Kalplere Ok Gibi Tesir Eden Şiir Hangisidir?
Hâl ehline yine hâl ehlinin şiirleri zevk verir. Zâhir ehlinin sözlerini hâl ehli olanlar delil olarak kabul etmezler
Ah Kuddûsî Efendi! Mürşid-i âgâh idi
Tâir-i kudsî gibi Firdevs'i kıldı âşiyân
Osmanlı devrinde, Anadolu’da ve şu an maddî olarak elimizden çıkmış olmasına karşın gönlümüzden hiçbir vakit ırak olmayan topraklarda, birçok mutasavvıf şâir yetişmiştir. Meseleye bugün üzerinde yaşadığımız Anadolu coğrafyası ekseninden bakarsak, anayurtları olan Türkistan bölgesinden Anadolu’ya göç eden sûfî zümreler, Yesevî tasavvuf geleneğini Anadolu topraklarına taşımışlar, İslâm’ın düşünce yapısını, âdab ve erkânını bu topraklarda uygulayarak her biri bulundukları yerlerde birer çekim merkezi konumuna gelmişler, mahzun gönülleri abâd eylemişlerdir. 13. yüzyıldan itibâren ferdî veya topluluklar hâlinde Anadolu’ya göç eden gönül erlerinin bu durumu, Hacı Bektâş-ı Velî’nin “Vilâyetnâme”sinde, Türkistan’dan Anadolu’ya atılan bir “aşk kütüğü” metaforuyla anlatılagelmiştir. Bu anlatıya göre, Türkistan’da mûkim dervişler, batıya yani Rum illerine doğru hicret eden kardeşlerinin önlerine kandil olması için ve Rum diyârına er gönderdikleri erenlere mâlum olsun diye, meydanda yanan ateşten bir odun alarak Rum ülkesine doğru fırlatmışlardır. Rivâyete göre, adına “Eğsi” de denilen bu bir ucu yanmış kütük bir dut dalıdır. Fırlatılan bu eğsiyi Konya’da Hak Ahmed Sultan tutmuş ve Hacı Bektaş Tekkesi’ne dikmiştir. Bu “aşk kütüğü” metaforu, başka menâkıbnâmelerde de geçmektedir. Bunlardaki kurguya göre ise, Türkistanlı Zeynüddin Hafî, müridi Abdurrahman Rûmî’yi Anadolu’ya gönderirken “Bir aşk kütüğü yaktık, Rûm üzerine attık.”demiştir.(Cengiz Gündoğdu, “Türkistan’dan Anadolu’ya Taşınan Hikmet Süreği: Yolcu, Yol ve Yurt Hikâyesi”, Dîvân-ı Hikmet Sohbetleri, ed. Zülfikâr Güngör, Ankara: Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, 2018,ss.225-241.) Türkistan’dan sefer eyleyip Anadolu’ya doğru eğsi güzergâhını takip eden gönül erleri Hacı Bektâş-ı Velî (k.s)’nin:
Ayağa kalkacaksan hizmet amacıyla kalk,
Eğer konuşacaksan, hikmet ile konuş
Ve oturacağın zaman sevgi ile otur.
düsturuyla hareket etmişler, kendileri gurbet içre garib kalıp kardeş kadri bilmişler, nerede gönlü kırık birini görseler ona merhem olmuşlar, kâfir de olsa yaratılanı yaratandan ötürü sevmişler, yüzyıllar boyu unutulmayacak sembol isimler olmuşlardır.
Bu sembol isimlerden birisi de 18.yüzyılda Anadolu’da yaşamış Kâdirî şeyhlerinden Kuddûsî Baba’dır. Hayatı hakkında elimizde fazlaca kaynak bulunmayan Kuddûsî Baba’nın ismi Ahmet’tir. Kâdirî yolunun büyüklerinden olan Kuddûsî Baba (k.s), “Maraşîzâde” lakâbıyla da bilinir. Kendisine bu lakâbın verilme sebebi, babasının Maraş’tan Niğde’nin Bor ilçesine göç etmiş olmasıdır. Kuddûsî Baba (k.s) ise 1769 yılında Bor’da dünyayı teşrif etmiş, 1849 Nisan ayında, Bor'daki evinde vefat ederek darü'l-bekâya irtihal eylemiştir. Cenazesi Bor'da, Niğde yolu ile eski Ankara yolunun kesiştiği kavşakta yer alan Sarı Saltık türbesinin yakınındaki Eski Mezar'a defnedilmiştir. Kuddûsî Baba (k.s)’nın hayatı konumuz dışında olduğu için ayrıntıya girmiyoruz.
