Zülcenâheyn

CENÂB-I ALLAH’I SESLİ ZİKİR- 1- (CEHRİ ZİKİR)

CENÂB-I ALLAH’I SESLİ ZİKİR- 1- (CEHRİ ZİKİR)

Allah’ıunutup ta Allah’ın kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir.

Hamd Cenâb-ı Allah (c.c)’a mahsustur. Selam, Cenâb-ı Allah’ın seçkin kulları üzerine olsun. Allah (c.c) sana ikram eylesin. Ben tasavvuf ehlinin devamlı yaptığı zikir halkalarının meşruiyetinden, mescitlerdeki açık zikir hakkında ve tehlil ederken sesi yükseltmek hususundaki durumları sordum. Acaba bu durum mekruh mudur, yoksa değil midir?

Cevap olarak cehrî zikri yapma (riya vb.) durumlarda kerahet olabilir denilmiştir. Bunun için, zikri gizli yapmayı gerektiren Hadîs-i Şerîfler vardır. İkisinin arasını bulmak şahıs, yer ve zamana göre farklı durumlar arz eder. Nitekim bu hususta Nevevî merhum, cehrî zikrin mübah oluşuna işaret eden Hadîs-i Şerîfleri toplamıştır. İşte onları bölüm bölüm açıklıyorum.

BİRİNCİ HADİS

Buharî, Ebû Hureyre’den tahriç etmiştir. Müşârun ileyh, Resûlullah (s.a.s)’ın şöyle buyurduğunu haber veriyor. Cenâb-ı Allah (c.c) buyuruyor ki: “Ben kulumun bana olan hüsn-i zannı üzerineyim. Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. O beni kendi nefsinde anarsa ben de onu kendi nefsimde zikrederim. Şayet o beni bir toplulukta zikrederse ben de onu o topluluktan çok daha hayırlı olan bir yerde anarım.” Toplulukta anmak ise ancak açıktan açığa, yani cehrî olabilir.

 İZAHI

Hadîs-i Şerîf’ten anlaşılmaktadır ki; zâkir Cenâb-ı Allah’ı sessizce içinden zikrederse, bu bir toplulukta yapılan cehrî zikirden fazilet bakımından daha azdır. Ölünceye kadar Rabbi’ne ibadet edilmekle emrolunan ve bu sorumluluğu taşıma mecburiyetinde bulunan insan, yaradanına karşı tam teslim olmalıdır. Musibet ve belalara sabretmek, nimetlere şükretmek kulun görevidir. Veren de alan da Cenâb-ı Allah’tır. O, kudret ve kuvvet sahibidir. Bizlere karşı merhametli ve çok ve’fet sahibidir. Verdiğine hiç kimse mani olamaz, verdiğinden de kimsenin zorla almaya gücü yetmez. Kâinatta her şey onun emriyle olur. Şerler gelir ve geçer, peşinden sevindirici olaylar zuhur eder. Musibetler peş peşe yağar, ondan sonra o azap bulutları kaybolur. Peşinden apaydınlık güneş çıkar.

Hadîs-i Şerîf’ten anlaşılan hususları şöylece sıralayabiliriz:

1. Kul kendini yoktan var edip yaratan Cenâb-ı Allah’a karşı hüsn-i zan üzerinde olmalıdır. İnsanın başına gelen bela ve musibetlerden dolayı ümitsizliğe kapılıp da artık Cenâb-ı Allah beni terk etti veya sevmiyor şeklinde yese düşüp diğer emirleri bir kenara itmemelidir. İnsanı şeytan bu noktada çok çabuk aldatmaktadır. Bilakis kişi böyle anlarda metanetli olup, tamamen Allah’a teslim olmalıdır. Dua ettiği zaman kabul edildiğine, hemen olmasa bile bir müddet sonra da olsa duasının icabet göreceğine hüsn-i zan beslemelidir. Cenâb-ı Allah, kendisine samimiyet ve ihlas ile bağlı olan müminleri hiçbir şekilde yardımsız bırakmamış, dilek ve dualarını hemen olmasa bile bir müddet sonra kabul etmiştir. [Hadîs-i Şerîf’i, Buharî ve Müslim, Ebû Hureyre’den merfûan rivayet etmişlerdir.]

2. Kul, Cenâb-ı Allah’ı zikrettiği zaman Cenâb-ı Allah yardımı ile onunla beraber olacaktır. Nitekim, hadiste yine şöyle gelmiştir: “Ben, beni zikredenle beraberim.”[1]Allah (c.c) insanlara her şeyden daha yakındır. Yeter ki ilk adımıkulun kendisi atsın. Bu adımıatmayan veya Cenâb-ı Allah’ızikretmeyen, onu unutan gafillerden olur.

“Allah’ıunutup ta Allah’ın kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir”[2]

3. Cenâb-ı Allah’ıkendi içinde zikretmek: Zikrullah içinşartlar her zaman müsait olmayabilir. O zaman evinin bir köşesinde CenâbAllah’ızikretmenin manevi zevkine doyum olmaz. Hele böyle bir anda Allah korkusundan gözlerinden yaşakıtmak, Hadîs-iŞerîf’te de belirtildiği gibi, kıyamet günüher gözün ağlayacağıdehşet anında ağlamayacaktır. Allah’ıtenhada zikredip de gözüyaşaran kimse[3] hiçbir gölgenin olmadığıo günde, Cenâb-ı Allah’ın himayesinde olacaktır.

Tenha ve Cenâb-ı Allah’tan başkasının duyup bilemeyeceği yerlerde kendisini zikreden kimsenin onun katında yüksek bir yeri vardır. Böyle bir zikrin derecesini Allah meleklerine bile bildirmemiş,  kendi yanında mahfuz tutmuştur.

4. Bir cemaat teşkil edip zikrullahta bulunan bir cemaati, Cenâb-ı Allah o cemaatten daha hayırlıolan melekler cemaatinde yâd eder. İnsanlarda ruhu kemale erebilen bahtiyarlar vardır, sayısızdır. Bir zikirmeclisinde hep iyileri toplamak mümkün olmayabilir. Tesadüfen orada bulunanlardan tut da, başka başka gayelerle meclise iştirak edenler olabilir. Bu gibilerin durumuna tercümesini iki numarada verdiğimiz Hadîs-iŞerîf açıklık getirmektedir.

Zikir ehli ile zikir ehli olmayan kimseler arasında farklar vardır. Bu zahirde görülebileceği gibi, görülmeyen farklarda olur.

“Rabbini zikredenle zikretmeyen,ölü ile dirinin benzeri gibidir.”[4]

 

[1] Aclunî, Keşfu’l-Hafâ, I, 201.

[2] Haşr Sûresi, 19.

[3] Müslim, I, 715.

[4] Umdetu’l-Kârî, XXIII, 27; Keşfu’l-Hafâ, II, 197.


Zülcenâheyn diğer yazıları