Yol Azığı

Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Rasûlallah / Nasıl bilmem bu nîrâne dayandım yâ Rasûlallah.

Yaman dede diyarından geçerken...

Yol arkadaşımla kısa bir seyahate çıkmaya hazırlanmıştık. Gideceğimiz yer kaldığımız muhite yaklaşık 45-50 dakika uzaklıktaydı. Hoş sohbet muhabbet eşliğinde yolumuzu aldık. Varacağımız yere az bir yolumuz kalmıştı, 15-20 dakika diye hatırlıyorum. O ara pek kıymetli yol arkadaşım telefonundan bir kâside açarak aracı ile eşleştirdi. Kâside'de geçen sözlerin ve volümlerin yükselmesiyle birden sessizleştim. Kalp ritmim nasılda kontrolden çıkıverdi...
Kâside'de geçen o cânım sözler ise şöyleydi:

Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Rasûlallah
Nasıl bilmem bu nîrâne dayandım yâ Rasûlallah.
Ezel Bezmi’nde dinmez bir figândım yâ Rasûlallah
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallâh.

Ben sormadan yol arkadaşım:
Yaman Dede'yi bilir misin?” dedi.

Daha önce ismini pek duyduğumu hatırlamıyorum” dedim.

Bu sözleri yazan büyük üstad kışın ortasında dize kadar kar buz gibi havada o ayazda nasıl bir aşk ile yandıysa dilinden bu sözler dökülüvermiş.
Yaman dedenin şiirlerini dinleyenler adeta manevi bir ortamın içerisinde buluyor kendini... Dinleyenlerin içini sıcacık ediyor.
”dedi.


Peki kimdi Yaman dede? Rasûlallah (sav) aşkıyla özlemiyle yanan, Efendimiz (sav) mübarek isimleri anıldığında eli ayağı dökülen, gözyaşlarını tutamayan, Efendimizin mübarek nûr cemalini görme arzusuyla her dem yanan ve yangınını sadece şiirleriyle değil, her haliyle belli eden Yaman dede kim? Bu arada az bir yolumuz kaldı otobandan ayrılıp tünele gireceğiz, birkaç dakika sonra yol ağının kullanımının artması sonucunda yol sıkışıklığı meydana geldi. Biz şu tüneli bir geçsek geldik diyorduk ama asıl sorun tüneldeymiş. Hayır olsun bunda da vardır elbet bir hayır. Yarım saat geçmesine rağmen biz halen yol alamamıştık. O ara yol arkadaşıma “Keşke yanımıza yiyecek alsaydık” dedim. O da güldü. Bir benzin istasyonuna düşsek ona da razıyım.

Sahi biz ne konuşuyorduk? Yaman dede diyorduk. İstersen devam edelim mi?

“Olur edelim.” Dedi yol arkadaşım.

Yaman dede kimdir?

Yaman Dede, Yanar Dede isimleriyle bilinir. Asıl adı Diamandi’dir. 1887 yılında gayri Müslim anne-babadan dünyaya gelmiş Diamand ismini almıştır. Henüz on aylık iken ailesi Kastamonu’ya göç eder. İlk tahsilini Rum Ortodoks Mektebinde yapar 1901de Kastamonu'da yedi yıllık idadiyi birincilikle tamamlar. İdadide arkadaşları kendisine “Yamandî Molla” lakabını takarlar. Bir Rum çocuğuna neden molla lakabı takılmış?

 

 Gelin Yaman Dedenin kendi ağzından dinleyelim:

Rüştiye birinci sınıfta iken 13 yaşımda idim. Bu sınıfta Arapça ve Farsça dersleri başlar. Bütün dersleri sevmeme karşın Türk Edebiyatı ile birlikte Arapça ve Farsça ’ya pek düşkündüm. Rüştiye ikinci sınıfta ders yılının ortalarındayız. Farsça Hocamız, Şeyh Sadi’nin Gülistan’ını okuturdu. Arada sırada başka manzumeler de yazdırırdı. Bir gün siyah tahtaya yazdığı birkaç beyit kalbimi tutuşturmaya yetti. O beyitleri bugün gibi hatırlıyorum. Mesnevi’nin ilk beyitleri idi:

-Bişnev in çün şikayet mî küned/Ez cüdâyîhâ hikayet mî küned
Kez neyistân ta mera bübrideend / Ez nefirem merd ü zen nalideend

-Dinle neyden ki hikayet etmede
Ayrılıklardan şikayet etmede...

•”Tahtaya yazılan ismi bana pek tatlı geldi. Okunan beyitler beni derinden sarstı. Son beyit ise içimi yaktı. O an içimde yanmaya başlayan aşk ateşini kelimelere dökmekte aciz kalıyorum.”

Yaman dedenin İslam’a duyduğu sevgi gün geçtikçe artmakta, Farsça dersinde başta Mesnevi olmak üzere Şark İslam Klasiklerinden beyitler ezberleyen, Din Dersinden gayrimüslim talebeler muaf olduğu halde sınıfta oturan ve bir Müslüman gibi İlmihal bilgilerini, Rasulullah’ın hayatını, inanç esaslarını öğrenen Diyamand farkında olmadan içindeki aşk ile mümin olmuştur. Ancak toplum, okul, arkadaş ve aile çevresinde halen Hıristiyan olarak tanınmaktadır.
Arapça metinlerle birlikte hadisi şerif ve bazı ayetleri de ezberlemeye başlar. Yazdığı beyitler, edebiyat hocasının gözünü doldurur.

