Fukaralıktan Kurtulmak
Fakr u fahri devletine erişen sultan olur
Fakir, fukara kelimeleri bize hep yoksul, muhtaç, perişan, dilenci kelimelerini çağrıştırmıştır. Gerçekten kelimenin bu anlamı da vardır. Fakat gönül mimarları bu kelime ile başka meseleleri gündeme getirmiş ve tartışmıştır.
Kelimenin sözlük anlamında var olan “muhtaç olma”dan hareket eden ahlak adamları konuyu efektif çerçeveden uzaklaştırarak etik alana çekmişlerdir.
Fakir demek Allah’a her an muhtaç olduğunu bilen, bu ihtiyacın farkında olan kimse demektir. Bu hal ile maddi olarak zengin olmak arasında bir tezat yoktur. Çünkü sûfîler mala-mülke mâlik olmaya değil, bu malların bize mâlik ve hâkim olmasına karşı çıkmışlardır. Onlara göre insan ne kadar zengin ise fakirliği de o derece olmalıdır. Çünkü fakirliğin, dervişliğin dört temel özelliği vardır.
1. Hakikate yönlendiren ilim
2. Kötülükten alıkoyan takva
3. Allah’a sevk eden yakîn
4. Allah’la dostluğu sağlayan zikir
Meşhur ifadede yer alan dört önemli unsurun da bir tanesi konumuzla ilgilidir.
Der tarik-i aczmendi lâzım-âmed çihar çiz
Acz-i mutlak, fakr-i mutlak, şevk-ı mutlak, şükr-i mutlak ey aziz!..
Tasavvuf literatüründe fakr konusu o kadar geniş bir şekilde tartışılmıştır ki bazı sufiler fakrı makamların sonuncusu olarak değerlendirmiş “tasavvuf fakr makamına ulaştıran bir vesile ve sonradan kazanılmış bir huydur” demişlerdir.
Zühd, verâ, şükür, îsâr terimleri gibi fakr terimi de madde ile mana, ruhla beden, Allah ile eşya arasındaki tercihimizle ilgilidir. Hangisinin esas alınacağı konusuyla alakalıdır. Çağımızın bütün eğitim, propaganda ve iletişim araçları, kazanmak daha çok kazanmak, tüketmek daha çok tüketmek kanserini yaygınlaştırdığı için fakr gibi birçok konunun, değil gündemde yer alması telaffuzu bile tebessümlere sebep olmaktadır. Çünkü insanlar insanca kazanıp, insanlarla dostça paylaşarak yaşama noktasından uzaklaşmış, gösteriş ve egoizmin pençesinden, açgözlülük ve pragmatizmin girdabında imrar-ı hayat etmektedirler. Toplum için –sözde- harcadığı para, rantıyla ilgilidir. Verdiği zekât şöhretiyle alakalıdır. Kurduğu vakıf holdingin prestijini yükseltmeyi hedeflemektedir. Bu insanları cömert olarak tavsif etmek mümkün müdür? Aslında gerçek fukaralık budur. Bu sefil hayattan kurtulmak gerekir. Bu gönül fukaralığını alt etmek gerekir. Bu cimrilik ve pintiliği yok etmek gerekir.
Güzel dost!
Dervişlerin döne döne söyledikleri şudur: Sonsuz güzellikler, sahilsiz zenginlikler gönül dünyamızdadır. Diğer zenginlikler geçicidir, yok olucudur, uçucudur. Sürekli olanı aramak bulmak gerekir. İnsanı tatmin eden budur, susuzluğunu giderecek pınar budur. Diğer “su” gibi görünen parıltılar seraptır, aldatıcıdır, susuzluğu giderici değil, arttırıcıdır. Hırsı yok edici değil, çoğaltıcıdır.
Bu gerçeği kendimize anlatmak ne kadar da güçleşti.
