Gayrimüslimle Ölüm Hakkında Sohbet
Hayır, korkmuyorum çünkü biliyorum beni ahiretin beklediğini. Evet, korkuyorum çünkü bilmiyorum yeterince iyi yaşadığımı, (iyi amellerde bulunduğumu,…).”
Kayınbabasının ağır ama ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenince ağlayarak önümden geçmişti öğretmen arkadaşım… Birkaç hafta sonra nasılsın diye her sorduğumda, ‘zor’ diye cevap veriyordu… Onun içinde kolay değil, hastalık da sağlık da hayatın bir parçası.
- “Çocuklarım dedeleriyle çok iyi geçiniyorlar, şimdi bu duruma nasıl alışacaklar?” diye sordu kendi kendine…
İçimden dedim, buna da alışır insanoğlu, her duruma alıştığı gibi…
- “Haberi aldığımda çok üzüldüm, ağladım. Bir mum yaktım.”, dedi.
Bir mum yakmanın -onların inancına göre- dua sayıldığını da hatırlattım kendime.
- “Anlıyorum, kolay olmamıştır bu haberi almak.”, dedim.
Kayınvalidesinin çok iyi birisi olduğundan bahsederken, “kimseye bir kötülüğü olmadı hiç, nasıl olur da böyle bir hastalıkla cezalandırılıyorlar!” dedi anlamadığını ima ederek… Ceza mı? diye geçirdim içimden. Yani hastalığı ceza olarak mı görüyor? Bu nasıl olur…
- “Siz nasıl geçiriyorsunuz, nasıl bakıyorsunuz (bu duruma)?” diye sordu.
Siz derken, ben dahil olmak üzere tüm Müslümanları kastetti.
- “Biz, bu hayatın gelip geçici olduğunu biliyoruz. Mülk suresinin “Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur” ayetini düşünerek, bu hayatın bir test, imtihan olduğunu söyledim. Hepimiz burada test oluyoruz ve testimizin sonucunu ahirette alacağız.”
- “Ahirete inanıyorsun yani?” diye sordu.
- “Evet, bu dünyada istediğimiz her şey olmayabilir ama orada İlahi Adalet vuku bulacak, herkes ettiğinin karşılığını bulacak.”, dedim ve devam ettim. Bakara suresinin 155. ayetinde geçen “biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmek” ifadelerini düşünerek, bu dünyada her türlü imtihan olacağımızı söyledim.
Evet, bu dünyaya imtihan olmak için gönderildik, sınava tabi tutulmak için geldik. Ki ebedi Cennet’e talip olabilelim.
- “Dua ediyoruz, dua istiyoruz, bu zor dönemi atlatabilmek için Allah’tan yardım istiyoruz. Elimizden geleni yaparız, doktora gider tedavi olmak için çare ararız sonra tevekkül ederiz. Yani Allah’a bırakırız. Her şey bizim kontrolumuz dahilinde değil, o yüzden bazı şeyleri de (Allah’a) ‘bırakmak’ lazım.”, dedim.
Bir zaman sonra…
- “Nasılsın?” diye sordum.
- “Zor…”
Sorumun cevabı değildi aslında ama zor bir dönem geçirdiğini ima ediyordu yine.
- “Doktor kayınbabama torunlarına bu hastalıktan dolayı öleceğini söyle, dedi.”
Şaşırdım… Bir doktor kendini ve yakınlarını ölüme hazırla diyordu. Nasıl bir tesellide bulunabilirim ki, ne diyebilirim ki bu durumda?
- “Ölüm hakkında konuşulabilir, bu belki ölüm düşüncesini değiştirebilir. Kimse emin değil ne zaman öleceğinden. Aslında doktorun söylediği de hepimiz için geçerli, değil mi?” dedim.
Sonradan aklıma geldi, günlük rabıtayı mevt yaptığımızı, ölümü günlük düşündüğümüzü söyleseydim keşke! Bu ölümü tabu halinden çıkarıyor ve ahirete hazırlıyor, fırsatları değerlendirmeyi öğretiyor. Rasûlullah (s.a.s) onun için hikmetle “Lezzetleri gideren ölümü çokça anın!”[1] buyuruyor…
- “Evet, değil mi? Bu herkes için geçerli.”, dedi.