Hocası bir şiirini şu mısralarla övecektir:
“Aferin yavrum güzel, hem de pek güzel.”
Manevi sevinç ve ilhamlarını artırsın Allah buyurur. İstanbul’da Hukuk mektebine girer fakülteyi bitirdikten sonra devlet kademesinde görev alır. Bu esnada özel hocalardan edebiyat ve İslamî ilimler okumaya devam eder. Kendi ifadesine göre artık hidayet bulmuş, lisana dökemese bile kalpten Kelime-i Şehadeti çoktan kabul etmiş ve gizli Müslüman olarak yaşamaya başlamıştır.
Mevleviler arasında Konya; Aşıklar Kâbesidir. Yaman Dede de kırklı yıllarda sık sık Konya’ya sefer eder.
Biri İstanbul’a gelse ve “Ben Konya’dan geliyorum” dese Yaman Dede “Demek Sultanımızın şehrindesiniz” der; alır, yedirir, içirir ikram eder! Konya ve Mevlana onun için özel aşk bestesinin vazgeçilmez iki notasıdır.
Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde Mevlana konulu konferanslar verir. Ancak halen gizli bir mümindir. Namazını en kuytu semtlerin küçük mescitlerinde kılmakta, Ramazanda gizli oruçlar tutmaktadır. Kızı ve eşi inancından habersizdir.

Tam kırk yıl bazen sahursuz bazen iftarsız oruçlar tuttum, ama ailem bunu hiç bilmedi” der hatıratında.

Yaman dede 15 Şubat 1942 de ismini değiştirir ve Mehmet Abdülkadir KEÇEOĞLU adını alarak nüfus idaresine ismini ve yeni dini İslam’ı tescil ettirir. Bu sırada 55 yaşındadır. Kırk yıldır sakladığı yeni kimliğini kuşanmış, ama o saatten sonra da aile içi sancı başlamıştır.
Üsküdar’daki evinde bir kış gecesi durumu kızı ve eşine açar. Karısı ve kızı o an feryadı basarlar. Haber Patrikhaneye kadar ulaşır. Dönemin Hıristiyan din adamları, ya Hıristiyanlığa dönmesi ya da karısından boşanması konusunda baskı yaparlar. Yaman Dede, zor bir karar alır. Evden ayrılır yalnız yaşar. Yerde dizlere kadar kar, havanın keskin ayaz olduğu bir Şubat gecesi ailesini toplar ve…

Aşkımın bedeli bu yaşananlar. Sizler sakın üzülmeyiniz. Aşk, ıstırapsız olmaz. Size acı vermeye hakkım yok. Bu ev ve içindekiler size kalsın. Elveda” der.
Ceketini alıp çıkar. Artık Üsküdar selamsız yokuşundan iskeleye iner sabah ezanına kadar o soğukta sokakları ve sahilde gezer. Sabah karşıda, avukatlık bürosuna geçer. Birkaç gece burada yatar Dostlarının, öğrencilerinin evlerine misafir olur. Bir zaman sonra dostlarının teşvik ve tanıştırması ile ilkokul öğretmenliğinden emekli Hatice Hanım’la hayatını birleştiren Yaman Dede, eski eşi ve kızını zaman zaman telefonla arayarak hediye ve ikramlarda bulunmayı ömür boyu ihmal etmemiştir.
1962 yılına gelindiğinde çok hasta olmasına karşın ders vermeye devam etmiştir. 75 yaşın yorgunluğuyla bedenini sürüyerek yürümektedir. 3 Mayıs 1962 Perşembe günü

 “Ölüm asûde bir bahardır” diyerek Hakka yürür. Öğrencileri ve yüzlerce seveninin omzunda Karacaahmet Mezarlığına defnedilir. Istanbul
Karacaahmet mezarlığının Küçük Selimiye Camii karşısındaki kapısından, girişte yatar Yaman Dede. Mezar taşı üzerinde şunlar yazar…
HuvelBaki
Mevlana Aşıkı Yaman Dede
Hakk’a kavuşmak için ircii emrine etti itaat.1304-3.5.1962

Bu arada 45-50 dakikalık yolumuz hemen hemen üç saati bulmuştu. Ben ise hayretler içerisinde Yaman dedenin hayatını dinliyordum can kulağı ile. Zamanın nasıl geçtiğini dahi bilemedim. O ara yol arkadaşım.

“Sende böyle aç susuz ben yine kahvaltımı etmiştim. Arabada yiyecek bir şey de yok ki ikram edeyim.”Dedi.

Sahi unutmuşum, acıktığımı hissetmiyordum bile… Meğer aç olan kursağımız değilmiş ya. O gün bir hikmet sofrasından doymadan kalktım. Doyurmasın hikmete çalabım.

Allah c.c şefaatlarına nail eylesin, bizleride onların yolunda daim eylesin… Yaman dedeye duyduğumuz muhabbetimizden de haberdar eylesin...
Yaman Dede ve bütün Hak aşıklarına yüzlerce Fatiha…

 

 

Kaynak: yamandede.org

 


Perihan SAVAŞ diğer yazıları