Doç. Dr. Abdulkadir MACİT

7 Ekim Aksa Tufanı Üzerine Kısa Kısa: Tarih, Filistin ve Gelecek Vizyonumuz

7 Ekim Aksa Tufanı Üzerine Kısa Kısa: Tarih, Filistin ve Gelecek Vizyonumuz

“İslam korkakların değil, cesur ve atılgan Müslümanların omuzlarında yükselecektir.”

Tarihin Nam Salan Bazı İsimleri:

Müslümanlar tarihte

Hendekte zeki Selman-ı Farisi,

Düşman kalelere mancınıkla atlayan ve kapıları açtıran cesur Bera b. Malik,

Gemiler yürüten idealist Fatih Sultan Mehmet Han,

Düşmanın hakkında hangi plan işleteceğini öngörerek onu işletmeyen ferasetli Barbaros Hayrettin Paşa ile nam salmışsa,

Duvarları aşan paramotorlu paraşütçü yiğit Gazzeli Hamas direnişçilerle de nam salacaktır.

 

***

 

Tarihi İlke:

Toplumlarda sıkıntı ve zorluk zamanlarında irrasyonel fikirler ve eylemler gelişir. Bunlar zor ve çılgın bir şey olarak görünür ama tarihsel sürece önemli etkide bulunur.

Avrupalıların gerek Haçlılar olarak milyonu aşan işgal girişimleri gerekse de okyanuslara açılarak coğrafi keşifler(!) ile Amerika ve Hint’e ulaşmaları. İkisi de onları Feodalizm ve Kilise tahakkümü ortamından bugünkü modern Avrupa olmaya taşıyacaktır (Bütün olumsuzluk ve yanlışlarına rağmen).

Moğolların sadece on binlerce insan ile Çin’e, Abbasi hilafeti altındaki geniş topraklarda bulunan Müslüman toplumlara ve Avrupalılara kafa tutmaları. Netice göçebelikten bütün bu yerlerde yerleşik Moğollara dayalı siyasal düzenlerin kurulması (Bütün vahşet ve yıkımlarına rağmen).

Müslümanların daha Hz. Ebubekir döneminde dönemin iki süper gücü olan Sasani ve Bizans’a meydan okumaları ve cephe açmaları. Netice Sasani’nin yıkılması Bizans’ın Anadolu’ya hapsedilmesidir.

Yine Müslümanların Endülüs’te Tarık b. Ziyad ile gemileri yakmaları ya da Fatih Sultan Mehmet ile gemileri karadan yürütmeleri. İkisi de zor ve çılgınlık üzerinedir ancak netice fetihtir.

7 Ekim Aksa Tufanı da benzer bir girişimdir. Ancak burada temel sorun Filistinlilerin zor ve çılgın gibi görünen ama esasında sıkıntının ve zorluğun aşılması için giriştikleri bu mücadelede yanlarında olunmamasıdır.

Unutmayalım ki İslam'ın yeniden yükselişi Aliya İzzetbegoviç'in ifadesinde gizlidir:

“İslam korkakların değil, cesur ve atılgan Müslümanların omuzlarında yükselecektir.”

 

***

 

3 ittihad 2 fetih, 3 bozum 2 işgal…

Kudüs tarih boyunca Müslümanların ittihad kurdukları dönemde huzurun, esenliğin ve bir arada yaşamanın adresi olmuştur. Müslümanların ittihadını kaybettikleri dönemde ise işgalin, gözyaşının ve bir toplumun diğerine tahakkümünün adresi olmuştur.

Kudüs’te birinci ittihad Hz. Ömer, ikincisi Selahaddin-i Eyyubi, üçüncüsü ise Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşmiştir.

Birinci ittihad Hz. Peygamberden itibaren Medine’den Mekke’ye, Taif’e, Yemen’e, Hayber’e ve diğer Arap şehirlerine doğru gerçekleştirilmiştir. Bu süreç Hz. Ömer döneminde Kudüs’ü de içine almıştır. Bu durum 640’lardan 1099’lara kadar böyle devam etmiştir.

İttihadın bozulduğu 10. asır itibariyle başlayan çok başlılık, mezhebi ayrılıklar ve Müslüman hanedan ve devletler arasındaki mücadeleler Avrupalı Hristiyan devletlerin bu dağınıklığı fırsata dönüştürmesini beraberinde getirmiş ve 11. asrın sonunda Haçlı Seferleri ile Kudüs ilk işgalini yaşamıştır.

İkinci ittihad Selçukluların ve özellikle Selahaddin-i Eyyubi’nin Müslüman toplumlardaki mezhebi ayrılık ve buna dayalı devletlere son vererek İslam beldelerini yeniden ittihada kavuşturması ve bu ittihadla giriştiği Haçlılara karşı savaş sonucunda Kudüs’ün bağımsızlığını yeniden sağlaması ile gerçekleşmiştir.