- “Tabi, benim de garantim yok ki, kimsenin garantisi yok. Ne zaman öleceğimizden haberimiz yok. Belki 5 dk. sonra ölebilirim, değil mi?” dedim.
- “Evet” dedi ve direk olarak şu soruyu sordu:“Ölümden korkuyor musun?”
Bu soruyu sorunca önce bir düşündüm ve Müslüman olarak profesyonel ve tebliğ edici bir cevap vermem gerektiğini anladım. Zira ağzımdan çıkan her yanlış söz sadece benim hakkımda değil İslamiyet hakkında da yanlış bilgi sahibi olmasına sebep olabilecekti.
- “Evet ve hayır.”, dedim.
Çünkü biliyordum insanın havf ve recâ dengesini koruması, yani korku ve ümit içerisinde olması gerektiğini.
- “Hayır, korkmuyorum çünkü biliyorum beni ahiretin beklediğini. Evet, korkuyorum çünkü bilmiyorum yeterince iyi yaşadığımı, (iyi amellerde bulunduğumu,…).”
Bir gayrimüslimle sohbet ettiğimi göz önünde bulundurarak kelimeleri özenle seçmem gerektiğini biliyordum. İslâmî düşüncede olmayana da İslâmî yaşayışını ve düşünce tarzını açıklamak da kolay değil Allah kolaylaştırmadıktan sonra…
Onun ölümden korkup korkmadığını sormak istemedim çünkü biliyordum korktuğunu… Bu imansızlığın alameti, imansızlık psikolojisinde var. Biz Müslümanlarda da hem korku hem ümit içinde olmamız gerektiği öğüt veriliyor. Zira her muamele Cenâb-ı Allah’ın takdirinde, değerlendirmesinde ve O’nun (c.c.) merhametine bağlı… Umut ediyor ve dua ediyoruz ki, canlarımızla, evlatlarımızla ve mallardan eksiltilerek imtihan olunduğumuzda sabredenlerden, mücadele edenlerden oluruz… Umut ediyor ve dua ediyoruz ki “sabredenleri müjdele!” âyetine mazhar oluruz...
Vesselâm!
Ayşe Demircioğlu
Ayşe DEMİRCİOĞLU diğer yazıları
- 09 Aralık 2023 Takvadır Üstünlüğü Belirleyen
- 19 Ocak 2023 Ver Elini Filistin…
- 11 Eylul 2022 Haa Suriyeli Değilmişsin! - Irkçılık hakkında
- 04 Nisan 2022 Ramazan Günü Ortodoks Öğretmeniyle Sohbet
- 01 Aralık 2021 Öğrendim ki… Hayat, Önyargı ve “İnsan”
- 08 Haziran 2021 Peygamberlerin Kur’an’daki Fetânet Örnekleri
- 07 Şubat 2021 Kur’an’da Şifa, Kur’an’la Şifa
- 18 Ekim 2020 Dost Kazanmak
- 26 Nisan 2020 Bir Gün Karşına Bir Gayrimüslim Çıkarsa
- 28 Ocak 2020 Biraz tefekkür, Tabiata Bakarken
- 28 Eylul 2019 Doyamadığımız Şu Dünya
- 20 Aralık 2018 Her An Gidecek Gibi Yaşamak…
- 09 Mart 2018 Gülmek, Bir Nimet
- 29 Ekim 2017 Hz. Yusuf (a.s) Gibi Olabilmek...
- 17 Temmuz 2017 Çağın Hastalığı Depresyon ve Sarsılmayan Bir İman
- 21 Şubat 2017 Ey Müzzemmil!
- 25 Ekim 2016 Rabbim, Bunu Boş Yere Yaratmadın...
- 09 Mart 2016 Her An Gidecek Gibi Yaşamak…
- 31 Ocak 2016 Duymak ve Dinlemek…
- 30 Temmuz 2015 “İnsanlara Güzel Ahlakın Gereğine Göre Davran!” (Hadis-i Şerif)
- 26 Şubat 2015 Nasihatler; Boş Ver!