Der İsen Mürşid-i Kâmil Bulunmaz Bu Asırlarda…
Kuddûsi Baba’nın yanında tasavvufî eğitimini tamamlayan Hamdî Efendi, 1846 senesinde otuz yaşındayken kendisinden hilâfet aldı. Bu durumu şiir diliyle şöyle anlattı...
Anadolu; erenler, ârifler diyarıdır. Bu ârif zâtlardan birisi de 19.yüzyılda yaşamış Kâdirî şeyhlerinden Hamdî Efendi’dir. Kaynaklarda hakkında pek fazla bilgi bulunmayan Hamdî Efendi 18 Eylül 1816 Çarşamba günü Nevşehir’de doğdu. Dört yaşındayken anne ve babası vefât etti. On yaşındayken İstanbul’a gelen Hamdî Efendi burada çok sıkıntılı günler yaşadı. On iki yaşına geldiğinde gördüğü bir rüya üzerine, meşhur Kâdirî Şeyhi Ahmed Kuddûsî Baba’nın yanına gitti ve Kâdirî tarikatına intisap etti. Uzunca bir süre ona hizmet etti. Kuddûsi Baba’nın yanında tasavvufî eğitimini tamamlayan Hamdî Efendi, 1846 senesinde otuz yaşındayken kendisinden hilâfet aldı. Bu durumu şiir diliyle şöyle anlattı:
Sene bin iki yüz altmış birinci sâlde bu Hamdî
Hilâfet aldı Kuddûsî Babadan hûb-dîvân oldı
Vekâlet virdi Kuddûsî Baba bir nerdibân oldı
Hamdî Efendi başka bir şiirinde dünyada Kuddûsî Baba’nın yanında olduğunu ve ona can-ı gönülden bağlı olduğunu ama tarikatın pîri Abdülkâdir Geylânî Hazretleri’nin esas yol gösterici konumunda bulunduğunu şöyle ifade eder:
Âlem-i suğrada Kuddûsî Babadır mürşidim
Âlem-i kübrâda Abdülkâdir serdârımız
Şiirlerini hâvi Divanını 1877 yılında bitirdiği ve altmış üç yaşında hayatta olduğu anlaşılan Hamdî Efendi’nin vefât tarihi bilinmemektedir.
Hamdî Efendi bir şiirinde Kâdirî müridlerinin yapmaları gerekenleri nasihat verir bir üslupla ve anlaşılır bir dil kullanmaya çalışarak anlatmıştır. Ayrıca şiir, her devrin tarikat zamanı olduğundan söz etmesi bakımından ayrıca dikkat çekicidir. Söz konusu şiir ve düz yazıya çevrilmiş hâli şu şekildedir:
Şerî’atden ṭarîḳatden ḥaḳîḳatden olam âgâh
Diyen kimse beri ṭut ṣaġ ḳulaġın bulasın dergâh
(Şeriattan, tarikattan, hakikattan haberdar olmak isteyen kişi! Yaklaştır sağ kulağını (Beni dinle!) ve bir dergâha git!)
Ṣalâtı ṣavmı terk itme ḫilâf sözden ḫazer eyle
Ḫarâmı aġzıña ḳoyma ᶜamel iḫlâṣ idüb ey şâh
(Namazı ve orucu terk etme. Yalan söz söylemekten uzak dur. İhlas ile amel edeyim dersen ağzına haram loma koyma. Yediğine içtiğine dikkat et.)
Ṣalâḥiyyetde ḳâmil er bulunduñ ẓâhirâ ṣûfi
Ṭarîḳatden şerîᶜatden alındı ġayrı yoḳ billâh
(Gerçek bir insan-ı kâmil kişi buldun diye ey Sufî, tarikatın ve şeriatın kaîdelerini yerine getirmeyeceksin sanma!)
Şerîᶜatsiz ṭarîḳatden murâd ḥâṣıl olur ṣanma
Yaḳarsın dîn-i dünyâñı gidersin añsızın nâgâh
(Şeriatı bilmeden tarikatta hedefime ulaşırım sanma! Din-i dünyanı yakarsın. Bu şekilde birden vefât edersen halin ne olur sonra!)
