Sohbet

Allah beni muallim olarak gönderdi...

Bir gün evinden çıkan Hz. Peygamber, iki meclis görmüş. Birinde Allah’a dua, diğerinde ilim talim ediliyormuş. Buyurmuş ki:
 
“Şunlar Allah’a dua ediyor ve O’ndan bir şeyler istiyorlar. Yüce Allah dilerse istediklerini verir, dilerse vermez. Berikiler ise halka ilim öğretiyorlar ve Allah beni muallim olarak gönderdi.” (Dârimî, Mukaddime/32; İbn Mâce, Mukaddime/17)
 
Hz. Peygamber daha sonra gidip ilim öğretilen meclise iştirak etmiş, bu gibi maksatlarla kurulan meclisler, Hz. Peygamber tarafından her zaman teşvik edilmiştir.
 
Sohbet; yoldaşlık, arkadaşlık, dostluk, ahbaplık, hasbihal, yarenlik ve söyleşide bulunmak anlamlarına gelir. Her sohbet herkese göre değildir.
 
Ümmet içinde en üstün ve en erdemli nesil sahâbedir. Sahâbeye bu yüksek payeyi kazandıran husus Hz. Peygamber’in sohbetinde bulunarak O’ndan ilim ve feyz almış olmalarıdır.
 
Usame b. Şureyk’in rivayetine göre sahâbe, sanki başlarına kuş konmuş da onu kaçırmak istemeyen bir kişi gibi hiç kıpırdamadan büyük bir istek ve dikkatle Rasûlullâh’ı dinler, kendilerini sohbetin havasına kaptırırlardı.
 
Hz. Peygamber, Mekke döneminde müminlere dini bilgileri genellikle sohbetlerde verir, dini hayatın nasıl yaşanacağını da bu yolla öğretirdi. Medine’ye geldikten sonra Mescidinde vaaz eder, Cuma günleri hutbe okur, ama yine de sohbetle sahâbeyi eğitme ve bilgilendirme faaliyetlerine devam ederdi.
 
Dini mahiyetteki sohbetlerde genellikle sohbetinde bulunulan âlim, ârif, deneyimli, basiretli, firâset ve fikir sahibi, ahlaklı, edepli, huşu ve hal sahibi muhterem bir zat vardır. Buna; rehber, kılavuz, mürşid, pir ve şeyh gibi isimler verilir. Bir de sohbetine katılan ve onu seven, sayan, ona inanan ve güvenen bir cemaat vardır.
 
Tasavvufta sohbete büyük önem verilir. Bir ârifin, bir hakîmin, bir velinin ve bir Hakk dostunun sohbetinde bulunmak, hatta sadece onu görmek insana çok şey kazandırır, bazen insanın yönünü değiştirir, onu tepeden tırnağa dönüştürür. Hakk erenlerin sohbeti, bakırı altına dönüştüren bir kimya, bir iksir gibidir.
 
Erenlerin nazarı toprağı güher eyler
 
Erenler kademinde toprak olasım gelir
 
Erenlerin sohbeti, artırır marifeti
 
Cahilleri sohbetten, her dem süresim gelir
 
Yûnus böyle diyor…
 
Mevlânâ da şöyle:
 
Yek-demi sohbet be-Merdân-ı Hüdâ
 
Bihter ez Sad Sale buden der tüka
 
“Hak erenlerle bir an sohbet yüz sene takva ile ömür geçirmekten daha iyidir.”
 
Bahaeddin Nakşibend de bu konuda buyururlar:
 
“Bizim yolumuz sohbettir. Halvette/yalnız olmakta şöhret vardır. Şöhret ise afattır. Hayırlı olan toplumla olmaktır. Toplum halinde bulunan dostlardan her birinin: ‘Ben yokum, diğerleri var’ anlayışında olmaları gerekir. Ululardan biri: ‘Beri gel, bir an iman edelim’ sözüyle şuna işaret etmiştir: Eğer bu yolun taliplerinden bir cemaatle sohbet edeler, pek çok hayır ve bereket hâsıl olur. Umulur ki buna devam etmek kişiyi hakiki iman noktasına götürür.”
 
