Mest kim Huşyâr kim
Mey gibi her bir harâmın sekri olsaydı eğer Ol zaman ma’lum olurdu mest kim hûşyâr kim
Erzurumlu Efe’nin kendisi gibi âlim ve fâzıl kardeşi Vehbî Efendi bir keresinde Pasinler’in bir köyüne gitmiştir. Köylüleri ziyaret edecek, sohbet edecek ve belki ihtiyaçlarını tespit edip tedarik yoluna gidecektir.
Köyde bir evde ahaliyle sohbet etmektedir; oysa dışarıda başka bir tecelli vardır. Dışarıda köylerde çerçilik yapan bir zat vardır; o da köye gelmiştir, tütün satacaktır. Fakat bu çerçi, hemen hiç ayık gezmeyen birisidir. Meydanda kimsecikleri göremeyince, köylülerin nerede olduklarını soruşturur. Ahalinin, köylerini teşrif eden bir kâmil insanın sohbetinde olduğunu öğrenir. Gönlüne bir ilim aşkı düşer, “Ben de gideyim de şu Allah adamından bir ilim öğreneyim!” diye düşünür ve sohbet edilen mahalle gelir. Böylesi ilim meclislerinde daha evvel bulunmadığından usûl ve erkân bilmemektedir; gelir başköşeye, Vehbî Efendi’nin hemen yanı başına oturur.
Vehbî Efendi, bu yeni misafire merhaba eder, gönlünü alır ve sözüne kaldığı yerden devam eder. Bu konuşmalar, iltifatlar ve aktarılan bilgiler çerçinin aşina olduğu haller değildir, şaşkındır. Bu şaşkınlık mest halini daha da ziyadeleştirir, aşka gelir ve ikide bir “Allah adamı, ben sana kurbanım!” tarzında naralar atar. Sohbetin mehâbeti bu naralarla kaybolur.
Oradakilerden bazıları söylenirler, nereden geldi bu adam derler, hor görürler. Fakat Vehbî Efendi de sözüne sohbetine devam eder.
Çerçinin naraları, huzurda bulunanların söylenmesi artınca sohbet de kesilmek zorunda kalır. Mecliste derin bir sessizlik olur. Neden sonra işin farkına varan çerçi kalkar, şöyle bir etrafa bakınır ve meclisi terk eder.
Beklenmeyen misafir dışarı çıkınca hâzirûn söylenmeye, öfkelerini dile getirmeye başlar. Bunun üzerine Vehbî Efendi şunu söyler:
“Bre âdemler, nedir bu haliniz!
Niçin horlarsınız zavallıyı?
O içtiği meyle sarhoş olmuş, ne yapacağını bilmez.
Eğer bütün haramlar mey gibi sarhoş etseydi, acaba burada kaç kişi ayık kalacaktı?”
Oracıkta şu beyti okur:
Mey gibi her bir harâmın sekri olsaydı eğer
Ol zaman ma’lum olurdu mest kim hûşyâr kim
Alvarlı Muhammed Lutfî Divânı - Seçmeler
Halis EŞREF diğer yazıları
- 09 Aralık 2023 Mucit Bir Kadiri Şeyhi: Ahmed Süreyya Emin (k.s)
- 01 Aralık 2021 Der İsen Mürşid-i Kâmil Bulunmaz Bu Asırlarda…
- 07 Şubat 2021 Gölgesi Geniş Bir Muallim: Hoca Neşet
- 26 Nisan 2020 Kalplere Ok Gibi Tesir Eden Şiir Hangisidir?
- 28 Eylul 2019 Masal Sadece Masal mıdır?
- 20 Aralık 2018 Manevî Yükseliş Kudüs’ten Başlar*
- 29 Ekim 2017 Muhabbet Yükünün Kervanı: Surre Alayı
- 23 Şubat 2017 Hanyalı Nûri Dîvanı’nda Hz.Peygamber (s.a.v)
- 09 Mart 2016 Hanyalı Nuri Osman Divanı’nda Şeriat, Tarîkat, Hakîkat, Ma‘rifet
- 31 Ekim 2015 Girit’teki Kadirî Tekkeleri
- 30 Temmuz 2015 Kâdirîliği, Anadolu’ya Taşıyan Velî Eşrefoğlu Rûmî (k.s)
- 27 Şubat 2015 Bayezid-i Bistâmî Hazretleri Kimdir? (777-848)
- 06 Kasım 2014 Korkma!
- 03 Haziran 2014 Kutadgu Bilig ve Bilgelik Kavramı
- 16 Şubat 2013 Tarihimizden…
- 03 Kasım 2012 Yâ Nureddin Zengi
- 11 Ağustos 2012 Osmanlının Erdemli İnsanları
- 11 Mart 2012 Çanakkale Savaşlarından
- 29 Aralık 2011 Ana, Biz Dilenci Değiliz; Senin Oğullarınız!
- 28 Haziran 2011 Senin İstifa Ettirdiğini Biz de İstifa Ettirdik!