Şerîᶜatle ᶜamel idüb ṭarîḳa mürşid-i ḳâmil
Gerekdir ḫâliṣ-i muḫliṣ Ḫüdâya ᶜazm iden hem-râh
(Tarikatta mürşid-i kâmil olan kişi şeriatla amel etmelidir. Bize Allah’a hâlis niyetle ibadet etmeye çalışan yoldaşlar gereklidir.)
Ṭarîḳ-i şâh-ı ᶜAbdülḳâdire mensûb olam derseñ
Uṣûli günde yüz kerre di istiġfârı it eyvah
(Şâh Abdülkâdir’in tarikatına mensup olacağım dersen, bunun usûlü günde yüz kere tövbe-istiğfar etmelidir.)
Nedâmetle selâmet buldı fâcir ḫâliṣ oldılar
Ḫüdâ ᶜindinde maḳbûl günde istiġfâr iden gümrâh
(Günah işleyenler yaptıklarından pişman olup selamete erdiler, samimi bir kul oldular. Yoldan çıkmış da olsalar tövbe edenlerin pişmanlığı Allah katında makbuldür.)
Daḫi on kerre ᶜışḳile ṣalâvât-ı şerîf oḳu
Ḫulûṣ ile o şâhlar şânına itme ḥazer ẕerrâh
(Hâlis bir niyetle o şahlar şâhı, ebedî önderimiz Hz.Muhammed’e (S.A.V) bundan sonra günde on kere salavat getir. Bunu yapmayı sakın unutma!)
‘Adedsiz bî-ḥesâb tevḥîd-i yezdâne çalış ṭurma
Gice gündiz hemân ẕikriñ ü fiḳriñ ola bir Allah
(Sayısız ve hesapsız Allah’ın bir ve tek olduğunu anlatmaya çalış, durma! Gece ve gündüz her zaman düşüncen, zikrin Allah olsun.)
Ḥelâlinden yi iç otur ḳaḳub oyna bu ᶜâlemde
Ġam-ı endûhı mâl itme bu ḳahr evindesin seyyâh
(Yediklerin, içtiklerin helâlinden olsun. Davranışların, oturup kalkman hep Müslümanca olsun! Bu gelip geçici ve gamlarla dolu olan dünyada, dünya işlerini kendine dert edinme!)
Ḫüdâ ḫalḳ eylemiş bir çille ḫâne mü’minân içün
Yerile gök arasında çeker yüz biñ meşaḳḳat âh
(Allah bu dünyayı müminler için bir çilehâne olarak yaratmıştır. Müminler yer ile gök arasında yüz bin meşakkat, sıkıntı çekerler.)
Şerîk olma cihânıñ fitnesine ḳaç kenâr ol sen
Ṣarıl bir ṣanᶜata yâ vaḥdete ey ᶜâḳil-i âgâh
(Cihânın fitnesine ortak olma! Böyle yerlerden, ortamlardan kaç, uzak dur! Bir sanat öğren, onunla meşgul ol ya da ibadetle meşgul ol, ey akıllı ve uyanık kişi!)
Göñülde Ḥaḳ muḥabbeti dilinde ẕikr-i Ḥaḳḳ dâ’im
Eliñde usta ṣanᶜatı buluna bir vesîle-gâh
[Gönlünde Allah’ın muhabbeti, dilinde O’nun zikri olsun her dâim! Elinde de sana Hakk’ı hatırlatacak, geçimini temin edecek bir sanat olsun! (Eskiler buna: “El kârda; gönül yarda.” derler ki bir yandan dünyaya müteallik geçimini temin için çalışırken bir yandan da kalpten Allah’ı zikret, manasındadır.)]
Riyâ girmez żâyiᶜ ehlidir ẓan eylesün insân
Şeyâṭîn nûr-ı tevḥîdle yanar gelmez sana vallah
(Bu yaptıkların boşa gider sanma! Böyle yaparsan, kalbin riyadan uzak olur ve şeytanlar tevhid nuruyla yanar. Senin yanına yaklaşamazlar.)
