Divân-ı Kebîr’den…
Aşk, insanı yok eder, var eder, gönülsüz bırakır.
• Bugün sevgiliyi gördüm, her işe, her güce tat veren, yapmasını kolaylaştıran o güzeli gördüm. O, o kadar güzel, o kadar nurluydu ki adeta Mustafa’nın (s.a.v) ruhu gibi göklere yükseliyordu. (Fussilet Suresi’nin 41/11. ayetine işaret var: “Sonra duman halinde olan semaya yöneldi. Sonra da ona (semaya) ve arza: ‘İsteyerek veya istemeyerek gelin.’ dedi. İkisi de: ‘İsteyerek geldik.’ dediler.”)
• Güneş, Hz. Mustafa’nın yüzünü gördü de utandı. Gök de gönül gibi yarılmıştı, parçalanmıştı. Suyun ve kara toprağın üstüne onun parıltısı vurmuştu da, bu yüzden su ile toprak, ateşten de daha fazla parlamıştı.
• “Göklere çıkmak istiyorum, lütfen bana merdiveni gösteriniz!” diye niyazda bulundum. Buyurdu ki: “Senin başın merdivendir. Başını ayak altına al, başına bas da yüksel! (Ayağını başının üstüne koymak demek, aklını ayakaltına alıp, gönül yolu ile aşk yolu ile Hakk’a yönelmektir. Mevlana bir Mesnevî beytinde; “Mademki gökyüzünün damlarına çıktın, oralarda geziyorsun, artık merdiven aramak manasızdır, soğuktur.” diye buyurur. Dîvanın başka bir beytinde de; “Göklerin yolu içtedir, gönüldedir. Sen aşk kanadını aç, aşk kanadı kuvvetli olursa merdiven arama derdi kalmaz.” diye buyurur.)
• Ayağını başının üstüne koyunca yıldızların üstüne ayak basarsın, nefsanî arzularını, şehveti yendiğin zaman havada yürürsün. Haydi, adımını at, ayağını havanın üstüne koy da yüksel!
• Şehvetini ayakaltına aldığın, nefsanî isteklerini yendiğin zaman göklerde, havalarda sana yüzlerce yol belirir ve sen seher vaktinde yapılan dua gibi göklere yükselirsin.
“Aşk, insanı yok eder, var eder, gönülsüz bırakır.”
• Ne yazık ki, hakîkat sarayının Sadrazamı, beni meclisine kabul etmiyor, beni can mahremi yapmıyor, beni sırlarına mahrem etmiyor.
• Onu gördüğüm an rengim uçtu, gücüm kuvvetim kalmadı, perişan oldum, o durumu anlamadı da; “Rengin nerede? Gücün, kuvvetin nerede?” diye sordu.
• Ben kerem ırmağına daldım, ben seher vaktinin kuluyum, kölesiyim. Öyle umuyorum ki bu lütuflarla, feyizlerle dolu seher vaktinde, o güzel kokulu gül gelir, beni alır, mana gül bahçesine götürür.
• Irmağa dalan kişiye, elbisesi yük olur. Benim şu sarığım ile hırkam bana yük oluyor, ağır geliyor. Mal, mülk, mutluluğa ulaşmak sebepleri, hepsi de o tatlı edalı ay yüzlüdendir. Sevgili bana yakınlık gösterir, vefalı olursa, mal da odur, mülk de odur.
• Dükkânım, çalışma yerim senin olsun. Sanatım, hünerim, bilgiler, yığın, yığın kitaplar hep senin olsun. Arslan da senin olsun, orman da senin olsun. Tatar ülkesinin ceylanı bana yeter.
• Aşk insanı yok eder, var eder. Gönülsüz bırakır, elsiz, ayaksız bir hale sokar. Aşk meyhanesinin sakîsi, şarap sunar, mest eder, insanı kendinden alır.
“Gül, kendi güzelliği ile bir güzellik bağışlayanın bulunduğuna şahitlik eder.”
• Ey müslümanlar, ey müslümanlar! Güzelliği, yarım bir dikeni bile cennet bahçesine çeviren bir sevgili hakkında ne demeli? Ne söylemeli?
