Kurban İbadeti
Kimin hali vakti yerinde olur da kurban kesmezse namazgâhımıza yaklaşmasın! (İbn Mace, Adâhî/2)
Bu yazımızda, yaklaşan Kurban Bayramı münasebetiyle “kurban bahsini” ele alacağız. Dergimiz takipçilerinin büyük çoğunluğu Hanefi olduğundan, fıkhi görüş olarak Hanefi Mezhebine ait bilgilere yer vereceğiz.
Öncelikle kurban kesmenin tarihine ait bilgilerle başlayalım.
Kurban aslında insanlık ile yaşıttır. Kâbil ile Hâbil’in kurbanlarını hatırlayalım. Hâbil hayvancılık yapıyordu, Kâbil ise ziraat ile meşguldü. Hâbil en besili hayvanını, Kâbil de ekininin en kötüsünden bir demet yaparak onu kurban olarak sundu. Tabii ki Cenab-ı Allah tarafından Hâbil’in kurbanı kabul edilip, Kâbil’in ki reddedildi. Ve insanlığın ilk cinayeti işlendi. Tarihin bu ilk kurbanı bile bize birçok şey anlatmaktadır.
Kurban olarak en değerlisini verebilmeli, kendimizi belki, ama Cenab-ı Allah’ı kandıramayacağımızı iyi bilmeliyiz.
“Allah’a yakın olmak için ödemesi gerekenleri ödemeyenlerin -Kâbil gibi olmasa da- manen katil olabileceğini” iyi düşünmeliyiz. Öyle insandan “kardeş bile” emanda olamaz. Kurbanın aslında “bizim sınavımız” olduğunu iyi bilmeliyiz. Bu mana iyi anlaşılmalıdır.
Hepimizin bildiği gibi, kurban ibadetimizin şeklen başlangıcı sayılan Hz. İbrahim ve Hz. İsmail kıssasıdır. Bu kıssayı burada uzun uzun anlatacak değiliz. Ancak manasına da değinmeden geçemeyeceğim. Her peygamberin muhakkak ağır bir sınavı vardır. Baba-oğul bu iki büyük Peygamberimizin sınavları da çok çetin geçmiştir.
Bu ne teslimiyettir Ya Rabbi!
İlahi işarete teslim olmuş bir İbrahim ve O’nun önünde başını yere koyan aziz evladı… “...Beni inşallah sabredenlerden bulacaksın.” (Hacc, 22/37)
Ya Hacer validemiz; bunları hiç düşündük mü acaba? Bu abide şahsiyet daha önce de büyük bir teslimiyet göstermişti. Bir hatırlayalım; Hz. İbrahim Kâbe’nin yanında onu kimsesiz bırakmış ve giderken “Seni ve evladımız İsmail’i, Allah’a emanet ediyorum.” demişti. Arkasından Safa-Merve koşuları ve nihayetinde zemzem suyuna kavuşma… Ki bu ilahi kaynaklı sudan bütün umreciler ve hacılar hala istifade etmektedir.
Hz. Allah (c.c), Hz. İbrahim ve İsmail’in teslimiyetlerini kabul ederek Cebrail (a.s) ile onlara kurban edilmek üzere bir koç gönderdi. Kurban kesecek kardeşlerim bu olayı da iyi düşünmeli ve “Kurban’ın sadece bir hayvan kesmek olmadığını, en sevdiğini verebilmek olduğunu” idrak edebilmelidirler.
Hz. Peygamberimiz (s.a.s) Medine hayatının 2. yılından itibaren kurban kesmiştir. Her sene iki kurban keserdi. Birini, kurban kesemeyen ümmeti için keserdi. Veda Haccı’nda ise 100 adet deve kurban etmiştir. Bunlardan her yaşına karşılık olarak 63 adedini kendisi kesmiş, kalanları ise Hz. Ali’ye kestirmiştir. Şimdilerde bazıları çıkıp, “İki kurban kesmek de nereden çıktı” diyorlar. “Birini anladık da ikincisini hayır kurumlarına vs. bağışlayın” diyorlar. Gerçi tavuk, horoz kurban ediverin, diyenleri de gördü ya bu toplum. Bu da bir gelişme mi desek bilemiyorum. Mü’min kardeşim vacip hükmüyle kurbanını elbette kesecek. Hali-vakti müsaade eden kardeşimin sünnet niyetiyle “Peygamberim böyle yapmış ben de yapayım” demesi niye bazılarını rahatsız eder anlamak mümkün değil. Hiç merak edilmesin aklı başında bütün mü’minler kurbanlarını da keserler, hayır kurumlarını da ayakta tutarlar, fakir fukara, yetim ve bütün ihtiyaç sahiplerini de gözetirler. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Din, oyuncak değildir. Onun nassları ile kimseyi oynatmayız.
