Perihan SAVAŞ

Allah (c.c) Sevgisi…

Allah (c.c) Sevgisi…

Sen bana kıyamadın.. Yağmuruna kıyamadın .. Bulut artık benim yanıma geliyor benimle oynuyor. Canım Allah’ım ...

Küçük bir çocuğun dilinden dökülenler.

 

Canım Allah’ım sen bana her şey verdin beni çok güzel yaptın.

(Yarattın demeye getiriyor.

Bana giysi, oyuncaklar, yiyecekler verdin, çok sevdiğim çilek verdin, ben senden ne istersem sen bana hepsini verdin.

Kuşumuz Bulut benimle oynamıyor bana yaklaşmıyor diye çok üzülüyordum.

Allah’ım Bulut benim yanıma gelmiyor ben onu çok seviyorum oda beni sevsin, yanıma gelsin diye dua ettiğimde sen bana kıyamadın Yağmuruna kıyamadın. Bulut artık benim yanıma geliyor benimle oynuyor. Canım Allah’ım seni annemden babamdan ablamdan herkesten daha çok en çok seni seviyorum. Bu kadar, bu kadar dünya kadar seviyorum seni.

Ben senin için her şey yaparım. Hadi sende benden bir şey iste ne yapayım senin için sende mutu ol. Benimle oyun oynamak ister misin? Gel hadi birlikte oyun oynayalım. Bebeklerimden önce seninle oynarım ben. Sen herkesten güzelsin sen herkesten iyisin, sen benim canımsın canııım. Sana sağlıklı yemekler hazırlarım ha ister misin? seni beslerim, seninle oynarım sen ne yapmak istersen ben onu yaparım canım her şeyim Allah’ım.”

 

Evladım o vakitler 5 yaşındaydı, sessiz sakin ortam tercih ederdi bir odaya kapanır kapıyı da örter kendi başına konuşurdu. Birkaç defa böyle tekrar edince, onu dinlemeye karar vermiştim. Ne gizliyordu acaba benden? diye merak ederken duyduklarım karşısında şaşırmış nasıl tepki vereceğimi dahi bilememiştim.

Evladımın Allah c.c olan muhabbeti beni hayli duygulandırırken bir taraftan da korkutuyordu, endişe duymaya başlamıştım.

Ne ederim nasıl ederim? bu düşüncelerin yanlış olduğunu şevkini kırmadan nasıl düzeltebilirim…

Olmaz böyle!  Allah c.c maddeleştiriyor bu nasıl olur. Bir müddet düşündüm nasıl, nereden başlasam, bir türlü bilemiyordum. Rabbim sen yardım et en iyisi yemeğini yerken açayım ben mevzuyu.

Allah o Allah tır ki yemez içmez giymez haşa o biz insanlar   gibi değil yavrucuğum diye başlayayım sözlerime. Cümlelerimi ve sözlerimin devamını zihnimde toparlarken (kurarken) evladımın bir sorusu üzerine zar zor toparladığım zihnimdeki cümlelerde silinip gitti adeta.

 

Yağmur:

 “Allah ‘a sürpriz yapmak istiyorum bana yardım eder misin anneciğim?

 

Birkaç saniye öylece durdum artık zamanı gelmişti hiç beklemeden bir güzelce tepkimi koyacaktım. Fakat sert bir üslup ile İfade etmem, anlatmam gerektiğini düşündüm bununda doğru bir yaklaşım olacağını sanmıştım.

Karşımda 5 yaşında bir çocuk. Allah’a sürpriz yapmak istiyorum bana yardım eder misin? diyor. Bunu derken de gözlerinin içi gülüyor. Küçük bir çocuğun Allah c.c olan muhabbeti beni nede çok etkilemişti.

Aklıma Hz Mevlana mesnevisinden Hz Musa aleyhisselam ve çobanın hikayesi getirildi hamd olsun Rabbime.

Öyle ya bu hikayede boşa yaşatılmadı, boşa günümüze kadar gelmedi diyordum kendimce. Artık ne yapmam nasıl yaklaşmam gerektiğini sanki biliyordum.

Sakinliğimi korudum ve güler yüzle evladımın benden istediği sürprizin ne olduğunu sordum.

 

Neden? ve ne gibi sürpriz yapmak istiyorsun Allah’a söyle bakalım?

