Arınan Aydınlanmıştır
Bu aşk düştü cânımıza Bahar eyledi kışımız
Yüzyılımızda en çok kullanılan kelimelerden biri de kirliliktir. Çünkü her şeyi berbat ettik.
Çevre kirliliği
Su kirliliği
Hava kirliliği
Deniz kirliliği
Ses kirliliği
Hatta tabela kirliliği…
Konu ile ilgili dernekler, vakıflar kuruluyor, hatta uluslararası üst düzey toplantılar yapılıyor, bildiriler yayınlanıyor. Fakat dünyadaki kirlenme gün geçtikçe ürkütücü boyutlara tırmanıyor. Niçin? Çünkü kirlenmenin gerçek sebeplerine inilmiyor, neticesiyle ilgili göz boyayıcı kararlar kamuoyuna sunuluyor. Sağır sultan da biliyor ki kirliliğin temelinde yatan şey, “ağır sanayi” adı verilen afettir. Dünyayı kanalizasyon çukuruna çeviren güç, silah fabrikalarının bacalarıyla beslenmektedir.
Cihanı çöp kutusu olarak kullananlar “tüketim ejderhası” haline getirilen insana, mal yetiştirmek için yirmi dört saat çalışan imalathanelerin sahipleridir. Dolayısıyla kirlilik konusuyla baş edebilmek için bu gidişin hesaba çekilmesi şarttır, bu yolun masaya yatırılması gerekir. Minderden kaçmakla bir yere varılamaz.
Sadede gelindiğinde karşımıza çıkacak olan gerçek ise yine insandır, insan gerçeğidir. Onun eğitimidir, onun temizlenmesi, arınması ve tabiatla uyum içinde yaşamasıdır.
“Her kim benliğini arındırırsa kesinlikle mutluluğa erişecektir. Onu karanlığa gömen ise hüsrandadır.” (Şems, 91/9-10)
Dinin hedefi, insanların ruhunu rahatsız edici, kirletici şeylerden temizleyerek onu hürriyetine kavuşturmaktır. İslam kültüründe sık sık kullanılan “nefis tezkiyesi” nefis terbiyesi anlamındadır. Tezkiye; temizlemek, arındırmak, arı-duru hale getirmek, düzeltmek, saflaştırmak demektir. Zekât kelimesi de aynı köktendir. Bunun için Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok defa tekrar edilen “zekât veriniz” emrini “arındırıcı yükümlülüklerinizi yerine getiriniz” şeklinde tercüme edenler de vardır.
Hikmet seven dost!
İnsanların ruhunu arındırmak, onu vahyin ışığıyla aydınlatmak, hikmetin derinlikleriyle tanıştırmak böylece onlara bilmediklerini öğretmek peygamberlerin temel görevleri arasındadır. (bk. Bakara, 2/129, 151)
Demek ki arınmanın yolu uyduruk çevre dernekleri kurmaktan değil, vahyi duymak, kitap okumak ve hikmeti tanımaktan geçiyor. Arınmanın yolu, insan öldürmek için silah üreten fabrikalardan değil, insanı yaşatmak için sevgi üreten gönüllerden geçmektedir.
Çağımız insanı, “arınma bahçesini” besleyen vahiy, kitap ve hikmet ırmaklarını kurutarak icat ettiği üç kanalla bu bahçeyi bataklığa dönüştürmüştür:
Materyalizmin serveti, tüketimin şehveti, tekelleşmenin şöhreti…
Biz bu hallere düşecek “adam” mıydık? Kâinatın en şerefli varlığı niçin bu derekeye düştü sorusuna bir başka “er” Alev Alatlı şöyle cevap veriyor:
“Önce içimizdeki Allah’ı öldürdük, sonra da O’nun eşref-i mahlûkatını…”
En büyük çıkmazımız şudur: Bu bataklığı kurutmak için ciddi adım atmıyoruz, atamıyoruz. Hatta bu bataklığın kurutulabileceğine inanamıyoruz. Ama her yerde SÖV (Sivrisinekleri Öldürme Vakfı) teşkilatları kuruyoruz.
Bu paradoks ve kafa karışıklığının (teşviş) reçetesini Eşrefoğlu Rûmî asırlar önce yazmış, İznik’ten bizlere göndermiş:
Bu aşk düştü cânımıza
Bahar eyledi kışımız
Kaygı bulutların sürdü
Komadı hiç teşvişimiz
İnsanlık bu bataklıkta SOS veriyor. Gırtlağımıza kadar geldi. Sadede gelmek gerekiyor. Sade, basit, tabiatla barışık bir hayata, gerçek hayata dönmemiz gerekiyor. İkiyüzlülüğe, çok yüzlülüğe, politikaya son vermek gerekiyor. Hiç kimse “markalı” elbise giymekle temiz olduğunu zannetmemelidir. Hiç kimse “kalbim temiz” safsatalarının ardına saklanmamalıdır. Hiç kimse uluslararası “sürdürülebilir” numaralara takılmamalıdır.