Kimler Kurban Keser?
Müslüman, hür, baliğ, zengin ve mukim olan kadın-erkek her mümine kurban kesmek Hanefi Mezhebi’nce vaciptir. Burada iyi anlaşılamayan tek hüküm zenginlik olsa gerektir. Zenginlikten murat, İslâm’ın zengin kabul ettiğidir. Şöyle ki kurban bayramı günlerinde asli ihtiyaçtan fazla, nisap miktarı mala malik olanlar İslâm’ca zengin kabul edilmektedir. Şu ölçü de faydalı olur kanaatindeyim. Ramazan ayının fıtır sadakasını vacip kılan zenginlik kurban kesmeyi de vacip kılar. Bu konuya lütfen bütün kardeşlerimiz dikkat etsinler ve kurban ibadetine gereken önemi, titizliği göstersinler. “Kimin hali vakti yerinde olur da kurban kesmezse namazgâhımıza yaklaşmasın!” (İbn Mace, Adâhî/2)
Kurban Kesilecek Hayvanlar
Beş yaşını geçmiş deve, iki yaşını geçmiş sığır ve bir yaşını doldurmuş koyun veya keçi kurban edilecek hayvanlardandır. Daha bir yaşını doldurmamasına rağmen koyun ve keçinin gösterişli olanları da kurban edilebilir.
Koyun ve keçi tek kişi için, sığır ve deve ise yedi kişiye kadar kurban edilebilir. Sığır ve deve için beraber kurban keseceklerin niyeti kurban ibadeti olmalıdır. Ortaklardan birinin bile niyeti ibadet olmayıp et vs. olursa hiçbirinin kurbanı kabul olunmaz. Tekrar kurban kesmeleri gerekir. Bundan dolayı mümin kardeşlerimiz kurban için ortaklık kurdukları kişileri iyi seçmelidirler.
Kurban edilecek hayvanların ölçüsü sadece yaşları değildir. Aşağıdaki hususlarda bu hayvanların vacip olarak kurban edilmesine manidir.
§ İki veya bir gözü kör olan
§ Aşırı derecede zayıf olan
§ Kesim yerine yürüyerek gidemeyecek derecede aksak olan
§ Kulak, kuyruk veya tenasül uzvunun üçte birinden fazlası gitmiş olan
§ Dişlerinin yarıdan fazlası düşmüş olan
§ Doğuştan kulağı ve tenasül uzvu olmayan
§ Koyun ve keçide bir, sığırda iki memesi kurumuş olan
§ Burnu kesilmiş olan
§ Dilinin çoğu kesilmiş olan
§ Ölüm derecesinde hasta olan
“Onların ne kanları, ne etleri Allah’a (c.c) ulaşmaz…” (Hacc, 22/37)
Burada şu akla gelebilir. Ne eti ne de kanı Allah’a ulaşmayacaksa niye kurban keseceğiz, hadi keseceğiz niye yukarıda sayılan sıfatlar, hayvanların kurban edilmelerine mani olsun? Şöyle basitçe izah edelim inşallah: Kurbanı evcil hayvanlardan seçiyoruz. Vahşi hayvanlar kurban edilmez. Mesela geyik kurban edilmez. Niye? Çünkü kurbanda insanoğlu olarak emeğin olacak, onu terbiye etmiş olacaksın. Yedireceksin, yüzüne bakacaksın ki sana şahit olsun. Teslimiyetine, imanına şahit olsun. Kör, kulaksız iman olmaz. Biz en güzelinden kurban seçelim ki en güzeliyle bize şahitlik etsinler. Ayetin devamında Cenab-ı Allah (c.c) ne buyuruyor: “…Ancak sizin takvanız O’na ulaşır.” Hz. İbrahim evladından geçmiş, en sevdiğinden geçmiş. Bizler niye en güzelini kurban etmeyelim.
