Paylaşalım mı?

“Sana ve kendime üzümlü pasta aldım, paylaşalım mı?” diye sordum. “Çok severim üzümlü pastayı.” dedi sevinerek..

İlk iş günümde, bana yardım eden, ne yapmam gerektiğini gösteren gayri müslim iş arkadaşımla aramızda geçen konuşmadan bahsetmek isterim.
İlk günden bana sorusu ise,
- “Kuran-ı Kerimde asmak, kesmek, hoşuna gitmeyen insanı dışlamak, vurmak, öldürmek bunların her biri yazıyor mu?”
Bana sorduğu soru karşısında neye uğradığımı şaşırdım. Hiç bozuntuya vermeden neden böyle bir soru sorduğunu sordum. 
Cevabı ise: 
- “Haberlerde görüyoruz bir yabancı ülke, yüzleri kapalı bayanlar, erkekler değişik kıyafetler giyiyorlar. Ve diyorlar ki Kuran-ı kerimde böyle yazıyor Allah’tan haber geldi diyorlar, asıyorlar, kesiyorlar, savaş acıyorlar, öldürüyorlar. Bu doğru mudur? Beni yanlış anlama lütfen, merak ediyorum.”
Ben:
- “Ben bir Müslümanım ve Kuran-ı Kerimde hiç böyle bir şey okumadım. Kafamıza göre hareket etmemiz yazmıyor. Hoşumuza gitmeyeni vurup öldürmek bunlar çok ters, İslam ile bağdaşmıyor, mümkün değil. Benim peygamberim, din ırk renk ayırmaksızın insanlara iyi davranmamızı, güler yüzle, tatlı dille hoş yaklaşmamızı istiyor. Hatta zarara, zararla karşılık verilmemesi gerektiğini vurguluyor. Farz edelim ki sen bana kötülük yaptın. Benim sana kötülük ile karşılık vermem dahi yasaklanıyor benim dinimde, İslamiyette. Biz kaç gündür tanıyoruz birbirimizi? Bugün yani ilk günümüz. Sen bana yardımcı oluyorsun değil mi?”
 
- “Evet” dedi.
 
- “Az evvel bir oda gezdik, dosyaları gösterdin. Şu raftan diğer rafa kaldırılması gerektiğini söyledin. Ve “aman sıralamada hata olmasın, patron çok titiz” diye de ekledin. Ben tuttum sen yokken, kolayıma geldi elime hangi dosya geldiyse, sıralamaya aldırmadan, rast gele rafa yerleştirdim. Patron geldi, “Perihan bu odayı sen mi düzenledin?” sorusuna “evet” dedim. “Bu dosyaların sıralamasında hata var, sıralamasını bozmuşsun.” dedi kızgın sert bir üslup ile. “Ben yeniyim, ben bilemedim bana iş arkadaşım sadece “rafa düz”dedi. Sıralamadan hiç bahsetmedi bu benim sucum değil.” dedim.”
 
İş arkadaşım şaşkınlıkla beni pür dikkat dinliyordu…
 
- “Ben neden böyle yaptım? Ee benim kolayıma geldi de ondan. Sıralamadan bana özellikle bahsettin oysaki bir kaç kez ama ben umursamadım. Ve bu yanlışımdan sıyrılmak içinde suçu senin üzerine attım. Şimdi asıl konumuza, soruna gelelim. O haberlerde gördüğün aslı olmayan ve din ile, İslam ile yakından uzaktan alakası olmayan insanlarda bu şekilde yapıyordu. Bu bir misaldi. Kuran-ı Kerimin arkasına sığınıyorlar. Kuran-ı Kerimde yazmayan durumu yazıyor diye kafalarına keyiflerine göre hareket ediyorlardı. Tıpkı benim senin arkana sığınıp patronumuza yalan söyleyip keyfime göre takıldığım gibi.”
Bu vermiş olduğum örnek karşısında sessiz sedasız birkaç saniye deniz mavisi gözleri ile öylece bakakaldı..
 
- “Hayli etkilendim , evet çok doğru dedin.”
 
- “Bu arada Kuran-ı Kerimim var evde Filamanca’ya çevrilmiş. Ne zaman okumak istersen sana onu ödünç verebilirim” dedim.
 
Kalpten bana inandığını gerek kalmadığını ve onu aydınlattığımı söyledi.
 
Ertesi gün, 2. günümüz. Gayri müslim iş arkadaşıma İslam’ın ne kadar güzel bir din olduğunu fiilen, hal, hareket, davranış ile göstermek istedim. İşe geçmeden evvel pastaneye uğrayıp iki tane üzümlü pasta aldım. Mola saatimizi sabırsızlıkla bekledim. O arada kendi işimi erken ve titizlikle bitirip iş arkadaşımın yanına gittim. Maksat ona İslam’ın ne kadar güzel bir din olduğunu göstermekti. 
- “Benim işim bitti molaya çıkmadan sana bakmak istedim yardıma ihtiyacın var mı? Dur sana yardım edeyim de hemen bitirelim, beraber alalım molamızı.”  dememe şaşırdı. 
 