Attar, Tezkiretu’l- Evliya’da: “Cennetteki nimetlerin en büyüğü Allah dostlarıyla sohbet etmektir. Sohbet olmasa cennet neye yarar!” demiştir.
 
Bir hadis-i şerifte mümin şöyle tarif edilmiştir: “Mümin, ülfet eder, ülfet etmeyen ve ülfet edilmeyen kimselerde hayır yoktur.” (İbn Hanbel, Müsned, II, 400) İnsanın ünsiyet ve ülfet ettiği kişiye enis/can dostu, can yoldaşı denir. Peygamberimiz: “Allah’ım! Kalplerimize ülfet ver” (Ebû Dâvûd, Salât/178) diye dua ederdi. Yüce Allah: “Hatırlayın, birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi te’lif etti de Onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz” (Âl-i İmrân, 3/103) buyuruyor. Burası telif ‘ülfet ve ünsiyet eder hale getirme’ anlamına gelir ve çok önemli bir şeydir. Nitekim başka bir ayette: “Sen, yeryüzünde ne var ne yok tümünü harcasaydın onların kalplerini telif edemez, kaynaştıramazdın, ama Allah onların aralarını telif etmiş ve bulmuştur.” (Enfâl, 8/63) İşte İslam’ın hedefi: Dostluklar ve arkadaşlıklar kurmak, yani sohbet, muhabbet, ünsiyet, ülfet. Geçimsiz olmak, huyların en kötüsüdür.
 
Sohbetine katıldığımız veya arkadaş olarak seçtiğimiz kişinin akıllı, zeki, ahlak sahibi, dindar, gayretli ve fedakâr olması şarttır. Kötü, cahil, bencil, çıkarcı, şöhret düşkünü, gösteriş meraklısı, kendini öven ve nefsin aşağı arzularına tutsak düşen maceracı kişilerle arkadaş olmak ya da böylelerinin sohbetine katılmak insana yarar değil zarar verir.
 
Mümşud Dineveri: “İyilerle sohbet insanı iyi, kötülerle sohbet kötü yapar.”
 
Yahya b. Muaz Razi: “Üç çeşit insanın sohbetinden sakınınız: Gaflet halindeki âlimler, yağcı hafızlar ve cahil mutasavvıflar.”
 
Ebu Ali Sakafi: “Büyüklerin sohbetinde bulunanların çok saygılı olmaları gerekir. Saygılı olmayanlar onların feyzinden, bakışlarındaki bereketten ve saçtıkları nurlardan mahrum olurlar.”
 
Saygıdeğer bir büyüğün sohbetinde bulunan bir kişi kendini boş, onu dolu, kendini cahil onu âlim, kendini gafil, onu ârif/agâh bilip sözlerini can kulağıyla dinlemelidir ki sohbetten faydalansın, feyz alsın. Kendini dolu gören kibirli ve inatçı kişiler sohbetten istifade edemezler. Baksanıza Ebû Cehil, Ebû Leheb, Allah Rasûlünün sohbetinden nasıl mahrum kaldılar…
 
İmam Gazali şeyh-mürid, öğretmen-öğrencide bulunması gereken nitelikleri şöyle sıralar:
 
1. Şefkatli ve merhametli olmalıdır. Allah Rasûlü; “Çocuğuna karşı babanın konumu neyse size karşı benim konumum da odur.” buyurmuştur.
 
2. Hz. Peygamber’i örnek alarak öğrettiklerine karşı hiçbir şey talep etmemeli, yaptığı hizmet, sırf Hak rızası için yapmalı, hasbi olmalıdır.
 
3. Samimi surette öğütlerde, gerektiğinde de uyarılarda bulunmalıdır.
 
4. Çeşitli usullerle terbiye etmeli, onlara edeb-erkân öğretmeli, sadece bilgi vermekle yetinmemelidir.
 
