Zülcenâheyn

Cenâb-ı Allah’ı Sesli/Cehrî Zikir - 6

Cenâb-ı Allah’ı Sesli/Cehrî Zikir - 6

On İkinci Hadîs el-Beyhakî, Abdullah b. Mesud’dan tahrîc etmiştir. İbn-i Mesud şöyle demiştir: “Dağ, dağa ismiyle ‘Ya falanca dağ!’ diye seslenir de ‘Zikir sana uğradı mı, üzerinde zikrolundu mu?’ der. O, ‘Evet!’ derse dağ sevinir.” Sonra Abdullah şu ayeti okudu: “Yahudiler ve Hıristiyanlar, ‘Rahmân çocuk edindi’ dediler. Yemin olsun ki siz çok çirkin bir şey söylediniz. Az kalsın söyledikleri sözden gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp yere düşecek…” (Meryem Sûresi, 89)

On Üçüncü Hadîs

İbn-i Cerîr tefsirinde, İbn-i Abbas’tan (r.a) Cenâb-ı Allah’ın şu sözü hakkında şöyle dediğini tahrîc etmiştir.

“Onların üzerine ne gök ağladı, ne de yer. Onlar, ne de azap bakımından geciktirildiler.” (Duhân Sûresi, 29)

“Mü’min öldüğü zaman üzerinde namaz kıldığı ve Cenâb-ı Allah’ı (c.c) zikrettiği yer ağlar” buyurdu.

İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Ubeyde’den tahrîc etmiştir:

“Mü’min öldüğü zaman üzerinde namaz kıldığı ve zikir yaptığı yerler birbirlerine (haber vererek) seslenirler.”

İbn-i Ebi’l-Leylâ, Ubeyde’den tahrîc etmiştir:

“Mü’min öldüğü zaman yeryüzünün kıtaları, ‘Allah’ın kulu, mü’min ölmüştür’ diye birbirlerine nida ederler. Bunun üzerine yer ve gök onun ölümüne ağlarlar. Rahman olan Allah (c.c): ‘Kulumun üzerine sizi ağlatan nedir?’ buyurur. Yer ve gök: ‘Ya Rabbi! Bastığı hiçbir yer yoktur ki o, seni anmış olmasın’ derler.”

Bu sebeptendir ki, yerin ve dağların (zikredenin zikredişini işiterek şahit oluşu) ancak cehrî yapılan zikirlerde mümkün olur.

İzahı

Hadîs-i şerîfte, ölen bir mü’minin üzerine Allah’ı (c.c) zikrettiği yerin, namaz kıldığı mekânın ağlaması akla uzak gelmesin. Cenâb-ı Allah, her şeye kâdirdir. Mucize olarak Rasûlü’nün elinden sular fışkırtmıştı. Keramet olarak, sevdiği kulları üzerine toprağın ağlamasını da mümkün kılar. Sahih-i Buharî’de mervî bir hadîs-i şerîf vardır ki, hurma kütüğü Rasûlullâh’tan ayrılığa tahammül edemeyip ağlamıştır. (Tecrîd-i Sarîh, III, 75)

Kâinatta her şey Cenâb-ı Allah’ı tesbih eder, fakat insanların çoğu onların tesbih edişlerini anlayamazlar. Ebû Dâvûd’da şu hadîs-i şerîf, Ebû Velid’den (r.a) rivayet edilmiştir. Ebû Velid diyor ki:

“İbn-i Ömer’e mescitte olan taşlardan sordum, o da şöyle buyurdu: ‘Bir gece yağmur yağmış, yerler ıslanmıştı. Kişi elbisesine çakıl taşları dolduruyor, altına seriyordu. Rasûlullâh Efendimiz namazı bitirince, ‘Bu ne güzeldir!’ buyurdular.” (Ebû Dâvûd, Salât/15)

Bu bâbta yukarıdaki hadîsi biraz daha açan şu hadîs-i şerîf Ebû Salih’ten gelmiştir.

“Deniliyor ki; kişi mescitten taşı çıkardığı zaman taş, o kişiye kendisini mescitten çıkartmaması için yemin verdiriyor, tekrar mescide iade edilmesini istiyordu.” (Ebû Dâvûd, I, 125)

 

On Dördüncü Hadîs

el-Bezzâz’dan, el-Beyhakî sahih bir senetle İbn-i Abbas’tan (r.a) şöyle dediğini tahrîc etmiştir. Rasûlullâh (s.a.s) buyurdular ki:

“Cenâb-ı Allah (c.c) sübhânehû, hadîs-i kudsîsinde: ‘Kulum beni kimsenin olmadığı bir yerde zikrederse, ben de onu öylece zikrederim; eğer kulum beni bir toplulukta zikrederse, ben de onu o topluluktan daha hayırlı olan bir toplulukta zikrederim’ buyurdular.” (Buhârî, Tevhîd/50; Müslim, Zikr/2; Tirmizî, Daavât/142)

 

On Beşinci Hadîs

el-Beyhakî, Zeyd b. Eslem’in şöyle dediğini tahrîc etmiştir. İbnu’l-Evdâ (r.a) diyor ki:

“Bir gece Rasûlullâh (s.a.s) ile beraber çıkmıştım. Mescitte sesini yükselten bir kişiye uğradı. ‘Ya Rasûlullâh! Belki de bir mürâî/gösterişçidir’ dedim.

‘O, mürâî değil belki evvâh/çok inleyen biridir’ buyurdular.”

el-Beyhakî; Ukbe b. ‘Âmir’den (r.a), Rasûlullâh’ın (s.a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.

