Perihan SAVAŞ

Seyir Var Seyir İçinde…

Seyir Var Seyir İçinde…

Birkaç saniye iş arkadaşım öylece durdu… Gözleri hafifte buğulandı. Ufaktan gözlerini kaçırıverdi…

İş yerimde çalışan bir Gayri Müslim ile aramızdaki geçen bir diyalogdan bahsetmek isterim. Zira bu hadiseden hayli ders çıkardım, nice hikmetlere tanık oldum… İki sene önce ramazanlığın ilk günü idi. Bütün çalışanların mola saati birdir sağ olsun iş verenime durumu izah edince anlayışla karşıladı. Böylelikle molamı yarım saat geç aldım. Her kez işinin başına geçmiş kimsecikler yok tam da istediğim gibi. Molamızı kullandığımız alan ise tarihi eserler olmasa da nostaljik nesnelerle dekore edilmiş. Gayri Müslimlerin geneli tarihi eserlere ciddi şekilde önem veriyor. Hatta çocuklarına çocuklarından torunlarına miras bırakıyorlar. Bazı Gayrı Müslimlerde bunu bir gelenek haline getiriyor. Büyük babadan torununa misali… İş alanının büyük bir odasını da nostaljiye dayanarak dekore etmişler ki kendimizi iş yerinde değil de sıcak bir ortamda hissedelim diye… Bu alanda mola hakkımı kullanmayı ortamı değerlendirmeyi seviyorum. Her zaman ki gibi cam kenarına geçtim bu defa pek görünmeyen bir yer tercihimdi. Avuç içi kadar olan Kur-anı Kerimimi açtım okuyorum… Çok geçmedi laboratuvar bölümünden Gayrı Müslim bir çalışan elinde kahvesi ile yanıma çıka geldi.

“Merhaba Perihan nasılsın? Sahi Ramazanlık ne zaman başlıyordu?”diye sordu. “Teşekkür ederim iyiyim, bugün Ramazanlığın ilk günü” diye cevap verdim. Mahcup bir vaziyette elindeki kahvesini nereye saklayacağını bilemedi… “Ben… ben çok özür dilerim bilemedim elimde böyle kahve ile”… Cümlesini toparlayamadı. Ne kadar insani bir davranış, bu mahcubiyet beni derinden duygulandırdı. “Rahat olun, şu güzel ortamın tadını çıkarın gönül rahatlığı ile kahvenizi için lütfen” desem de elinde kahve kupası öylece durdu tek bir yudum dahi içmedi. Belli ki biraz sohbet etmeyi istiyordu merak ettikleri vardı…

Birkaç saniye sonra…

“Aslında araştırmıştım oruç tutmak metabolizma sağlığı için iyi bir etkenmiş ki bilindiği üzere yavaş çalışan bir metabolizma da ömrü kısaltan sebeplerden biri.” Dedi. O ara sevgili Peygamberimiz Fahri kainat Efendimiz Hazreti Muhammed (sav) bir Hadis-i Şerifi düştü gönlüme“Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz”

Elbette ki Gayrı Müslim birine benim Peygamberim böyle buyuruyordu desem haliyle o bunu idrak edemeyecek. Anlayacağı dilden yaklaşmak gerekiyordu…

“Evet, çok doğru oruç tutmanın sağlığa faydalarını say say bitmez. Ancak sadece sağlığa mı faydalı? Başka faydaları yok mudur ki” Böyle deyince sohbet sohbeti açtı “Mesela örnek verebilir misin?” dedi…

“Seve, seve… Biz Müslümanlar senede bir ay boyunca bazen 29 gün bazen de 30 gün oruç tutarız. Özellikle gece belirli bir saatte uyanır hafif bir beslenme programı ayarlarız kendimize, akşam belirli bir saate kadar ne yer nede içeriz. Akşam belirli bir vakitte de iftarımızı ederiz. Ancak ağır, yağlı yemeklerden uzak durmaya çalışırız. Masamızı da sebze ağırlıklı yemeklerle süsleriz. Ve bol sıvı tüketmeye gayret ederiz. Maksat bedeni arındırmak, mideyi dinlendirmek… Mideyi dinlendirirsek bağırsaklarda dinlenir, yenilenir ve hasar var ise o hasar açlıklaonarılır. Çok güzel değil mi? Ayrıca oruç tutmanın cilde faydaları da vardır. Açlık sayesinde dinlenen ve tüm toksinleri kendisinden uzaklaştıran karaciğer ve böbrekler arınmış olur bu nedenle temizliği çilde de yansır. Oruç tutmanın faydalarını madde madde konuşsak bu sohbet epeyce uzar. Kısaca yani açlıkla fabrika ayarlarımızı bozmamaya çalışıyoruz. On bir ay boyunca yediklerimizden içtiklerimizden fazla gıda tüketiminden bozulabilen, hasar gören fabrika ayarları senede bir defa açlık la onarılıyor desem yeridir.” Bu arada kahve kupası halen elinde tek bir yudum içmedi saygısından…

“Ne kadar ilginç, yani açlıkla fabrika ayarlarınızı bozmamaya çalışıyorsunuz. Çok mantıklı… Bu bir mucize… Peki, Müslümanlar ne için oruç tutar, sadece bedeni arındırmak için mi? Bu arada Ramazan orucunuzu bitirince de bayram ediyorsunuz değil mi? Komşum vardı oradan biliyorum tatlı getirmişti böyle dörtgen cevizli mmm lezzetine doyamamıştım neydi ismi?”tebessümle cevap verdim…“baklava” “evet, evet” dedi… Sohbet daha da koyulaştı…

“Aslında bizim senede iki kez bayramımız olur. Bildiğin üzere biri Ramazan bayramı, diğeri ise Kurban bayramı. Her iki bayramda da aileler, yakınlar, komşular toplanır yer içer sohbet muhabbet ederiz. Kısacası bayramlar aileleri birleştirir… Bir yerde toplar… Küsleri de barıştırır.”

