Vefâlı Olmak

Allah’a verdiği sözü tutanlar...

  “Kim de Allah ile olan ahdine vefâ gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih, 48/10)

İçinde yaşadığımız zaman dilimi itibariyle en yavan olduğumuz ve en çok eksikliğini hissettiğimiz insanî erdem olan ve insan olma onuruna en çok yakışan vefâ, neredeyse toplumu sessizce terk edip gitti…

Artık nâdir bulunan bir kır çiçeği gibi tesadüflerin karşımıza çıkaracağı esrarlı bir güzelliğe ve bir peri kızı gibi, bir görünüp bir kaybolan güzele dönüştü.

Bırakınız vefâlı bir Âdemoğlunu, eğer varsa türbesini bile ziyaret etmek ve başında türbedar olmayı bile fazilet sayabileceğimiz bir “Zümrüdü Ankâ” gibi görünmez oldu.

Nerede o “sözünün eri olmak” nitelemeleriyle anılan erler, erenler…

Sözü senet değerinde olan yiğitler…

Erdiği nimetin değerini bilenler…

Kadir kıymet bilen mertler…

Allah’a verdiği sözü tutanlar…

İnsanlara verdiği sözün sorumluluğunu taşıyan ve bunun bilincinde olanlar…

Gerçek vefâ, Allah’a verdiği erdemli olma sözünü hatırlayıp ne pahasına olursa olsun onu yerine getirmektir. Varlık âleminin anlamı da galiba bu olsa gerekir. Misyon da, vizyon da, aksiyon da bu iki hecenin muhtevasında mündemiçtir/toplanmıştır. Her şey bu sihirli kelimede saklı, vefâ…

Dostlara vefâ, dostların dostlarına vefâ, düşmana vefâ, insana vefâ, iyimser bir bakışla iyilik gördüğün ve görmediğin herkese ve her şeye karşı vefâ…

Hz. Peygamber’i (s.a.s), çok sevdiği eşi Hatice validemizin vefâtından sonra da arkadaşlarının ziyaretine gitmeye ve onlara hediyeler götürmeye sevk eden his ve heyecan, eşine ve onun arkadaşlarına olan vefâsı değil miydi?

Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’i zaman zaman Hz. Peygamber’in sütannesi ve diğer dostlarının ziyaretine sevk eden duygu, onların Hz. Peygamber’e olan sevgisi ve vefâsı değildi de neydi? Bu sebeple kendilerini Hz. Peygamber’e hep yakın hissettiler. Zaman onların aralarına bir engel olarak giremedi. Hislerde ve düşüncede zamanı durdurdular. Mekânı dürdüler. Bu sebeple ıraklar yakın oldu. Hep beraber, her zamanki zindelikle yaşadılar.

Vefâ duygusu, sorumluluk hissini büyütüp besleyen bir erdemdir. Sevdiklerinizi hatırlamak, onlara karşı sorumluluğunuzu hissetmek, onları özlemek, iyiliklerini istemek için yanlarında ve yakınlarında olmanız gerekmez. Vefâlı olmanız yeter. Siz uzaklarda olsanız da vefâ duygusunun yanınızda, yakınınızda olması yeter. O, uzakları yakın eder. Sizi iyiliklere, iyilikleri size taşır.

İnsanî erdemlerin âbidevî ölçekte örneğini temsil eden Hz. Peygamber’e, vefâlı olmakla ilgili Kur’an-ı Kerim’de;

* Seninle beraber mücadeleye devam etmek için söz verenler, Allah’a söz verdiklerinin bilincinde olarak bu söze sadakatle ahdine vefâ gösterirlerse büyük bir mükâfata ereceklerinin duyurulması,

* Allah’ın nimetlerini minnetle, şükranla ve vefâlı bir üslupla anması,

* Allah’a karşı vefâlı olup, verilen sözlerin yerine getirilmesi,

* Sabırla nübüvvet görevine devam etmesi ve Allah’ın kendisinden, onun da Allah’tan hoşnut olması için Allah’ı anıp tesbih etmesi,

* Allah’ın güzel iş yapanların ecrini zayi etmeyeceğini ifadeyle vefâ duygusunun kaynağı olması,

* Yeryüzünün hükümranlığını insana veren, çeşitli nimetlerle onu donatan ve her şeyin Rabbi olan Allah’tan başka Rab aramayacağını açıkça ifade etmesi,

* Allah’ın lütfuyla Peygamber olması, ne falcı ne de deli olmaması,

* Göz önünde bulundurulmak ve himaye edilmek ayrıcalığına erişmiş olması sebebiyle Allah’ı tesbih etmesi,

* İnsana bilmediklerini öğretip belleten Yüce Allah’ın kerem ve ihsanını unutmaması,

* Allah’ın kendisini unutmaması, ona darılmaması, yetim bulup barındırması, arındırması, fakir bulup zengin etmesi hatırına vefâen yetimlere ve zayıflara kol gerip koruması ve onları ezmemesi,

* Peygamberlere vefâlı davranıp onları hep hayırla yâd edip hatırlaması, onlar arasında özellikle Davud’u, İbrahim’i, İshak’ı, Yakub’u, Musa’yı, İsmail’i, İdris’i, Süleyman’ı, Eyyub’u, Zülkifl’i, Yunus’u, Zekeriyya’yı (aleyhimüsselâm)  ve Kitâb’ta zikredilmeye layık örnek kadın şahsiyet Hz. Meryem’i anması,

* Allah’ın rızasını dileyerek ondan bağışlanma dileyenleri himaye edip gözetmesi, onlardan gözünü ayırmayıp vefâlı davranması,

* Dünya ve âhiret hakkında lehimize olan davranışları düşünüp ona göre davranılması gereğine işaretle özellikle yetimleri yüz üste bırakmayıp onlara kardeşçe ve güzel muamele edilmesi emir ve tavsiye edilmektedir.


Prof. Dr. Ali AKYÜZ diğer yazıları