 

Güzel sağlıklı bir kek, sonrada ezberlediğim Allah’ın isimlerini 

(Esma - ül Hüsna) onları bir kağıda yazmak istiyorum senin yardımın ile anneciğim.

Biliyorsun ben henüz daha yazamıyorum harfleri tam bilmiyorum.”dedi.

 

Sonrada..

Biliyor musun? Anneciğim Kuşumuz Bulut var ya o bana gelmiyordu benden kaçıyordu  bu duruma çok  üzülüyordum. Sonra Allah’ a dua ettim bana kıyamayan canım Allah’ım Buluta beni sevdirdi. Bak Bulut hiçbirinize gelmiyor bir bana geliyor. Omuzumda gezdiriyorum onu.. Bende Allah’a bu yüzden sürpriz yapmak isterim bana her şeyi veren canım Allah’ıma, o beni sevindirdi mutlu etti. Bende edeyim onu mutlu.. Şimdi  Allah’ı göremiyorum ama bana verdiği gözlerle bir gün Onu canım Allahı’mı gerçekten görebilirim değil mi anne. Bu günde akşam yine camda Onu bekleyeceğim…

Dedikten sonra hani çocuklarda olur ya söylemeyecektim ama ağzımdan çıkıverdi. Evet suçüstü yakalanmış bir edaya bürünmüştü evlat, birden sessizleşti. Sırrını biliyordum artık şimdi anlıyordum ev halkı uyuduktan sonra

iki – üç kez gece uykusundan uyanıp cam önünde sessizce beklemelerini şimdi anlıyordum… ne yapıyorsun gecenin bir vakti cam önünde diye sorduğum halde benimle paylaşmamıştı sırrını. Ben bu hadiseden çok ders çıkardım.. kendi payıma (nasibime) düşeni de aldım elhamdülillah.

Hz Musa aleyhisselamın çoban ile aralarında geçen o hadise ise şöyledir.

…………

Hz. Musa dağları dolaşırken bir çobana rastlar. Çoban dizlerini çökmüş Allah’a dua ediyordu. Bu durum Hz. Musa’nın çok hoşuna gitti. Fakat çobanın duasını duyunca çok şaşırdı.

Ey kerem sahibi Rabbim, seni ne kadar severim bir bilsen ne istersen yaparım yeter ki sen iste. Neredesin ki sana kul köle olayım?  Çarığını dikeyim, saçını tarayayım, elbiseni yıkayayım, Ey yüce Rabbim sana süt ikram edeyim, senin elini öpeyim, ayağını ovayım, tüm keçilerim sana kurban olsun! Bütün nağmelerim heyheylerim senin yadınladır Rabbim.”der.

Dünyasından ne kadar iyilik varsa hepsini Allaha sunuyor bu çoban ..Burada farklı bir durum var ,bu yakarış çobanın iç dünyasında çok samimi olduğunu gösteriyor. Bildiği kadar söylüyor… Böyle bir Rabbim var benim demeye getiriyor. Samimiyet duygusu var, samimiyet çok önemli bir kavramdır.

Çobanın böyle konuştuğunu gören, işiten Hz. Musa.

Ey çoban bu sözleri kime söylüyorsun, kime konuşuyorsun” diye sorar.

Çoban ise

Bizleri yaratan işte bu yeri ve göğü yaratanla “diye cevap verir.

Bu cevabın ardından Hz. Musa şöyle der.

Sen sersemlemişsin, yazık sen daha Müslüman olmadan kafir oldun. Bu ne saçma söz, bu ne küfür, çarık elbise ancak sana yanaşır. İlahi sıfatlarda cisim sahibi olmak ve ihtiyaç sahibi olmak var mı? Sen bu sözleri kime söylüyorsum!

Hz. Musa’nın sert sözleri karşısında çoban, büyük bir pişmanlık duyarak ve şöyle söyler ”

Ya Musa, azımı bağladım, pişman ettin beni”dedikten sonra

 Çoban yan yana bir ah çeker ve başını alıp çöle doğru gider.

 

 Bu hadiseden sonra Hz. Musa’ya şöyle bir vahiy gelir.

