İmam Azam´ın Talebesi, Dâvûd et Tâî (k.s)
En tanınmış müridi olan Ma‘rûf-i Kerhî (k.s) mürşidini; “Tâî kadar dünyaya değer vermeyen birini görmedim” diyerek tanıtır.
İlk dönem sufi ve zahidlerinden olan Dâvûd et-Tâi´nin (k.s) doğum tarihi belli değildir.
Zehebi II. yüzyılın başlarında doğduğunu belirtir. Kûfe´de İmam-ı Azam´ın yanında uzun yıllar hadis ve fıkıh okudu. Onun gözde öğrencilerinden olan Dâvûd, ilimde ve fıkıhta yüksek bir seviyeye ulaştı; ayrıca etkili bir konuşma kabiliyeti vardı.
Muhtemelen çok konuşması yanında biraz da kırıcı davranıyordu. Nitekim sopasıyla birisine vurması üzerine hocası Ebû Hanife:
“Ebû Süleyman! Senin elin de, dilin de fazla uzadı!”diyerek onu azarlamak zorunda kaldı.
Bu ikazdan çok etkilenen Dâvûd et- Tâi öğrenciliğinin son bir yılı içinde hiç konuşmadı; ne soru sordu ne de sorulana cevap verdi. [Ebû Nuaym, VII, 336; Zehebi, VII, 423]
Dâvûd et-Tâi, “zamanının en fasih konuşanı ve Arapçayı en iyi bileni”, “fıkıhta ve re´yde imamların önde gelenlerinden biri” olduğu halde kaynaklarda farklı şekillerde gösterilen bazı sebeplerle kitaplarını Fırat nehrine atarak zühd ve ibadete çekildi. [bk. Ebû Nuaym, VII, 336; Kuşeyri, s.123]
Halktan ve dünyevi işlerden tamamen uzaklaşarak evine kapandı ve ancak namaz vakitlerinde cemaate katıldı. [Zehebî, VII, 423-424]
Mürşidinin Habîb er-Râî adında biri olduğu söylenir.
Tâbiînden birçok kişiyle görüştü. Tanıştığı kimseler arasında Fudayl b. Iyâz, Ca‘fer es-Sâdık ve İbrâhim b. Edhem gibi ünlü simalar da vardı.
İmam Ebû Yûsuf’un delâletiyle Hârûnü’r-Reşîd ile de tanıştı.
Ferîdüddin Attâr’ın naklettiğine göre Fudayl b. Iyâz onunla iki defa görüşme şerefine erdiği için iftihar ederdi. Bir çağdaşı onun büyüklüğünü anlatmak için;
“Eğer Dâvûd et-Tâî Asr-ı Saâdet’te yaşasaydı mutlaka Kur’ân onun zühd ve takvâsından bahsederdi”demiştir.
Dâvûd et-Tâî’nin tasavvufî hayatında az yemek, az konuşmak, az uyumak, Allah korkusu ve âhiret kaygısıyla ağlamak gibi tasavvufun kuruluş safhasının başlıca özelliklerini bulmak mümkündür. Nitekim Kuşeyrî onda hâkim olan halin hüzün olduğunu belirtmiştir.
Yirmi yıl boyunca evinin tavanına bile bakamayacak şekilde kendi iç dünyasıyla meşgul olduğu söylenir.
En tanınmış müridi olan Ma‘rûf-i Kerhî (k.s) mürşidini;
“Tâî kadar dünyaya değer vermeyen birini görmedim” diyerek tanıtır.
Birine iyi dilekte bulunurken, “Ölüm bayramın olsun” ifadesini kullanması ve ölümü zindandan kurtuluş olarak görmesi, o dönem zühd hayatının karakteristik özelliğini yansıtmaktadır.
Ölüm hakkındaki bu iyimser anlayış daha sonraki dönemlerde şeb-i arûsa dönüşmüştür.
Kabrinin ıssız bir yerde yapılmasını vasiyet eden ve böylece dünyadaki halvetinin orada da devam etmesini isteyen Dâvûd et-Tâî, ibadete büyük önem vermekle birlikte kişinin ibadetini kusursuz görmemesi ve ibadetlerine güvenmemesi gerektiğini söylerdi.
Ona göre cömertliği ve mürüvveti olmayanın ibadeti tam olmaz. Nitekim kendisi de tasavvufa yöneldikten sonra babasından kalan parayı dostlarıyla birlikte harcamıştır.
Dâvûd et-Tâî harabe haline gelmiş olan evinde Kur’an okurken vefat etti. Kaynaklarda, bir gece sabaha kadar okuduğu cehennemle ilgili bir âyetin ileri derecede tesirinde kalarak hastalandığı ve öldüğü rivayet edilir.
Vefatı hakkında 160 (776) ile 166 (782-83) yılları arasında değişik tarihler gösterilmiştir. Ma‘rûf-i Kerhî’nin mürşidi olması, Kerhî’nin de Serî es-Sakatî’yi (k.s) yetiştirmesi dolayısıyla tasavvuf ve tarikat tarihinde önemli yeri olan sûfîler arasında onu da saymak gerekir.
Prof. Dr. Mustafa KARA diğer yazıları
- 25 Ekim 2016 İslâm Medeniyetinde Tekke
- 09 Mart 2016 Rabbi Erinî…
- 31 Ekim 2015 Bişr el-Hafî
- 27 Şubat 2015 İnsan Bir Derviştir
- 06 Kasım 2014 Fenâ fi’l-Mürşid, Fenâ fi’r-Rasûl, Fenâ Fillâh
- 03 Haziran 2014 Fukaralıktan Kurtulmak
- 08 Şubat 2014 Tarikatların Ortak Unsurları
- 17 Eylul 2013 Yörük Değirmenler
- 24 Nisan 2019 Arınan Aydınlanmıştır
- 16 Şubat 2013 Mevlânâ’nın Sırrı
- 03 Kasım 2012 Gönül Kâbe’si
- 11 Ağustos 2012 Günaha Girme(k)
- 11 Mart 2012 Dengesini Kaybetti ve Düştü
- 29 Aralık 2011 Dünyevîleşmek Yahut Sekülerleşmek
- 05 Ekim 2011 Kur’ân’a Gönül Vermek
- 28 Haziran 2011 Gel Dosta Gidelim Gönül
- 15 Nisan 2011 Allah Haddi Aşanları Sevmez
- 26 Şubat 2011 Mevlîd-i Şerîf
- 25 Aralık 2010 Horasan Erenleri
- 25 Aralık 2010 Şehadet- Muhabbet Mektupları
- 12 Ekim 2010 Nasıl Bir İnsan?
- 08 Ağustos 2010 Nefs-i Mutmainne
- 08 Ağustos 2010 İnsan Bir Derviştir
- 22 Temmuz 2010 Allah’ı Anmak
- 04 Nisan 2010 Çağımız İnsanının Tasavvufa Duyduğu İhtiyaç