Der isen mürşid-i kâmil bulunmaz bu ᶜaṣırlarda
Ḳamusı kâmil ammâ sendedir noḳsân idersin vâh
(Zamanımızda bir mürşid-i kâmil bulunmaz sanma! Ara ve bul! Kâmil insan mutlaka vardır. Ama sen “Bu asırda kâmil insan yoktur. Zaman tarikat zamanı değildir.” diyorsan o zaman eksiklik, noksanlık sendedir. Sonra âh edip pişman olursun, ama iş işten geçer.)
Şerîᶜatle ᶜamel iden ṭarîḳatle ki ᶜazm iden
Ḥaḳîḳatden feyz yudan ḳalur mı boşda ey fellâh
(Şeriat hükümlerine göre amel eden ve tarikat, tasavvuf yolunda azimle ilerleyip nefsini ıslah etmeye çalışan, hakikatten feyz almaya çalışan kişi kurtuluşa ermez mi hiç!)
Sana iẕin tamâmet benden olsun bu uṣûl üzre
Ḫulûṣ it şübhe itme Ḥaḳḳ seninle bende ol âgâh
(Bu söylediklerim üzere sana benden bir izin olsun ki, ihlaslı olup Allah’ın varlığında ve birliğinden şüphe etmez, uyanık olup Hakk’ın emir ve yasaklarını uyma yolunda gayret sarf edersen, mutlaka kurtuluşa erenlerden olursun.)
İcâzet virdi sana oḳuyub dinleyene Ḥamdî
Di pîrim şâh-ı ᶜAbdülḳâdir oldı maḳṣadım Allah
(Şeyh Hamdî Efendi, bunu okuyup dinleyene Kâdirî yolu üzere icâzet verdi. Yeter ki sen, “Şâh Abdülkâdir Geylânî, pirimdir; maksadım Allah’ın rızasını kazanmaktır.” de!)
Kaynaklar:
- Nazire Erbay, Dîvân-ı Hamdî/Pendiyye-i Hamdiyye İnceleme-Metin, Fenomen Yayıncılık, Erzurum, 2015.
Halis EŞREF diğer yazıları
- 09 Aralık 2023 Mucit Bir Kadiri Şeyhi: Ahmed Süreyya Emin (k.s)
- 07 Şubat 2021 Gölgesi Geniş Bir Muallim: Hoca Neşet
- 26 Nisan 2020 Kalplere Ok Gibi Tesir Eden Şiir Hangisidir?
- 28 Eylul 2019 Masal Sadece Masal mıdır?
- 20 Aralık 2018 Manevî Yükseliş Kudüs’ten Başlar*
- 09 Mart 2018 Mest kim Huşyâr kim
- 29 Ekim 2017 Muhabbet Yükünün Kervanı: Surre Alayı
- 23 Şubat 2017 Hanyalı Nûri Dîvanı’nda Hz.Peygamber (s.a.v)
- 09 Mart 2016 Hanyalı Nuri Osman Divanı’nda Şeriat, Tarîkat, Hakîkat, Ma‘rifet
- 31 Ekim 2015 Girit’teki Kadirî Tekkeleri
- 30 Temmuz 2015 Kâdirîliği, Anadolu’ya Taşıyan Velî Eşrefoğlu Rûmî (k.s)
- 27 Şubat 2015 Bayezid-i Bistâmî Hazretleri Kimdir? (777-848)
- 06 Kasım 2014 Korkma!
- 03 Haziran 2014 Kutadgu Bilig ve Bilgelik Kavramı
- 16 Şubat 2013 Tarihimizden…
- 03 Kasım 2012 Yâ Nureddin Zengi
- 11 Ağustos 2012 Osmanlının Erdemli İnsanları
- 11 Mart 2012 Çanakkale Savaşlarından
- 29 Aralık 2011 Ana, Biz Dilenci Değiliz; Senin Oğullarınız!
- 28 Haziran 2011 Senin İstifa Ettirdiğini Biz de İstifa Ettirdik!