Fıkıh Köşesi

Sehiv secdeleri sehven namazın farzlarının tehirinde veya vaciplerinin terki veya tehir edilmesi durumlarında yapılır. Hanefilerde sehiv secdesi yapmak vaciptir.

Soru: Namaz kılmayanın dini hükmü nedir? Dinden çıkar mı?

Cevap: Öncelikle söylemeliyiz ki namaz kılmayan dinden çıkmaz. Ehl-i sünnete göre namaz kılmamak büyük günah sayılmıştır. Büyük günah işleyenin durumu; İslam tarihinde, ilk itikadî mezheplerin oluşmasına sebep teşkil edecek kadar önemle tartışılmıştır. Ehl-i sünnetin ilk âlimleri “büyük günah işleyenin dinden çıkmayacağı” görüşünü savunmuşlardır. Ancak bu namaz kılmamayı mazur görebilecek bir yaklaşım olarak anlaşılmamalıdır. Konu dinden çıkıp çıkmamak üzerinde değerlendirilmelidir. Yoksa bu, büyük günahtır. Affedilecek bir husus değildir. Ahirette imandan sonra ilk sorgu-sualin namaz olacağı düşünülürse bunun çok önemli olduğu hemen anlaşılır. Ehl-i sünnetin görüşü namaz kılmayanın değil ancak namazı inkâr edenin dinden çıkacağı şeklindedir. Buna rağmen büyük âlim İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin şu sözü kulağımıza küpe olmalıdır;

“Evet, namaz kılmayan kâfir olmaz, ama ancak kâfirler namaz kılmaz.”

Soru: Erkekler başı açık olarak namaz kılabilir mi? Caiz midir?

Cevap: Evet, erkekler başı açık olarak namaz kılabilirler. Çünkü başın açık olması setr-i avret şartına bir engel taşımamaktadır. Ancak kişinin önemsememesinden dolayı başı açık olarak namaz kılması da mekruhtur. Bu sebeple başa takke takılması veya sarık sarılması daha güzeldir. Cabir’den (r.a) gelen bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz namazda sarık sarmanın daha hayırlı olduğunu söylemiştir. Takke sarığın yerini tutar mı, o tartışmalıdır. İki görüşü de savunan âlimlerimiz olmuştur. Sakıncalı olan namazda sarık sarmayı sadece “sünnet olduğu” gerekçesiyle terk etmektir. Bu kişinin imanı tehlikede demektir. Akidevi bir konudur.

Soru: Kadınların camilere gitmesinde bir sakınca var mıdır?

Cevap: Peygamber Efendimiz bir hadislerinde, Allah’ın kulları olan kadınlarınızın mescitlere gitmesine engel olmayınız.” (Müslim, Salât/139), buyurmuşlardır. Bu sebeple kadınların camilere gitmesinde bir beis bulunmamaktadır. Buna rağmen kadınların evlerinde namazlarını eda etmelerinin daha sevap olduğunu bildiren hadis-i şerifler de bulunmaktadır. Bu nedenle yol güvenliği ve fitneye sebebiyet verme korkusu da düşünülerek kadınların namazlarını evlerinde kılmaları daha uygun görülmüştür. Ama bu bir yasak olarak algılanmamalıdır. Tabi ki kadınların zaman zaman camilere gitmeleri uygundur. Bu düşünülerek camilerimizde kadın cemaatler için yerler tahsis edilmiştir. Özellikle büyük camilerimizde bu mahaller mevcuttur. Diğer camilerimizde de bu yerler oluşturulmalıdır. Peygamber Efendimiz; cemaatle namazın 27 derece daha faziletli olduğunu söylediği hadisinde kadınları ayırmamıştır. Bu unutulmamalıdır.

Soru: Namazdan sonra tespih çekmek illa gerekli midir? Bazıları terk ediyorlar.

Cevap: Hadis-i şerifte buyuruldu ki:“Her namazdan sonra 33 Sübhânallâh, 33 Elhamdülillâh, 33 Allâhü Ekber der sonra da ‘Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr’ derse deniz köpüğü kadar günahı olsa da affedilir.” (Müslim, Mesâcid/146; Nesai, Sehv/96)

Namazdan sonra tespih çekmek müekked sünnettir. Yani Efendimizin devamlı yaptığı sünnetlerdendir. Tabiidir ki biz de terk etmeyeceğiz. Üstelik yukarıda arz ettiğimiz hadis-i şerif bize bir müjdedir. Bu tesbihatların camilerde cemaatle yapılması müstehab olarak kabul edilmiştir. Belki mümin kardeşlerimiz bunu terk ediyorlardır da münferiden bu tesbihatları yapıyorlardır. En azından bu atiyyeyi (hediyeyi) kaçırmıyorlardır, diye düşünelim. Bir de tesbihatın elle mi tespihle mi yapılması tartışılmaktadır. Her ikisi de caizdir. Peygamber Efendimiz, tesbihatını çekirdekleri sayarak yapan bir kadın görmüş ve yasaklamamıştır. Bu da tespihin taş, çekirdek, boncuk vb. ile yapılabilmesinin delili olmuştur. (Reddü’l-Muhtar)

Soru: Sehiv secdesi nedir, nasıl yapılır?