Kurban Kesim Zamanı Ve Kesilmesi
Hanefi Mezhebinde kurbanların bayramın üçüncü günü akşam ezanına kadar kesilmesi vaciptir. Arefe veya bayramın dördüncü günü kesilen hayvan vacip kurban yerine geçmez.
Kurbanı kesebiliyorsa, kişinin kendisi kesmelidir. Eğer bu mümkün değilse vekâlet yoluyla, ehil gördüğü bir başka mü’min kardeşine kestirebilir.
Kurban kesilirken orada hazır bulunmalı ve tekbirlerine iştirak etmelidir. Resulü Ekrem (s.a.s) kızı Fatıma validemize: “Kurbanın kesilirken orada bulun. Zira işlemiş olduğun her günah, kurbanın kanının ilk damlası yere düştüğünde bağışlanır.” (el-Münzirî, et-Tergib ve't-Terhîb, II, 154) buyurmuştur. Eğer mümkün ise (kendimiz kesmiyorsak) kurbanın kesimi sırasında bir elimizi onun üzerine koyarak bizim şahidimiz olacak kurbanın, kanının aktığı o ana biz de şahitlik edelim. Bunun da bir hikmeti olduğunu bilelim. Biz o anda yaşananları belki göremiyoruz ama unutmayalım ki; “Bazı şeyleri görsek ölürdük, onun için ölünce göreceğiz.” Bu hikmeti iyi düşünelim.
Buna imkânı olmayanlar, mesela yurt dışında bulunan mümin kardeşlerimiz vekâlet vermek suretiyle kurbanlarını memleketlerinde kestirebilirler.
Kurbanın Eti
Genel usul olarak kurban eti üçe taksim edilir. Birincisi fakir fukaraya dağıtılır, ikincisi gelen akraba ve misafire ikram edilir, üçüncüsü ise ev halkı ile yemek için ayrılır. Ancak, tamamı sadaka niyeti ile ihtiyaç sahiplerine dağıtılacağı gibi -özellikle kalabalık aileler için- ev halkına da bırakılabilir. Toplumumuz eğer kurban kesebilmişlerse illa ki ondan birkaç parçayı dağıtıp ikram etmeyi bir borç bilir ve öyle yapar.
Kurban etinden gayri müslimlere de dağıtılıp ikram edilmesinde ise hiçbir mani yoktur. Maalesef batı toplumu ve İslam’dan uzak kafalar bu yardımlaşmayı da anlayamamaktadır. Bu gibiler, kurbanı bir hayvan katliamı olarak lanse etmekteler. Oysa bu hayvan severler(!) her nedense ne hamburgerden ne de ıstakozdan –ki canlı canlı kaynar suya atılmaktadır- vazgeçememektedirler.
Dikkat edilirse Müslümanlar olarak “hayvan kesmek” değil de “kurban kesmek” deriz. Kurban Arapça k,r,b kökünden gelen yaklaşmak, yakınlaşmak anlamlarına gelir. Bizi Cenâb-ı Allah’a yakınlaştıran kurban, kurbiyyetimizin sembolüdür, bir ibadettir.
Kurban; İbrahim’i yaşamaktır.
Kurban; İsmail olmaktır.
Kurban; şahit olmaktır.
Kurban; yardımlaşmaktır.
Kurban; merhamettir.
Kurban; rahmettir.
Kurban; Rabbimize kurbiyyettir.
Mehmet Emin SÖĞÜT diğer yazıları
- 30 Temmuz 2015 Fıkıh Köşesi
- 27 Şubat 2015 Fıkıh Köşesi
- 09 Şubat 2014 Cemaatle Namaza Dair
- 17 Eylul 2013 Fıkıh Köşesi
- 25 Mayıs 2013 Fıkıh Köşesi
- 16 Şubat 2013 Mest Üzerine Mesh Etmek