- “Peki.” dedi.
 
İş arkadaşıma yardım ettim. Onun yapması gereken alanı da birlikte yaparak bitirdikten sonra mola aldık. 
- “Sana ve kendime üzümlü pasta aldım, paylaşalım mı?” diye sordum. 
 
- “Çok severim üzümlü pastayı.” dedi sevinerek.. 
 
Paylaştık. Yedik afiyetle.
 
O arada iş arkadaşım meyve ve bir kaç yiyecek daha getirmiş ve bana hiç teklif etmiyordu.
3. günümüzde ben yine özenle ekmek arası bir şeyler hazırladım. Ve mola zamanı geldi. 
- “Paylaşalım mı, sevgili iş arkadaşım?”
soruma, yine mutlu:
- “Olur, çok teşekkür ederim.” Dedi.
İş arkadaşım yine bana teklif etmeyip kendi getirdiklerini afiyetle yedi. 
 
4. günümüz ben yine hazırlık yaptım özenle. Bu defa özellikle bir tane sandviç hazırladım. Maksat paylaşmanın ne kadar güzel olduğunu, dinimizin bize bunu emrettiğini ve ne kadar güzel bir dine mensup olduğumuzu vurgulamaktı. Yoksa iş arkadaşımda bana bir şeyler ikram etsin diye değil elbette.
 
Sabah kahvaltımı da pek yapamadığımdan, bir ara paylaşsam kendime az bir kısım kalacak diye düşündüm. Bende baya acıkmıştım ama hayırlısı olsun. Sadece şu düşünceyi zihnimden geçirdim diye nefsim hemen harekete geçerek: 
- “Keşke 2 sandviç hazırlasaydın. Hayırlısı aç mı kalacaksın, Perihan? Baksana o sana hiç ikram dahi etmiyor, boşver sen,  kendin ye.” diyordu.
 O bana ikram etsin diye paylaşmıyorum ki ben! İslam’ın ne kadar güzel bir din olduğunu vurgulamak için yapıyorum bunu ben! Açta kalsam dönmem niyetimden!
… 
Ve zihnimdeki nefsimle boğuşmalarım anında son bulmuştu. Olsun, gerekirse aç da kalırım. Niyetimi bilen Allah.  İnşallah faydalı olacağım, Allah yardım eder…
Yine mola’ya girdik... 
Sevgili iş arkadaşıma: 
- “Paylaşalım mı?” diye sordum.
 
- “Mmm, en sevdiğim. Çok teşekkür ederim fakat aç kalmayasın. Sen ye.” dedi.
 
Bir bıçakla sandviçimi ikiye bölüp iş arkadaşıma verdim. O yine yiyeceklerini ikram etmiyordu.
 
İş saatim bitti, eve geldim. Fakat ne hikmetse hiç acıkmadım. Çok enteresan akşam oldu yeni yeni acıkıyorum. Ben bugün iş yerinde ne yedimde acıkmadım diye düşündüm. Yarım sandviç… Sabahta kahvaltımı pek yapamamıştım. Neredeyse 10 saat olmuş. Hayret, ben niye acıkmıyorum. Aradan kısa zaman geçti. Rüya aleminde gösterildi ki meğer o gün beni maneviyatta doyurmuşlar, yedirmişler, içirmişler Pirim, Büyüklerim, Şeyhim bu durumdan haberdar olmuşlardı. Subhanallah.. Yolumuzun güzelliğini bir kez daha anladım. 
5. günümüz. 
Ben yine hazırlık yaptım iş arkadaşımla kendime.  Mola’da ben ona “paylaşalım mı?” demeden
İş arkadaşım:
 
- “Perihan, paylaşalım mı?” dedi.
SubhanAllah o kadar mutlu olmuştum ki..
 
Sonra ne mi oldu?
- “İslam’ı yanlış tanımışım.” dedi.
 
İş arkadaşımın bana olan güveni arttı. İş arkadaşım hem paylaşmayı, hem de İslam’ın ne kadar güzel bir din olduğuna kalben inandı. Ve yakınlarıyla paylaştı. 
Bir gün sohbet esnasında bana:
- “Sen hangi bitkiyi seversin?” diye sordu.
 
- “Lavanta en sevdiğim.” dedim
 
Bir kaç gün sonra elinde iki saksı lavanta ile iş yerine geldi.. 
- “Bunlar senindir.” dedi..
 
. . .
 
Benim dinim İslâm… 
Peygamberim Hz. Muhammed (s.a.s.)…
Kitabım Kur’an…
Kıblem Kâbe…
“Paylaşalım mı?”
 
Selam ve dua ile..
 
Perihan Savaş


Perihan SAVAŞ diğer yazıları