Gel Dosta Gidelim Gönül
Her mürşide dil verme kim, yolunu sarpa uğratır Mürşidi kâmil olanın gayet yolu âsân imiş
İnsanoğlu değerli olan her şeyin ve herkesin sahtesini yapmış ve piyasaya sunmuş olan bir varlıktır. Bu sahnenin en muhteşem oyucuları “sahte peygamberler”dir. İşin cilveli tarafı ise şudur: Peygamberlerin hitap ettiği “kalp” ile sahtekârlar için kullanılan “kalpazan” kelimeleri aynı kökten türemiştir.
Bu ikili durumdan dolayı “mürşid” kelimesiyle birlikte gerçek mürşid ve sahte mürşid terimleri gündeme gelmekte, sorular birbirini takip etmektedir.
Mürşid kimdir, gerçek mürşidin vasıfları nelerdir, yaşayan mürşid var mıdır, nerededir?
Tasavvuf kültürü ile ilgili bilgi veren eserlerin hepsinde doğrudan veya dolaylı olarak konuya temas edilir. Bu tespitlerin ışığında gerçek mürşidi tespit ve teşhis edebilmek için asgari olarak şu hususlara bakılması gerektiği söylenebilir:
1. Kendisini yetiştirenlere
2. Kendisine
3. Kendisinin yetiştirdiklerine
Birinci madde geleneği, ikinci madde yeteneği, üçüncü madde geleceği temsil etmektedir.
Tasavvufî hayat aynı zamanda tevhidî bir geleneği temsil etmektedir. İnsandan insana aktarılan bu geleneğin maddi görüntüsü silsilelerdir. Mürşid olacak kişi için sorulması gereken ilk soru şudur: Ehliyetli bir kişinin dizinin dibinde, rahle-i tedrisinde bulundu mu? Bulunmak yetmez, bu ehliyetli kimse tarafından ehliyeti tescil edildi mi?
İnsanın yetişmesi başka bir şeydir, insan yetiştirmesi daha başka bir şeydir. Değişik ifadeyle, insanların gönül dünyalarında var olan “imkânı” ortaya çıkarmak, geliştirmek ve güzelleştirmek farklı yetenekler isteyen bir alandır.
Nihayet bu zatın rehberliğinde yetişen insanların durumu, dünyaya, insana, eşyaya bakışları, birbirleriyle olan ilişkileri, hassasiyetleri ve hususiyetleri de önemli ipuçlarıdır.
Dostum Efendim!
Bu özelliklere sahip olan böyle bir insanı bulan kişi son olarak kendisine şu soruyu sormalıdır: Bu insanla ben bir arada olur, onun çevresinde bulunur, sohbetlerini dinler, dost halkasında yer alırsam dini hayatım artılar kazanır mı?
Karar vermeden önce Niyazî-i Mısrî uyarısını tekrarlıyor:
Her mürşide dil verme kim, yolunu sarpa uğratır
Mürşidi kâmil olanın gayet yolu âsân imiş
Mürşidi, kâmil olan ne elde edecektir?
Tasavvufî eğitim bir tecrübe aktarımıdır. Dolayısıyla müridin kanacağı ilk şey zamandır. Gönül dünyasına ufuk kazandıran pek çok konunun formül ve şifresini elde edecektir. Bilmediklerini öğrenecek, göremediklerinin, işitip de duyamadıklarının farkına varacaktır.
Mürşid bir anlamda Peygamberin yaptıklarını yapmaya çalışan kimsedir. “Nitekim size, mesajlarımı iletmesi, sizi arındırıp temizlemesi vahiy ve hikmeti bildirmesi, bilmediklerinizi öğretmesi için içinizden bir peygamber gönderdik.” (Bakara, 2/151) Bu âyetten hemen sonra zikir emrediliyor: “Öyleyse beni anın ki ben de sizi anayım…”
Mürşid, âyetlerin nerede olduğuna dair bilgiyi tekrarlar. Allah’ın âyetleri iki yerdedir: “Yeryüzünde ve sizde.” (bk. Zâriyât, 51/20)
Mürşid; danışmandır, kılavuzdur, rehberdir. Yol kesicilerin/sahte şeyhlerin şerrinden emin olabilmek için onun işaretlerine ihtiyaç vardır, işaret levhalarına ihtiyaç vardır. Çünkü yolun zikzaklarını, çukurlarını, heyelan bölgesini kaygan zeminlerini bilen kişi odur.