‘Müslümanlar neden oruç tutar? Sadece sağlık amaçlı mı oruç tutulur?’ diye sormuştun… Elbette ki hayır… Bir çok amacı vardır oruç tutmanın biz Müslümanlar daha çok özen gösteririz bu ayda… Bir ay boyunca ibadetimizi ikiye, üçe katlarız. Düşünsene böyle bir ay boyunca her şeyden uzak hoş bir seyahate çıkmışsın. Gönlün rahat, bedenin rahat, zihnin rahat, en önemlisi vicdanın rahat… Şunu da demek isterim ki Ramazan ayında her Müslümana düşen bir miktar vardır kişi başı hesaplanır Ramazan ayı bitmeden o miktar hali vakti yerinde olmayan hanelere ulaştırılır. Düşünsene kaç milyar Müslüman senede böyle bir defa birlik beraberlik olup durumu el vermeyen insanlara yardımcı oluyorlar. Bir nevi paylaşıyorlar, paylaşıyoruz elimizdekileri, özellikle empati kuruyoruz. Tok açın halini anlamaz! Tok olmayan açın halini anlar… Mesela şuan senin yaptığın bu hoş davranış misali sende şuan empati kuruyorsun. Kahveyi sevdiğimi biliyorsun ve kahve kupan halen elinde bir yudumda içmedin.”

Birkaç saniye iş arkadaşım öylece durdu… Gözleri hafifte buğulandı. Ufaktan gözlerini kaçırıverdi… Gönlünde bir şeylerin yeşerdiğini görmemek imkansızdı… Kısacıkta olsa o kadar belliydi ki kendini muhasebe ettiği… Sıkı bir gözlemci idi. Güvenini kazanmış olmalıyım ki beni ve eşimi evine davet etti. Maksat birilerinin güvenini kazanmak değil aslında maksat İslamiyet’i dinimizi tanıtmaktı…

İslamiyet her asra ve her insana hitap eden bir din. Getirdiği esaslar insanlığın bütün ihtiyaçlarına cevap veren bir din… Elbette ki herkesin dini kendine ancak zihinleri karıştıran televizyonda Müslümanlarla ilgili her gördüğü habere inanan ve bakış açıları maalesef ki değişmeyen Gayri Müslimlerde var. Ne edersen et ne yazık ki o zihni değiştiremiyorsun. Allah islah etsin!

Aradan aylar geçti… İş yerimde tatsız bir olay yaşadım. Bu hadise beni hayli üzdü işten ayrılmaya karar verdim. Bu kararım duyuldu neden ayrılmak isteyişimi kimseyle paylaşmamıştım. İş yerinin 24 senelik çalışan personeli ile artık baş etmekten yorulmuştum. Ne olursa olsun 24 sene emek vermiş bir işçi bana karşı yapmış olduğu edepsizliği açık etmek usulüme gelmedi… Ne yazık ki kendisini haklı gösterme çabasına girip aleyhimde kendine yakışır şekilde konuşmuş… Kötülüğe kötülük ile karşılık vermek İslamiyet’e zıt bir davranış. Sakinliğimi korudum… “Seni sırtından hançerledi, senin ettiğine bak, onun ettiğine bak… Bu nasıl bir iştir, gerçi hoş 24 senedir tanırız kendisini. Senide biliriz onu da biliriz, kendi kendine konuştu hiçbir çalışan da zaten anlattıklarına itimat etmedi.” Dedi iş yerinin bir çalışanı… Şöyle bir yazı okumuştum

Halid bin Velid (r.a) a “bir adam senin hakkında konuştu” denildi… Oda dedi ki: “kendi sayfasıdır istediği şekilde doldurur”… Böyle düşünsem de içerimde tarifsiz bir burukluk… Bende ne çok çaba sarfetmiştim iyilik ettim kötülük gördüm Allah’ım hikmetinden sual olunmaz… Vardır elbet bunda da bir hayır. Birkaç gün sonra kapı tıklandı. Gelen yan komşum idi… Tatile gidiyorum anahtarımı sana teslim etmeye karar verdim kabul eder misin?” dedi.
Elbette “dedim. Gayri Müslim iş arkadaşımın güvenini kazanayım İslam’a bakış açısını değiştireyim diye onca çaba sarfederken aylardır uğraşırken bir taraftan da hiç çaba sarf etmeden yan komşum evinin anahtarını bana teslim ediyordu. Bir Gayri Müslim kolay kolay bir şeyini kimseye teslim etmez, emanet etmez ki kaldı ki evinin anahtarı… Şaşılacak bir durum. Altı gün sonra tatilden döndü elinde bir paket hediye özenle seçtiğini söyledi “İslamiyet’e uygun gönül rahatlığı ile yiyebilirsin.” Dedi… Defalarca ‘da teşekkür etti.

Bir Belçikalıya sırtımdan hançerlemesine müsaade eden Rabbim, bir diğer Belçikalı ‘ya da ikram ettiriyordu. O sırtımdaki hançer yaramda gül bitti…

 


Perihan SAVAŞ diğer yazıları