Âdem’in gönlü içinde bahr-i umman gizlidir
Daima susuz gezip ummanı bulmazsa ne güç
Şol fakir olup gezenlerde hazine dopdolu
Sa’y edip ol kenz-i bî-payânı bulmazsa ne güç
Fakr u fahri devletine erişen sultan olur
Fakr-ı tâmma erişip Sultanı bulmazsa ne güç
Mısrî
Bir sadâ bulmak lazım, insanı sadede döndürsün, bir ışık bulmak lazım, insana yolunu göstersin. Bir rehber bulmak lazım, insanın elinden tutsun. İnsan nereye gittiğini bilmiyor, sarhoş gibi ne dediğini bilmiyor. Üretim diyor, yaşadığı mekânı öldürüyor. Sanayi diyor, teneffüs ettiği havayı zehirliyor. Teknik gelişme diyor, silah üretmekten zevk alıyor. Silah demek insanı öldürmek demektir. Bunu bilmiyor, bilemiyor, idrak etmiyor, edemiyor…
Bu insanlığa fakr konusunu kim, nerede, nasıl anlatacak? Bu gidişin insanî olmadığını kim, nerede, nasıl söyleyecek? “Kanser” üreten organların sesi o kadar güçlü çıkıyor ki anlatanın sesi duyulmuyor, söyleyenin sadâsı işitilmiyor.
“Zühdün tabii neticesi fakrdır. Fakr ise sabrı gerektirir” diyen Ebû Nasr Serrâc bize meslektaşlarından ışık cümlelerde aktarıyor:
Nasr b. Hamamî: Fakr, kendinde varlık görmeyip her şeyi Allah’a irca etmektir. Bu tevhid menzillerinin ilkidir.
Sehl b. Abdullah: Fakir; istemeyen, verilirse reddetmeyen, biriktirip bekletmeyendir.
İbrahim Havvâs: Fakr; şikâyet etmemek, başa gelen sıkıntıların izlerini gizlemektir.
Ruveym: Fakr; var olanın yok sayılması, işlerin kendiniz için değil başkaları için yapılmasıdır.
Öyle görülüyor ki zihniyetimizi bu çerçeveye oturtmadığımız müddetçe hayatımız zehir olacak, maişetimiz dar boğazlardan çıkamayacak, 24 saatimiz para, faiz, enflasyon, döviz, kur, ihracat-ithalat takıntılarına heba olup gidecektir.
İşte Necip Fazıl’ın cümlesi:
“Zengin bir gün rahat edeceğim diye bir ömür boyu rahatsız olan kimsedir.”
İşte Ziya Paşa’nın beyti:
Olaydı olduğu hale rızası insanın
Bu rütbe olmaz idi çok belası insanın
Vah esefâ ve hayfâ!..
Prof. Dr. Mustafa KARA diğer yazıları
- 25 Ekim 2016 İslâm Medeniyetinde Tekke
- 09 Mart 2016 Rabbi Erinî…
- 31 Ocak 2016 İmam Azam´ın Talebesi, Dâvûd et Tâî (k.s)
- 31 Ekim 2015 Bişr el-Hafî
- 27 Şubat 2015 İnsan Bir Derviştir
- 06 Kasım 2014 Fenâ fi’l-Mürşid, Fenâ fi’r-Rasûl, Fenâ Fillâh
- 08 Şubat 2014 Tarikatların Ortak Unsurları
- 17 Eylul 2013 Yörük Değirmenler
- 24 Nisan 2019 Arınan Aydınlanmıştır
- 16 Şubat 2013 Mevlânâ’nın Sırrı
- 03 Kasım 2012 Gönül Kâbe’si
- 11 Ağustos 2012 Günaha Girme(k)
- 11 Mart 2012 Dengesini Kaybetti ve Düştü
- 29 Aralık 2011 Dünyevîleşmek Yahut Sekülerleşmek
- 05 Ekim 2011 Kur’ân’a Gönül Vermek
- 28 Haziran 2011 Gel Dosta Gidelim Gönül
- 15 Nisan 2011 Allah Haddi Aşanları Sevmez
- 26 Şubat 2011 Mevlîd-i Şerîf
- 25 Aralık 2010 Horasan Erenleri
- 25 Aralık 2010 Şehadet- Muhabbet Mektupları
- 12 Ekim 2010 Nasıl Bir İnsan?
- 08 Ağustos 2010 Nefs-i Mutmainne
- 08 Ağustos 2010 İnsan Bir Derviştir
- 22 Temmuz 2010 Allah’ı Anmak
- 04 Nisan 2010 Çağımız İnsanının Tasavvufa Duyduğu İhtiyaç