5. Bir ilim dalını överken diğerlerini yermemelidir.
 
6. Anlayacakları bir dille hitap etmeli, bilgi ve zekâ düzeylerini dikkate alarak konuşmalıdır. Hadiste: ‘İnsanlara zekâ seviyelerine göre konuşunuz’ buyrulmuştur.
 
7. Önce kolay, sade ve basit konuları anlatmalı, sonra aşama aşama basitten daha az basite, kolaydan zora doğru giden bir yöntemle muhataplarını bilgilendirmelidir.
 
8- İlmiyle amel etmeli, davranışları söylediklerine uygun olmalı, kısaca iyi bir örnek olmalıdır. Sözleriyle olduğu kadar haliyle ve tavırlarıyla da muhatapları etkilemeli ve yönlendirmelidir.
 
Öğrenci, talip ve cemaat öğretmen, hoca ve mürşid karşısında:
 
1. Ahlakını düzeltmeli, kalbini temizlemelidir. Kötü huylarla ilim tahsil edilemez.
 
2. Eğitim-öğretim dışındaki işlerini azaltmalı ve en aşağı düzeye indirmelidir.
 
3. Bilgisiz olduğunu kabul etmeli, hocasına üstünlük taslamamalı, onu hafife almamalı, gereksiz sorular sormamalı, Kehf sûresinde anlatılan Musa-Hızır kıssasını göz önünde bulundurmalıdır.
 
4. Başlangıçta tartışmalı konulara, ihtilaflı meselelere, anlaşılması zor ve derin bahislere girmemeli, öğretmenlerin ve hocaların verdikleri bilgileri iyice bellemek ve onların yöntemlerini izlemekle yetinmeli, derin meselelere daha sonra girmelidir.
 
5. Her ilim dalından vaktin imkân verdiği ölçüde bir şeyler öğrenmelidir. Çünkü ilim bir bütündür.
 
6. Gerekli ilim dallarını, bölümlerini ve konularını bir sıraya göre ve aşama aşama öğrenmelidir.
 
7. Bir ilim dalını tam olarak öğrenmeden öbürüne geçmemelidir.
 
8. İlim dallarındaki önceliği ve önemi bilmelidir. En şerefli ve öncelikli bilgi Allah, sıfatları, isimleri, fiilleri, Peygamberleri, melekleri, kitapları ve ahiret hakkındaki bilgidir.
 
9. İlk öncelikli hedefi edep-erkân öğrenip güzel bir ahlak sahibi olmak, nihai hedefi ise Allah’ın yakınlığını kazanmak olmalıdır.
 
10. İlimlerle amaçları arasındaki ilişkiyi iyi kavramalıdır. Niçin ilim tahsil ettiğinin bilincinde olmalı. İlmin nihai hedefi edebi mutluluğu kazanıp Cemali İlahi’yi seyr ve temaşa etmektir.
 
İslam’da akıl ve onun ürünü olan ilim çok önemli ve değerlidir. İlim öğrenmek zihinsel/kalbi bir ibadettir. O halde ders halindeki öğretmen-öğrenci, nasihat eden ve dinleyen hoca-cemaat, mürşit-talipler, ibadet halindedirler. İbadetteki ihlasın, disiplinin, dikkatin, huşunun, burada da bulunması gerekir.
 
21. yüzyılın bir bilgi, bir bilişim ve iletişim çağı olduğu söylenmektedir. Bilgi de ancak öğretimle kazanılır. Eğitim ise, yani edep ve terbiye hem öğretimin şartı ve temeli hem de gayesi ve hedefidir. Edepsiz ve terbiyesiz kişilerin bilgisinden toplum ve insanlık yarar değil, zarar görür. Edep ve terbiyenin kaynağı ise dindir, inançtır, ailedir, gelenektir, erdemli ve ergin insanları örnek almaktır. Bu da geniş ölçüde konusu din, ahlak, edep ve terbiye olan sohbetlerle gerçekleşir.


Prof. Dr. Süleyman ULUDAĞ diğer yazıları