Cevap: Sehiv secdeleri sehven namazın farzlarının tehirinde veya vaciplerinin terki veya tehir edilmesi durumlarında yapılır. Hanefilerde sehiv secdesi yapmak vaciptir. Sehiv secdesi; namazın sonuna iki secde ve bir ka’de (oturuş) ilave etmek demektir. Şöyle ki; sehiv secdesi yapması gereken bir kişi, genel Hanefi görüşüne göre son oturuşta Ettehıyyâtü’yü okuduktan sonra sağ tarafa selam verir (bir kısım görüşe göre iki tarafa da selam verir), sonra secdeye gider. Namazdaki şekliyle iki secde yapar. Daha sonra oturur ve Ettehıyyâtü’yü okur. Salevâtlar ve Rabbenâ dualarını da okuyarak sağa ve sola selam verir.

Kısa bir hatırlatma: Bir namazda farzlardan herhangi birisinin terk edilmesi o namazın iadesini gerektirir. Bunu sehiv secdesi kurtaramaz. Herhangi bir vacibin kasten terk edilmesi veya tehir edilmesi ise büyük hatadır. Bu durumda da sehiv secdeleri yapılmaz. Böyle yapan bir kişinin bu namazını tekrar kılması daha uygundur. Sehiv secdesi yapılabilmesi için unutma, yanılma gibi durumların olması yani ilgili hükümlerde sehven hatanın oluşması gerekmektedir ki noksanlık telafi edilebilsin. Namazın bir sünnetinin kasten veya sehven terk edilmesi de sehiv secdesi gerektirmez. Ancak bu da bir kusurdur ki namazın faziletine gölge düşürür.

Soru: Şalvar ve cübbe giymenin hükmü nedir?

Cevap: Öncelikle şunu ifade edelim ki İslamiyet müslümanlara has bir kıyafet getirmemiştir. Dinimizin ölçülerine uygun her türlü kıyafet serbest bırakılmıştır. Bu konuda örf daha belirleyicidir. Bir memlekette adet olmayan kıyafetle dolaşmak dahi uygun görülmemiştir. Hatta Şafii mezhebine göre böyle bir kişinin şahitliği dahi kabul edilmez. Dinimizin genel kabullerine göre toplum içinde onlardan ayrılmayacak şekilde giyinmek en uygun olanıdır. Dahası, diğer milletlerin giydiği bazı kıyafetleri giymekte de beis yoktur. Muğire b. Şu’be’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Peygamber (s.a.v) kolları dar bir Rum cübbesi giymişti.” (Buhârî, Libas: 10) Bugün de palto ve pardösü gibi giyecekler giymekteyiz. Dolayısı ile bunlar yukarıdaki hadisten de anlaşılacağı gibi bizim için yasak değildir. Yasak olan gayr-i müslimlerin kendi dinlerini simgeleyen kıyafetlerini, bizlerin giymesidir. Papazın belindeki zünnar, başındaki külah gibi. Hâsılı Müslüman için avretini örtecek kadar giyinmek fardır. Güzelini giyinmek de müstehaptır.

Asırlar boyu yüzlerce, binlerce kıyafet türemiştir. Pek çok memlekete İslam hâkim olmuştur. Ama hiçbirisinin kıyafetine müdahale edilmemiştir. Büyük âlim İmam-ı Rabbanî’ye atfen söylenen “kıyafette bidat yoktur” sözü aslında bütün konuyu özetlemektedir. Hoş görülmeyen; dar, şeffaf, vücut hatlarını ortaya çıkaran kıyafetlerdir.

Şimdi “şalvar ve cübbe giyilemez mi?” demeyiniz. Onlar da İslam dairesinde kabul gören kıyafetlerdendir. Ancak “İslam’ın kıyafeti bunlardır” diye sunulması yanlıştır. Yukarıda izah etmeye çalıştığımız gibi İslam’ın herhangi bir kıyafeti yoktur. Bu olsa olsa bazı anlayış veya görüşlerin kıyafeti olabilir. Burada “Peygamberimiz şöyle veya böyle giyinmiş ama” diyerek itirazda bulunulabilir. Bu da ilmiye sınıfını ilgilendiren, hadis-sünnet kriterlerini doğru yapabileceklerin konusudur. Bizim bilmemiz gereken İslam’ın genel hatları ile bir Müslümanın nasıl giyinmesi gerektiğini belirlediği sınırlar ışığında bu işi örfe bıraktığıdır.


Mehmet Emin SÖĞÜT diğer yazıları