İttihadın yeniden bozulması İslam dünyasında özellikle Şii mezhebine dayalı kurulan Safeviler ile gerçekleşmiştir. Bu ayrılık devletlerin 16. asırdan 19. asra kadar Safevi-Osmanlı, Safevi-Babürlü, Safevi-Orta Asya Hanlıkları arasındaki mücadelelere sahne olmuş ve her kesim bundan olumsuz etkilenmiştir.

Bu hususta üçüncü ittihad özellikle Yavuz Sultan Selim’in Safevileri ortadan kaldırmaya çalışması ve Avrupalıların okyanuslarda cirit atarak Hicaz’a çıkartma yaptığı ve Endülüs üzerinden Akdeniz ve Kuzey Afrika’ya sızmaya çalıştığı bu dönemde Memlüklü toprakları ile Osmanlı toprağını birleştirmesi ile tesis edilmeye çalışılmıştır.

Bu ittihadın bozumu 19. yy. milliyetçilik hareketleri, 20. yy. ulus-devletler ve Müslüman toplumların yaşadığı ulus devletler arasında gerek mezhebi gerek milliyetçi gerekse de siyasi-iktisadi sebeplerle yeniden yaşanmıştır. Bu ittihad bozumu Kudüs’ün ikinci büyük işgalini beraberinde getirmiştir. Müslüman toplum bu bozum halinde devam ettiği için işgal derinleşerek sürmektedir.

 

***

 

Kudüs’ün Fethi İçin…

Kudüs’ün üçüncü fethi ancak Müslüman devletler arasında tesis edilecek bir ittihad ile mümkün olacaktır. Bu dördüncü ittihad tesis edilmediği müddetçe Kudüs işgali sona ermeyecektir. Bu ittihad Müslüman toplumlar arasında kurulacak BM, AB, NATO ve G8 tarzı birlikler ile mümkündür.

Kudüs’ün üçüncü fethi de bu birlik altında tüm Müslüman ülkelerin ordusundan gönderdiği askerlerin katılımı ile gerçekleştirilmelidir. Bu ordu tüm Müslüman ülkelerin içinde yer aldığı ve katkı verdiği bir ordu olarak Kudüs yürüyüşüne Hicaz’dan başlamalıdır. Bu sayede gerek mezhep gerek coğrafya gerekse de milliyet sebebiyle hiçbiri dışarıda kalmasın.

21. asır ittihad asrı olarak ilan edilmeli ve tüm adımlar onun için atılmalıdır.

 

***

 

Tarihsel Sorumluluğumuz:

Khanfar'in İlk Bahar adlı Siyer kitabında Hz. Peygamberin siyasi ve politik stratejisinden bahsederken yerel, bölgesel ve küresel olarak üç hedeften bahseder. Allah Rasulu mesajını küresele ulaştıracak bir hedef ile baştan beri mücadele etmiştir. Ama yerel dinamikleri dikkate alarak ve onları bu hedef doğrultusunda harekete geçirerek, bölgesele taşıyarak, bölgeselden de küresele nakletmiştir. Ufuk küreseldir ama onun vizyonuyla yereli, bölgeseli inşa etmiştir. Mekke'nin fethi yerelin, Yemen, Taif, Hayber fethi bölgeselin, Mute ve Tebuk küreselin adımlarıdır.

Bizim yerel, bölgesel ve küresel hedeflerimiz ve stratejilerimiz nedir?

Tüm adımları bu hedef ve stratejiler doğrultusunda atabiliyor muyuz?

Kudüs tarih boyunca Müslümanlar bölgesel güç olduğunda işgalden kurtulmuştur. Müslümanların kendi yerel çatışmalarına girdiklerinde ise işgale uğramıştır. Çünkü Kudüs tüm insanlar için stratejik önemi haiz. Son asır hem kendi içimizde hem de dışarıdan olan bütün güçleriyle yerele sıkıştırılma ve yerellerimiz arasında çatışmanın yaşandığı asırlar oldu, oluyor. Necmettin Erbakan’ın güçlü Türkiye, yeniden büyük Türkiye ve yeni bir dünya iddiası aslında Allah Rasulu’nun bahsettiğimiz vizyonunun kendi dönemindeki ifadesidir. Bölgesel güçler kurulmadığı müddetçe yaşadığımız işgalleri ve gerilimleri yaşamaya devam edeceğiz.

Buradan hareketle Kudüs meselesi olay patlak verdiğinde değil de gelecek 20-30-50 yılda nasıl bir yol haritası ile işgalden kurtarılır derdiyle planlanmalıdır. Bunun için de bölgesel işbirliklerinin artırıldığı, İsrail'in adım adım zayıflatıldığı ve yalnızlaştırıldığı bir zeminde yürütülmelidir. Ancak herhalükarda bu konularda cesur, atak, girişken, oyun kurucu yapımız güçlü ve öncü olmalıdır. Bizim stratejik adımlarımız ile düşmanlar tavır almak zorunda olmalı, onları biz seçeneklere zorlamalıyız.


Doç. Dr. Abdulkadir MACİT diğer yazıları