Bu yazımızda elimizden geldiğince anlatmaya çalışacağımız asıl konumuz, dîvan sahibi, mutasavvıf bir şâir olan Kuddûsî Baba’nın bir manzûmesinde yer alan, tasavvuf şiirine dâir dikkat çekici ifadeleridir. Kuddûsî Baba (k.s), söz konusu şiirinde “ehl-i hâl - ehl-i zâhir” kavramlarını merkeze alarak tasavvufî nitelikli bir şiirin nasıl olmasını gerektiğini anlatır. Bu tür şiirlerde, şiirden başka şeyler görememenin insanı yanıltacağını, şahsiyetleriyle şiirden öteye geçen sûfî şâirlerin şiirlerini de kendileriyle beraber geçirmeleri gerektiğinin işaretlerini, söz konusu mısralarda görmek mümkündür. (Sezai Karakoç, Makamda, Diriliş Yayınları, İstanbul, 2015, s.66.)
Kuddûsî Baba’ya göre bazı şiirler dinleyeni, okuyanı ağlatmaz, mest etmez. Tatsız, zevksiz olduğu için susuz gönülleri suya doyurmaz:
Şol şi’r kim sâmi’i giryân u sekrân eylemez
Yok halâvet anda hîç atşânı reyyân eylemez
Hâl ehline yine hâl ehlinin şiirleri zevk verir. Zâhir ehlinin sözlerini hâl ehli olanlar delil olarak kabul etmezler:
Ehl-i hâle ehl-i hâl şi’ri verir zevk u safâ
Ehl-i zâhir sözünü hâl ehli burhân eylemez
Şâirlerin kalpleri Hakk’ın (c.c) hazineleridir. Ama Hakk Tealâ ancak hâl ehli olanların kalplerine feyz ve ilham verir. Dolayısıyla onların şiirleri de okuyanları, dinleyenleri adetâ irşâd eder. Taklitçilerin şiirleri âşıkları asla hayrân eylemez. Sunullah Gaybî’nin dediği gibi taklit ile doyanlar hakikatte açtır:
Şâirânın kalbleri Hakk’ın hazâini imiş
Hem mukallid sözleri uşşâkı hayrân eylemez
Ehl-i hâlin kalbine ilham eder şi’ri Hudâ
Ehl-i zâhir sözleri irşâd-ı ihvân eylemez
Hâl ehlinin sözleri gâfilleri ikâz eder. Kendine getirir. Zâhir ehlinin sözleri ise okuyanları aşka getirmez, onları etkilemez:
Ehl-i hâlin sözleri ikâz eder gâfilleri
Ehl-i zâhir şi’ri ışk u cezbe ityân eylemez
Hâl ehlinin sözleri hep Hakk’ı anlattığı için haktır ve dinleyenleri, okuyanları şevke getirir. Fakat zâhir ehlinin sözleri insanları din yolunda teşvik edici mâhiyette değildir:
Ehl-i hâlin sözleri haktır ki Hak’tan söyler ol
Ehl-i zâhir sözleri teşvîk-i yârân eylemez
Hiç kuşkusuz fasîh, vezinli, belâgatli, ince ifadelerle dolu birçok şiir vardır fakat bunları okuyanlar, dinleyenler bunlardan irfân kesbedemezler:
Var nice şi’r-i fasîh mevzûn belâgatli rakîk
Okuyanlar dinleyenler kesb-i irfân eylemez
İlim sahibi, kemal ehli kişiler, sahip oldukları bilginin gücüyle nice şiirler söylerler fakat maalesef bunlar, âşıkların bağırlarını aşk ile yakıp kebâp eylemez:
Kuvvet-i ilm ile söyler şi’ri çok ehl-i kemâl
Âşıkın bağrın yakıp ışk ile büryân eylemez
