülüğü unutalım. Ne yapılan iyilikle başa kalkalım, ne de yapılan kötülüğe karşı kılıcımıza kuşanıp “haydi hodri meydan” diyerek saldıralım..

İşte öylede Hz. Yusuf’un o güzel ahlakı kötülüğe kötülükle muamele etmeye, sövmeye, küsmeye, hakaretler etmeye müsaade etmiyordu. Nitekim o bir peygamber idi... Ve o kadar sabrın sonunda ebeveyn ve kardeşlerine dönüp işte “aslında kardeşlerim sizler iyi kimselersiniz fakat asıl şeytan aramızı açtı” deme üstünlüğünde bulundu. O güzel peygamber, kardeşlerinin yaptıkları hatayı yüzlerine vurmadı. Başrolde olan şeytandı, o aramıza girdi, o düşünceyi o verdi, bunu o yaptırdı dedi.

Bizler öyle intikamperest olmuşuz ki, bize biri tarafından ufacık zarar dokunsa bile hemen kısas yapmak isteriz, bana yaşattığı şeylerin aynısını oda yaşar inşallah deriz âmin denilemeyecek duaya bile...

Oysa değil midir ki, dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek, derviş gönülsüz gerek, sen derviş olamazsın düsturu... Dövülürsek, biz de dövmeyelim. Sövülürsek, biz de sövmeyelim. Bize kötülük yapana kötülük ile muamele etmek yerine sabredelim ve o kimseye çokça dua edelim. Yoksa bizler “kim zerre kadar bir hayır yapıyorsa, onu görecek, kim de zerre kadar bir şer işliyorsa, onu görecek” (Zilzâl suresi, 7-8) vaadine inananlardan değil miyiz? Hâşâ ve kellâ! İnananlardanız elhamdülillah/inşallah.

Öyleyse bizlerde bırakalım intikam peşinde koşmayı, “sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir” (Araf suresi, 199) ayetine uyalım. Uyalım ve uyanalım. Hz. Yusuf (a.s) gibi “asıl şeytan aramızı bozdu” diyerek erdem olalım, böylelikle O’nun gibi nice Mısırlara vezir olalım inşallah...


Ayşe DEMİRCİOĞLU diğer yazıları