Arınmak için oruç tutmak gerekiyor
Bedenimizin şehvetlerini yenmek için
Arınmak için zekât vermek gerekiyor
Emeklerimizin servetini topluma sunmak için
Arınmak için namaz kılmak gerekiyor
Secdelerimizin hikmetini kavramak için
Arınmak için hacca gitmek gerekiyor
Beytullah’ın etrafında deli-divane olmak için…
“Kafası karışıklar için kılavuz” vardır. Fakat bu kılavuzu kullanabilmenin birinci şartı kafamızın karışık olduğunun farkına varmaktır. Gittiğimiz yolun doğru yol olmadığını bilmektir. Bize “doğru”, “çağdaş”, “olmazsa olmaz” diye reklamla benimsetilen güzergâhın tabii ve insanî olmadığını anlamaktır. Aksi halde gönül adamlarının davetiye ve reçetelerinin farkına varmamız mümkün olmayacaktır. “Karanlıklar üstüne karanlıklar” arınmayı zorlaştıracak, “Arınan kurtulmuştur” (A’lâ, 87/14) gerçeğine ulaşmak mümkün olmayacaktır. Çünkü gözümüz başka şeylere bakıyor, kulağımız başka şeyleri dinliyor. Bu iki kanalla gelen bilgiler ise kalbimizi karartıyor, gönlümüzü kirletiyor.
Tekrar deneyelim. Eşrefoğlu Rumî’nin beş yüz yıllık “Gel” davetiyesi bize hitap edecek mi?
Gel bu ‘ışkun şerbetinden bir kadeh nûş eylegil
Gel bu ‘ışkıla başunı tâ ebed hôş eylegil
Gel berû gel ‘ışk elinden tolu peymâne götür
Gel bu meclisde bugün sen cânı serhôş eylegil
Gel bu ‘âşıklar öninde yire sal nâmusu
Gel bu zuhdi ‘ışka degşür ‘aklı bî-hôş eylegil
Gel bu ‘ışk bâzârına gir yoğa sat hep varunı
Gel berü killî hevesden gönlüni boş eylegil
Gel be-küllî mâsivâdan yüz çevür yum gözüni
Gel bugün cân gözin aç dôst yüzine tuş eylegil
Gel bu ‘ışkla bugün katreni deryâya ilet
Gel berü deryâyıla deryâ olup cûş eylegil
Gel bu ‘ışk deryâsının dirmek dilersen dürlerin
Gel bu Eşrefoğlu Rûmî sözlerin gûş eylegil
Prof. Dr. Mustafa KARA diğer yazıları
- 25 Ekim 2016 İslâm Medeniyetinde Tekke
- 09 Mart 2016 Rabbi Erinî…
- 31 Ocak 2016 İmam Azam´ın Talebesi, Dâvûd et Tâî (k.s)
- 31 Ekim 2015 Bişr el-Hafî
- 27 Şubat 2015 İnsan Bir Derviştir
- 06 Kasım 2014 Fenâ fi’l-Mürşid, Fenâ fi’r-Rasûl, Fenâ Fillâh
- 03 Haziran 2014 Fukaralıktan Kurtulmak
- 08 Şubat 2014 Tarikatların Ortak Unsurları
- 17 Eylul 2013 Yörük Değirmenler
- 16 Şubat 2013 Mevlânâ’nın Sırrı
- 03 Kasım 2012 Gönül Kâbe’si
- 11 Ağustos 2012 Günaha Girme(k)
- 11 Mart 2012 Dengesini Kaybetti ve Düştü
- 29 Aralık 2011 Dünyevîleşmek Yahut Sekülerleşmek
- 05 Ekim 2011 Kur’ân’a Gönül Vermek
- 28 Haziran 2011 Gel Dosta Gidelim Gönül
- 15 Nisan 2011 Allah Haddi Aşanları Sevmez
- 26 Şubat 2011 Mevlîd-i Şerîf
- 25 Aralık 2010 Horasan Erenleri
- 25 Aralık 2010 Şehadet- Muhabbet Mektupları
- 12 Ekim 2010 Nasıl Bir İnsan?
- 08 Ağustos 2010 Nefs-i Mutmainne
- 08 Ağustos 2010 İnsan Bir Derviştir
- 22 Temmuz 2010 Allah’ı Anmak
- 04 Nisan 2010 Çağımız İnsanının Tasavvufa Duyduğu İhtiyaç