Ol Yârin ki yollara anda yoldaş isteyen
Bu dünyada dostunu kılavuz tutmak gerek
Yunusemre
Onun rehberliği son Peygamber’e çıkar. Silsile aynı zamanda mürşidin “aracı” olmadığını, kul ile Allah arasına girmediğini, sadece rehberlik görevi yaptığını gösterir. “De ki! Allah’ı seviyorsanız bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin.” (Âl-i İmrân, 3/31)
Mürşid bize geleneğin bereketini ve geleceğin güvenini sunar. “Allah anıldığında kalbin titremesi”nin bir hayal olmadığını, “secdeye kapanırlar ve ağlarlar” âyetinin bizimle, bu dünyada “şimdi” yaşayanlarla ilgili olduğunu gösterir.
Nihayet “…Esas körlük gönül gözünün kör olmasıdır.” hakikatinin gündemde nasıl tutulacağını gösterir. Duymuşsunuzdur, Hz. Davud’a şöyle bir cümle nispet edilir:
“Bu dünyada azizlerle birlikte aziz olunur.”
Mürşidimiz tutuyor:
Gerçek erene varalum Hakk’ın haberin soralum
Yunus Emre’yi alalum gel dosta gidelüm gönül
Şeyh-i kâmil hizmetinden fâriğ olma ey Yunus
Kulluk etmek pîrine erkânıdır âşıkların
Tâlib meseli ırmak, mürşid meseli deryâ
Seyr u seferi hoşgör umman bulasın bir gün
Prof. Dr. Mustafa KARA diğer yazıları
- 25 Ekim 2016 İslâm Medeniyetinde Tekke
- 09 Mart 2016 Rabbi Erinî…
- 31 Ocak 2016 İmam Azam´ın Talebesi, Dâvûd et Tâî (k.s)
- 31 Ekim 2015 Bişr el-Hafî
- 27 Şubat 2015 İnsan Bir Derviştir
- 06 Kasım 2014 Fenâ fi’l-Mürşid, Fenâ fi’r-Rasûl, Fenâ Fillâh
- 03 Haziran 2014 Fukaralıktan Kurtulmak
- 08 Şubat 2014 Tarikatların Ortak Unsurları
- 17 Eylul 2013 Yörük Değirmenler
- 24 Nisan 2019 Arınan Aydınlanmıştır
- 16 Şubat 2013 Mevlânâ’nın Sırrı
- 03 Kasım 2012 Gönül Kâbe’si
- 11 Ağustos 2012 Günaha Girme(k)
- 11 Mart 2012 Dengesini Kaybetti ve Düştü
- 29 Aralık 2011 Dünyevîleşmek Yahut Sekülerleşmek
- 05 Ekim 2011 Kur’ân’a Gönül Vermek
- 15 Nisan 2011 Allah Haddi Aşanları Sevmez
- 26 Şubat 2011 Mevlîd-i Şerîf
- 25 Aralık 2010 Horasan Erenleri
- 25 Aralık 2010 Şehadet- Muhabbet Mektupları
- 12 Ekim 2010 Nasıl Bir İnsan?
- 08 Ağustos 2010 Nefs-i Mutmainne
- 08 Ağustos 2010 İnsan Bir Derviştir
- 22 Temmuz 2010 Allah’ı Anmak
- 04 Nisan 2010 Çağımız İnsanının Tasavvufa Duyduğu İhtiyaç