Kıssadan Hisseler

Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardınız?

Yetişmiş İnsan

Halife Hz. Ömer bir mecliste hazır bulunanlara sordu:

“Eğer dileğiniz hemen kabul ediliverecek olsa ne dilerdiniz?”

Birisi, “Benim falan vadi dolusu altınım olsun isterim. Onu harcayarak İslâm’a daha çok hizmet edeyim diye” dedi. Bir başkası, “Şu kadar sürüm (davar, koyun, keçi), mal ve mülküm olsun isterdim. Gerektikçe onları sarf ederek dine yararlı olayım diye”dedi.

Herkes buna benzer şeyler söyledi.

Hz. Ömer hiçbirini beğenmedi. Bu defa meclistekiler, Hz. Ömer’e sordu:

“Ya Ömer peki sen ne dilerdin?”Şöyle cevap verdi:

“Ben de Muaz, Salim, Ebû Ubeyde gibi Müslümanlar yetişsin isterdim. İslâm’a onlar vasıtasıyla hizmet edeyim diye.”

 

Gurura Karşı İlaç

Halife Hz. Ömer bir gün kırbasını (su tulumu, su kabı) sırtına yüklenmiş, Medine’nin en kalabalık sokaklarında dolaşıyordu. Babasının sırtında kırba ile dolaştığı oğlu Abdullah’ın da gözüne ilişti ve kendisine yetişip sordu:

“Baba sen ne yapıyorsun, koskoca halife sırtında kırba taşır mı, taşıtacak kimse mi bulamadın?”

“Oğlum, bunu taşıtacak adam bulamadığım için veya başka bir mecburiyet dolayısıyla taşıyor değilim. Nefsime gurur gelir gibi oldu, kendimi beğenir gibi oldum, sırf onu küçültmek için bu yola başvurdum.”

 

Hz. Ali’nin Büyüklüğü

Bir gün ashab Peygamberimiz’e (s.a.v) Hz. Ali’yi niçin çok sevdiğini sordu. Hz Peygamber o anda mecliste bulunmayan Hz. Ali’yi çağırmaya adam gönderdi ve orada bulananlara sordu:

“Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardınız?” Cevap verdiler:

“Yine iyilik ederiz.”

“Yine kötülük yapsa?”

“Biz yine iyilik ederiz?”

“Yine kötülük yapsa?”

Ashab cevap vermedi, başlarını öne eğdiler. Bunun anlamı kötülüğe kötülükle mukabele etmesek bile iyilik yapmaya devam etmeyiz, demekti.

Bu sırada Hz. Ali o meclise geldi. Rasulullah, Hz. Ali’ye sordu:

“Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın?”

“Yine iyilik ederdim.”

“Yine kötülük yapsa?”

“Yine iyilik yapardım.”

Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı. Hz. Ali yedi defasında da “yine iyilik ederdim” diye cevap verdi. Ashab,

“Ya Rasulallah! Ali’yi çok sevmenizin sebebini şimdi anladık”dediler.

 

Mal Sevgisi Kalbi Kaplamamalı

Büyük fıkıh (hukuk) bilgini, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir zat olduğu malumdur. Bu büyük insan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi:

“Ya imam, gemin battı!”(İmamın ticari mal taşıyan gemileri mevcuttu.)

İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra

“Elhamdülillah”dedi.

Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi:

“Ya imam, bir yanlışlık oldu batan gemi senin değilmiş.”

İmam bu yeni habere de:

“Elhamdülillah”diyerek mukabele etti. Haber getiren kişi hayrete düştü:

“Ya imam, gemin battı diye haber getirdik ‘Elhamdülillah’ dedin. Batan geminin seninki olmadığını söyledim yine ‘Elhamdülillah’ dedin. Bu nasıl hamd etme böyle?”

İmam-ı Azam izah etti:

“Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç âlemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah’a hamd ettim. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bağışladığı için de Allah’a şükrettim.”

 

Sen Bir Kızını Vermezsin de...

Kufe’de bir adam üçüncü Halife Hz. Osman için “Yahudiymiş” diye tutturmuştu. Herkes bunun asılsız olduğunu, imkânsız olduğunu söylüyor ama adam bir türlü ikna olmuyordu. Bu konu İmam-ı Azam’a da duyuruldu. “Adamı bu saçma inancından kimse caydıramadı, şununla bir de siz görüşseniz” dendi. “Hay hay” dedi İmam-ı Azam, bir akşam bu kıza dünürlüğe diye adamın evine gitti. Hoş sohbetten sonra sözü esasa getirdi:

“Biz Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle kızına dünür geldik.”

“Kime istiyorsunuz kızımı, öğrenebilir miyim?”

“Kızını istediğimiz kimse son derece ahlâklı, dürüst çok zengin ve alabildiğine cömert,Kur’an’ı ezbere biliyor ve sürekli okuyor...” (Bunların hepsi Hz. Osman’ın nitelikleri idi.)

Adam sözünü kesti:

“Yeter, bunlardan bir tanesi bile kızımı vermek için yeterli meziyettir.”

“Ama bu damat adayının bir kusuru var, kendisi yahudi.”

Adam parladı:

“Nasıl olur, benim kızımı bir yahudiye istersiniz?”

İmam-ı Azam için artık taşı gediğine koymanın zamanı gelmişti:

“Sen bir kızını yahudiye vermezsin de Hz. Peygamber iki kızını birden bir Yahudiye nasıl verir?”deyince adamın artık bir inat ve itiraza mecali kalmadı, bilinen gerçeği kabul etti.

Hz. Osman peygamberimizin damadıydı, önce bir kızıyla evlenmiş, o ölünce diğer bir kızıyla evlenmişti. Bunun için Hz. Osman’a “Zi’n-Nûreyn / İki nur sahibi” denmiştir.


Oktay YETİŞKİN diğer yazıları