Yâsir Ailesi (radıyallâhü anhüm)
Yâsir b. Âmir (r.a), müslüman erkekler arasında inancından dolayı “İlk Şehid” rütbesini kazanmıştır.
Aslen Yemenli olup Mekke’ye yerleşmişlerdir.
Hz. Yâsir, Sümeyye adlı bir kadınla evlenmiş ve bu evlilikten Ammar (r.a) doğmuştu.
Yâsir ailesi, yani baba Yâsir, anne Sümeyye ve oğul Ammar üçlüsü, Mekke’de müslümanların sayısının henüz 150’ye ulaşmadığı erken bir dönemde İslâm’a girmişlerdir.
Bilindiği gibi câhiliye devri Mekke-şirk toplumunda; soyu, aşireti ve çevresi az olan, yoksul ve herhangi bir şekilde zayıf bulunanlara hayat hakkı tanınmazdı. Hele hele Yâsir ailesinde olduğu gibi çevresi az kişiler, bir de müslüman olmuşlarsa inkârcılar hemen zulüm ve işkenceye başvururlardı.
Nitekim Yâsir b. Âmir (r.a), müslüman erkekler arasında inancından dolayı “İlk Şehid” rütbesini kazanmıştır.
Yâsir’in zevcesi Sümeyye de imanında sebat ettiği için işkenceye uğratılmış, fakat her türlü sıkıntıya göğüs gererek inkârcılara boyun eğmemişti. Bir kadının, hayatını hiçe sayacak derecede İslâm’a bağlılığı, inkârcıları çileden çıkarmış; Ebû Cehil, bir mızrak darbesi ile O’nu da şehid etmiştir. Böylece müslüman kadınlardan da inancı uğruna ilk şehid düşen Sümeyye (r.anhâ) olmuştur.
Böylece karı-koca Sümeyye Hatun ile Hz. Yâsir, hicretten önce Mekke’de şehid düşmüşlerdir.
Putperestler, bu sefer de işkenceyi Hz. Ammar üzerinde yoğunlaştırdılar. Bir defasında o kadar işkence ettiler ki: “Putları, hayırla anmadıkça işkenceyi bırakmayacaklarını” kesin bir dil ile ilettiler.
Ammar (r.a), bu insafsız inkârcılardan kurtulabilmek için onların söylemesini istediği şeyi söyleyivermişti.
Bu olaydan sonra ağlayarak Resûlullâh’a varmış, halini O’na arz etmiş, Hz. Peygamber de O’na:
“Kalbinde imanın devam ettiği sürece bunda bir sakınca yoktur” demiş, neticede Hz. Ammar’ın üzüntüsünün son hadde vardığı bir sırada şu âyet-i celile nâzil olmuştur:
“Gönlü imanla dolu olduğu halde zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah’ı inkâr edip, gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır; büyük azap da onlar içindir.” (Nahl, 16/106)
İslâm’ın bu ilk döneminde inançları uğrunda her türlü eza ve belaya sabredenler hakkında şu âyet nâzil olmuştur:
“Rabbin, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah uğrunda savaşan ve sabreden kimselerden yanadır. Rabbin, şüphesiz bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder.” (Nahl, 16/110)
Hz. Ammar, hem Habeşistan’a, hem de Medine’ye hicret edenlerdendir. Medine’ye hicretten sonra İslâm’ın yayılma devirlerini de gören Ammar (r.a), H. 37/M. 657 yılında vefat etmiştir.
(İbn Sa’d, Tabakât, III, 246-264; Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, IX, 387-390)
Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL diğer yazıları
- 06 Kasım 2014 Müslümanların Sırlarını İfşa Etmek
- 03 Haziran 2014 Sümâme b. Usal’ın Müslüman Oluşu
- 17 Eylul 2013 Hicretten İbretlik Sahneler
- 25 Mayıs 2013 Hz. Ali’nin Şahsiyeti
- 16 Şubat 2013 Hz. İnsan
- 03 Kasım 2012 Örnek Müslüman
- 11 Ağustos 2012 Peygamberimizin Ramazan Müjdeleri
- 11 Mart 2012 Peygamberimizin Duygusal Anları
- 29 Aralık 2011 Devlet Adamı Kriterleri
- 05 Ekim 2011 Câhiliye Devrinde Arap Kültürü
- 28 Haziran 2011 Üç Ayların Değerlendirmesi
- 15 Nisan 2011 Peygamber Efendimizin Şefkat ve Merhameti
- 26 Şubat 2011 Vefakârların Önderi: Fahr-i Kâinât Efendimiz
- 25 Aralık 2010 Ehl-i Beyt Sevgisi
- 12 Ekim 2010 Rahmet Peygamberinden Esintiler
- 08 Ağustos 2010 Peygamberimiz (s.a.s) ve Ramazân
- 22 Temmuz 2010 Hz. Peygamberde Vefâ Duygusu
- 31 Mart 2010 Muhabbet Yeli