Çocuk ve Yalan

Hz. Peygamber (s.a.s) her doğan İslam fıtratı üzere doğar.

Dünyaya gelen bütün çocuklar fıtratları gereği temizdirler ve asla yalan söylemezler. Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor:

“Hz. Peygamber (s.a.s) her doğan İslam fıtratı üzere doğar”buyurdu ve sonra da şu ayeti okuyun dedi:

“Allah’ın yaratılışta verdiği fıtrat...” [Rûm, 30]Sonra Rasulullah (s.a.s) sözünü şöyle tamamladı:

“Öyle iken ana babasıdır ki onu Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir.” [Ebû Dâvûd, Edeb/88; Tirmizî, Zühd/10]

Her doğan çocuk aynı yaratılış üzeredir, aynı temayüllere sahiptirler. Doğuştan masum, günahsız düzgün bir fıtratta olan çocuklar, anne-baba ve çevrenin yönlendirmesiyle değişmekte, iyi ve kötü olmaktadırlar. Yani yalan fıtratta yoktur, sonradan öğrenilir.

Yüce kitabımız Kur’ân’da:

“Yalan sözden sakınınız.” [Hacc, 30]ve “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.” [Ahzab, 70]şeklinde kizb, yani yalan ve yalancılık üç yüzden fazla ayette geçmektedir.

O halde çocuk neden yalan söyler?

Evet, çocuk bazen anne ve babadan korktuğu için suçunu saklarken bazen de gurur duymaları için yaptığı şeyleri abartarak zamanla yalanı alışkanlık haline getirebilir.

Özgüvenin ve karakterin geliştiği çocukluk döneminde onları takdir etmemiz gerekir. İlgisiz ve sürekli öfkeli bir anne-baba çocuğu bu güveni tatmaktan alıkoyar. Yine çocuğu sürekli başkalarıyla kıyaslamak, çocukta kendisinin daha iyi olduğunu hissettirmek duygusunu doğurabilir. Bazen de çocuk başkalarının yanında kınanmamak veya azarlanmamak için onurunu kazanmak ister ve yalan söyler.

En çok da çocuk yalanı anne ve babadan öğrenir. Örneğin davet edildiğimiz bir yere gitmek istemiyorsak evde misafirimiz olduğunu söyleyebiliriz. Ama dikkat edin bunu söylerken çocuğumuz yanımızdadır ve bizi duymuştur. Evde kimsenin olmadığını biliyordur. Şimdi ne olacak? Çocuk yalanı masum görecek ve bizi taklit edecektir.

Maalesef biz hanımlar “Aman baban duymasın!” gibi sözcüklerle evlatlarımızı aile içerisinde bile yalana farkında olmadan yönlendirebiliyoruz.

Peygamberimiz (s.a.s) “Aldatan bizden değildir!” buyurur. Medine’de sokakta yürürken bir kadının çocuğunu çağırdığını, fakat çocuğun annesini dinlemediğini gördü. Kadın çocuğun eve gelmesini temin etmek için, “Eğer gelirsen sana şunları alacağım, bunları alacağım.” diyordu. Peygamberimiz (s.a.s) kadına yaklaştı:

“Gerçekten çocuğa vaat ettiklerini alabilecek misin?”dedi. Kadın, “Hayır, alamam” deyince, Efendimiz (s.a.s) kadını uyardı:

“Bilesin ki bu, yalan olarak yazılır.”

Gerçekten de kendisi “el-Emin”olan Peygamber (s.a.s) kurtuluşun doğrulukta olduğunu bildirmiştir.

Çocuklarımızı yalan söylemeye iten sebepler vardır. Daha öncede değindiğimiz gibi hayal gücü yalanları, beklentilerin karşılanması için söylenen yalanlar, savunma yalanları, davranış bozukluğu yalanları gibi birçok sebep olabilir.

Bunlardan hayal gücü yalanları daha çok okul öncesi dönemdeki çocuklarda olmamış şeyleri olmuş gibi anlatmaktır. “Hayalet gördüm”gibi. Bu yalan değildir ve çocuğa kızılmamalıdır.

İlgi çekmek için söylenen yalanlar ise daha çok çocuğun anne ve babasının sevgisini hissetmek amacıyla başvurdukları bir yoldur. Mesela kardeşinin sürekli ona vurduğunu söylemesi gibi...

Model alınarak söylenen yalanlar daha çok yakın çevreden öğrenilir. Evde olan anne-babanın telefonla arayan olursa “evde yok dersin”şeklinde, görünüşte masum ama çocuğun kalbinde içi doldurulamaz hendekler açan sözlerdir.

Beklentilerin karşılanması için söylenen yalanlar, daha çok idealist ailelerde görülür. Çocuk hep birinci olmalıdır. Dolayısıyla çocuk başarılarını abartabilir, başarısızlıklarını saklayabilir.

Savunma yalanları, genellikle cezadan kaçmak için söylenir: “Bardağı ben kırmadım!”gibi.

Davranış bozukluğu yalanlarında ise hırsızlık gibi olaylar görülebilir. Böyle durumlarda bir uzmandan yardım alınmalıdır.

Bizler ne mi yapmalıyız? Bizler, çocuklarımızı koşulsuz sevmeyi öğrenmeliyiz. Kendimize sormalıyız: “Ben çocuğumu mu seviyorum, yoksa hayalimde olmasını istediğim çocuğu mu seviyorum?”Onları sevmeliyiz, hoşgörülü olmalıyız ve mutlaka güvenlerini kazanmalıyız. Doğruyu söylediğinde teşekkür etmeli, memnuniyetimizi ifade etmeliyiz. Onları dinlemeli, söylediklerini hafife almadan, gülmeden önemseyerek dinlemeliyiz. “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır”demişler. Çocuk kadar saf bir yürek çabucak tutunacaktır anne ve babaya. Yeter ki biz emek verelim. Sevmeyi çocuklarımızdan öğrenelim. Anne kızsa çocuğuna ama çocuk yine “Anne”diye ağlar. Bir kere saçını okşasan küsmez, kin bilmez, intikam duygusu yoktur, hemencecik kucağına siniverir. Unutmayalım ki, sevginin de bir ahlakı vardır. Peygamberimiz (s.a.s):

“Çocuklarınızı üç haslet üzerine yetiştiriniz: Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt’in sevgisi ve Kur’ân tilaveti…”diye buyurmuştur.

Onlara Peygamberimizin (s.a.s) güvenilirliğini, Ehl-i Beyt’in ahlakını ve Kur’ân’ın ahlakını anlatmalıyız. Peygamberimiz (s.a.s):

“Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz.” [Buhârî, Edeb/5]buyurmuştur.

Ne mutlu çocuklarını İslam ahlakı üzere yetiştiren anne-babalara!

Ne bahtiyardır ki o anne ve baba çocuklarını Rabb (terbiye eden) Allah’ın ve El-Emin Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s) sevgisi üzere yetiştirebilmişlerdir.

Sözümüzü Hz. İbrahim’in (a.s) duasıyla bitirelim:

“Ey Rabbimiz! İkimizi de Sana teslim olanlardan kıl; soyumuzdan da Sana boyun eğen (Müslüman) bir ümmet meydana getir; bize ibadet yer ve usullerini göster, tövbemizi kabul buyur. Çünkü Sen, tövbeleri çokça kabul eden ve çok merhamet edensin.” [Bakara, 128]

Âmin...


Yeşim Gezmiş TORTUM diğer yazıları