“O zata çok inlediğinden dolayı ‘zü’l-behâzin’ deniliyordu. Bu inleme hali onda Allah’ı zikir halinde oluyordu.”

el-Beyhakî, Cabir b. Abdullah’tan (r.a) tahrîc etmiştir.

“Bir zat, zikir anında sesini yükseltiyordu. Diğer bir kişi:

‘Şu adam keşke sesini kıssaydı’ dedi. Rasûlullâh (s.a.s) da:

‘O evvâhtır’ buyurdular.”

Evvâh ne demektir? Hüznü, ah ah demesi çok olan kimseye ‘evvâh’ denilir. Herhangi bir söz ki, onun manasından hüzün, elem ve üzüntü anlaşılıyor, buna da ‘teevvüh’ denilir. Allah korkusu inleyişinden anlaşılan her kişiye ‘evvâh’ denilmektedir. Nitekim:

“Muhakkak İbrahim yumuşak huylu, o çok inleyip Rabbine dönen, inâbe edendir.” (Hûd Sûresi, 75)

Peygamberimiz (s.a.s) de dua ederlerken şöyle buyururlardı:

“Ya Rabbi! Beni sana karşı huşû eden, çok ağlayan, dua eden, sana dönenlerden eyle.” (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, I, 82)

 

On Altıncı Hadîs

el-Hakîm, Seddad b. Evs’den (r.a) tahrîc etmiştir ki:

“Biz, Rasûlullâh’ın (s.a.s) yanında bulunuyorken birdenbire:

‘Ellerinizi kaldırınız ve Lâilâhe illallâh deyiniz!’ buyurdu. Biz de öyle yaptık. Bunu takiben Rasûlullâh (s.a.s) şöyle buyurdular:

‘Allah’ım! Beni bu kelime ile gönderdin, bana onu emrettin ve o kelime ile bana hayrı vaat ettin. Sen vaadinden asla hulf etmezsin.’ Sonra:

‘Mağfiret olundunuz, müjdeler olsun’ buyurdular.’ ” (İbn Hanbel, IV, 124)

 

On Yedinci Hadîs

el-Bezzâz, Enes’ten (r.a) tahrîc etmiştir ki; Rasûlullâh (s.a.s) şöyle buyurdular:

“Cenâb-ı Allah’ın (c.c) yeryüzünde zikir halkalarını arayan seyyâh/gezici melekleri vardır. Onların yanlarına gittikleri zaman kanatlarını üzerlerine gererler. Cenâb-ı Allah buyurur ki:

‘Rahmetimle onları örtünüz, onlar öyle oturmuş bir topluluktur ki, onlarla düşüp kalkan bile cehennemlik olmaz!’ ” (Buhâri, Daavât/66, Müslim, Zikr/25; Tirmizî, Daavât/140)

 

On Sekizinci Hadîs

et-Taberânî ve İbn-i Cerîr, Abdurrahman b. Sehl b. Huneyk’ten tahrîc etmişlerdir. Muşârun ileyh şöyle buyurmuşlardır:

“Biz, Rasûlullâh’ı (s.a.s) bir kısım insanlarla oturur bir halde Kehf sûresinin 28. âyetinde bırakmıştık. O da onları (insanları) aramaya çıkmıştı. Onlardan Cenâb-ı Allah’ı (c.c) zikreden, saçları dağınık, üstleri çıplak, tek bir örtü içerisinde bir kısmını buldu. Onları görünce yanlarına oturdu ve buyurdu ki:

‘Ümmetimin içinde bana emredildiği üzere nefsine sabretmeyi alıştıran Cenâb-ı Allah’a (c.c) hamdolsun.’ ” (Taberânî ve İbn Cerîr rivayet etmişlerdir.)

 

On Dokuzuncu Hadîs

el-İmâm Ahmed, Kitâbu’z-Zühd bölümünde Sabit’ten tahrîc etmiştir.

Hz. Selman (r.a), Allah’ı (c.c) zikreden bir cemaat hakkında demiştir ki:

“Rasûlullâh (s.a.s) o cemaate uğramış, onlar da zikri bırakmışlardı. Rasûlullâh buyurdu ki: ‘Az önce üzerinize inen bir rahmeti gördüm, o rahmette sizinle ortak olmayı istedim.’ Sonra buyurdu ki:

‘Ümmetimden emrolunduğum üzere nefsimi onlarla olmaya sabretmek üzere yaratan Cenâb-ı Allah’a hamdolsun.’

 

Yirminci Hadîs

el-İsbehânî, Terğîb’inde Ebû Zerr b. Akıllî’den (r.a) Rasûlullâh’ın (s.a.s) şöyle buyurduğunu tahrîc etmişlerdir.

“Rasûlullâh (s.a.s), Ebû Zerr b. Akıliyy’e demiştir ki: ‘Sana dünya ve hayırlarına kendisiyle nail olacağın bir işi yapmana öncülük edeyim mi?’ O da: ‘Evet, et ya Rasûlullâh’ deyince, ‘Sen zikir meclislerine devam et, yalnız kalınca da dilini Hz. Allah’ın zikriyle hareket ettir’ buyurdular.”

 

Yirmi Birinci Hadîs

İbnu Ebi’d-Dünyâ, Beyhakî ve İsbehânî, Hz. Enes’ten (r.a) şöyle dediğini tahrîc etmişlerdir.

“Rasûlullâh (s.a.s): ‘Benim, sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikreden bir kavimle oturmam, güneşin üzerime doğduğu şeylerden bana daha sevimlidir. Yine benim, ikindi namazından sonra güneşin batışına kadar Cenâb-ı Allah’ı zikreden bir kavimle oturup zikretmem, dünyada ve dünyanın içinde bulunan her şeyden bana daha hayırlıdır’ buyurdular.”


Zülcenâheyn diğer yazıları