Ey Musa biz çobandan razıydık , sen işittiklerini inkar ve küfür saydın, bir kabahati varsa bile ne tatlı kabahatti onun kisi senin görevin ayırmak değil, birleştirmektir . Onun için övgü olan , senin için yergi olabilir. Ona bal olan, sana zehir olabilir. Biz kalbe ve hale bakarız. Gönül huşu içindeyse o gönüle bakarız, isterse sözünde zul ve inkıyat olmasın. Ey Musa edep bilenler başka, içi yanmış aşıklar başka, aşıklar her solukta bir başka yanarlar.”

 

Hz. Musa bu davranışının doğru olmadığını anladı ve yollara düşüp, o çobanı aramaya başladı .

Nihayet o çobanı buldu ve şöyle dedi.

Müjde, Allah ‘u Teala’dan izin geldi. Gönlün ne istiyorsa onu söyle. Bildiğin gibi dua et. Allah nazarında böylesi daha kıymetlidir, hiçbir şeye aldırma, gönlünce çöz dilini. Elbette yakarmanın bir usulü vardır fakat samimi olması her şeyden evladır.

Çoban ilahi aşka ulaşmıştı. Aynı halde değildi ve şöyle dedi.

 “Ey Musa, ben o hal ve o sözden geçtim. Şimdi benim halim söze sığmaz.

……………

Bu gerçek yaşanmış hadise her akla geldiğinde duygulanırım.

Hep derim ki bu hadise boşa yaşatılmadı. Bize ( bu günümüze) kadarda boşa (gelmedi) değil mi?

 

Geceleri annesi babası uyurken cam önünde Allah c.c beklediğini ağzından kaçıran evlada .. döndüm Hiç bozuntuya vermeden,

 

De bakalım nasıl bir sürpriz kek yapmak istersin Allah’a? başka fikirlerinde var mı?

Benimde bir fikrim var onu da yapalım mı?

O gün Yağmurun istediği üzere kek yapmıştık. Üzerine de bir tane mum

olsa keşke anne demişti , renkli mumlar arasında yeşil olanını seçti.

 “Yeşil renk canım Allahım’ın rengi.” dedi.

Ezberlediği  Allah c.c ismi şeriflerini yardımım ile kâğıda yazdı.

Bu hadiseyi Yaklaşık iki sene önce yaşamıştık, şimdi ise Allah c.c yemediğini içmediğini biz insanlar gibi olmadığını öğrendi, daha farklı hayal ediyor kendi çocuksu (masum) dünyasında.

Yakın tarihte okuldan getirdiği bir poşet dolusu şekerlerin bir çoğu şüpheli idi, dokuz ayrı şekerlerden iki tanesini yiyebilirdi,

Bu duruma biraz üzülmüştü, o şüpheli altı şekerden vazgeçerken

İçlerinde bir tanesi vardı ki rengarenk yumuşak görünümlü diğerlerinden kolayca vazgeçerken o yumuşak rengarenk görünümlü olan şekerden bir zaman vazgeçemedi. O şekeri elinde gezdirdi onunla sohbet etti konuştu bir şeyler söyledi.

Sonrada…

Allah senide yememem gerektiğini söylüyor

Seni yersem canım Allah’ım üzülür, ben seni hiç üzer miyim? ha üzer miyim canım Allah’ım.”  dedi. Ve onu da çöpe attı.

Aynı gün bir yere davetliydik ..aynı şekerin helal olanından yağmura ikram edilince çok şaşırmıştım.. çünkü bu ilk değildi aynı gün ödüllendirilmişti yağmur.

O’nun deyimi ile

Benim üzülmeme hiç kıyamaz benim canım Allah’ım

Yağmur! sen çok mu üzüldün? üzülme ben sana aynısını gönderirim helal olanından.

………….

Ben annesi olarak kendimi bir sorguladım nasıl sorgulamam iç muhasebesi dolu bir gün.

Bütün gün bu hadiseyi düşündüm durdum. Ben ne kadar Allah c.c emirlerine uyabiliyorum  acaba? her zaman derim ki evlat anneden bir güzellik öğrenecek değil ya. Annede evlattan muhakkak bir güzellik öğreniyor işte.

 

Sözlerin Kelamların en güzeli ile yazımızı sonlandıralım.

Allah ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesai Cihad 24.)

 

Selam ve Dua ile.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Perihan SAVAŞ diğer yazıları