• Onun aşkı, bir diyara bir an için olsun gelse orayı şereflendirse, mekânları mekânsızlık âlemine çevirir, yerleri baştanbaşa paha biçilmez madenlerle doldurur.
• Allah’ım bu nasıl nurdur ki, her huriye güzellik bağışlar. Lütfederse, isterse ateş bile tabiatını terk eder, âb-ı hayat olur.
• İlkbaharı kıskançlığından ötürü kırar geçirirse ne çıkar? O, lütfu tutar da sıkarsa binlerce ilkbahar meydana getirir.
• Onun yüzü güneştir. Dünya ise o güneşin yüzüne bir perdedir. Fakat nakış, resim; nakıştan, resimden başka ne görebilir?
• Gül, ilkbahara o güzellikleri vereni tanımasa bilmese bile, kendi güzelliği ile bir güzellik bağışlayanın bulunduğuna şahitlik eder. Der ki: “Benim rengime, kokuma, güzelliğime bakınız, elbette bunları bana veren biri var. İşte bana bu güzellikleri lütfeden, size de o güzellikleri vermiştir.”
• Eğer gülün bundan haberi olsaydı, rengi daima kırmızı ve ter ü taze kalırdı. Çünkü aklı başında olan bir kişinin yaşayışına bir afet gelmez.
• Sen aklını başına al da öyle bir güzel bul ki, işi gücü bu olsun, ölümsüzlük yönünden olsun. Yoksa gül gibi solacak, sonunda can verecek, ölüp gidecek bir güzele neden can vermeli, gönül vermeli?
• Tebrizli Şemseddin yüzünden kanlar dökmeye karar verdim. Benim elimde Zülfikar’a benzeyen bir aşk kılıcı var.
Divan diğer yazıları
- 03 Nisan 2022 Ey İnsan, Talihlisin, Allah Seni Çok Seviyor
- 03 Nisan 2022 Gönül Kadehimizi Dolduran Aşktır
- 01 Aralık 2021 Divan-ı Kebir´den - Sevgilinin yüzü (c.I, 122)
- 08 Haziran 2021 Aklını başına al da sen can ile arkadaş ol! (c.I, 288)
- 07 Şubat 2021 Sen yaralara merhemsin, dertlere dermansın - Divan-ı Kebir´den
- 28 Eylul 2019 Senin sevgini idrak hususunda bizler çocuklar gibiyiz. Ey can gel de bizi çocukluktan kurtar
- 20 Aralık 2018 Rüzgâr âşık olmasaydı böyle esip durmazdı.
- 09 Mart 2018 Peygamberimiz, Efendimize Hitap, Divân-ı Kebîr´den
- 17 Temmuz 2017 Oruç yüzünden bizim canımız dirilik elde edecektir!
- 23 Şubat 2017 Dîvân-ı Kebîr’den…
- 25 Ekim 2016 Divan-ı Kebir´den...
- 09 Mart 2016 Ben çok eskiden sana gönül vermiştim, şimdi gel de sana canımı vereyim
- 31 Ocak 2016 Hz. Yusuf’un aşkı ile elini kestinse, sakın yarana merhem arama; git, Yusuf’a sarıl!
- 26 Ekim 2015 Divân-ı Kebir´den - Gönül Kabesi
- 06 Kasım 2014 Dîvân-ı Kebîr’den /Mevlânâ (k.s)
- 03 Haziran 2014 Dîvân-ı Kebîr’den -Bize Doğru Gel, Bize
- 08 Şubat 2014 Biz, orucumuzu gök sofrası ile açarız!
- 17 Eylul 2013 Allah'ım! Bizi, Bedenimize Ait İsteklerden, Şehvet ve Hiddetten Kurtar!
- 25 Mayıs 2013 Dîvân-ı Kebîr’den…
- 16 Şubat 2013 Divân-ı Kebîr’den…
- 11 Ağustos 2012 Divan-ı Kebir’den
- 11 Mart 2012 Divan-ı Kebir den / Nasıl Oluyor da Seni Bu Kadar Seviyoruz!
- 25 Aralık 2010 Hz. Mevlânâ’dan
- 08 Ağustos 2010 Ey insanlar, ben sizi sizsiz isterim / Divan-ı Kebir den
- 22 Temmuz 2010 Ey Gönül- Dîvân-ı Kebîr’den