Âşıklara zevk veren, güzel bir hâl veren şiir, gösterişten, yapmacıktan uzak, samimi bir şekilde söylenen şiirdir. Yoksa külfet ile söylenen şiir âşıklara şifa olmaz. Onların susuz gönüllerini suya doyurmaz:
Bî-tekellüf söylenen söz âşıka hâlet verür
Külfet ile söylenen işfâ-i atşân eylemez
Hâl ehlinin şiirleri kalplere ok misâli saplanır. Zâhir ehlinin şiirleri ise kalpte dostu misâfir edemez:
Ehl-i hâl şi’ri kulûba ok gibi te’sir eder
Ehl-i zâhir şi’ri kalbde dostu mihmân eylemez
Gerçi birçok şiirin söyleyiş güzelliği vardır ama lezzeti yoktur. Bu sebeple insanı şaşırtıp aklını başından alarak onu perişan bir vaziyete çeviremez:
Gerçi var hüsn-i fesâhat yok velâkin lezzeti
Âkili medhûş edip aklın perîşân eylemez
Sonuç olarak söylersek, hâl ehli olmadan söylenen sözler, dünyaya dalmış, Hakk’ın sevgisinden başka süslerle güyâ süslenmiş gönüllerimizi perîşân edemez. Silkeleyip kendine getiremez:
Hâl ile söylenmeyen söz şi’ri Kuddûsî gibi
Mâsivâ hubbuyla âbâd gönlü vîrân eylemez
Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız beyitlerin sahibi Kuddûsî Baba (k.s)’ya göre, kalplere tesir eden şiirler söylemek için öncelikle hâl ehli olmak lâzımdır. İnsan yaşamadığı, tecrübe etmediği hâlleri şiirlerinde anlatmamalıdır. Anlatsa bile zaten okuyana veya dinleyene etki etmez. O şiir, kelime istifinden öteye geçemez. Dimağlarda bir tat bırakmaz. Asıl olan “kâl” değil “hâl”dir. Bunun için de bir yola girmek, nefsi ıslah etmeye çalışmak gerekir. Ahmed Yesevî (k.s) Hazretleri’nin dediği gibi:
Yola giren menzillerden geçer dostlar
Yola giren sonunda murad bulur dostlar
Halis EŞREF diğer yazıları
- 09 Aralık 2023 Mucit Bir Kadiri Şeyhi: Ahmed Süreyya Emin (k.s)
- 01 Aralık 2021 Der İsen Mürşid-i Kâmil Bulunmaz Bu Asırlarda…
- 07 Şubat 2021 Gölgesi Geniş Bir Muallim: Hoca Neşet
- 28 Eylul 2019 Masal Sadece Masal mıdır?
- 20 Aralık 2018 Manevî Yükseliş Kudüs’ten Başlar*
- 09 Mart 2018 Mest kim Huşyâr kim
- 29 Ekim 2017 Muhabbet Yükünün Kervanı: Surre Alayı
- 23 Şubat 2017 Hanyalı Nûri Dîvanı’nda Hz.Peygamber (s.a.v)
- 09 Mart 2016 Hanyalı Nuri Osman Divanı’nda Şeriat, Tarîkat, Hakîkat, Ma‘rifet
- 31 Ekim 2015 Girit’teki Kadirî Tekkeleri
- 30 Temmuz 2015 Kâdirîliği, Anadolu’ya Taşıyan Velî Eşrefoğlu Rûmî (k.s)
- 27 Şubat 2015 Bayezid-i Bistâmî Hazretleri Kimdir? (777-848)
- 06 Kasım 2014 Korkma!
- 03 Haziran 2014 Kutadgu Bilig ve Bilgelik Kavramı
- 16 Şubat 2013 Tarihimizden…
- 03 Kasım 2012 Yâ Nureddin Zengi
- 11 Ağustos 2012 Osmanlının Erdemli İnsanları
- 11 Mart 2012 Çanakkale Savaşlarından
- 29 Aralık 2011 Ana, Biz Dilenci Değiliz; Senin Oğullarınız!
- 28 Haziran 2011 Senin İstifa Ettirdiğini Biz de İstifa Ettirdik!