Harabe
apıyı açtım tokmağı elimde kaldı, viranenin çaresizliğine baktım gözlerim daldı…
Şimdilerle belki bir harabeye rastlamanız zor. Ama eskiden böyle bir manzara bulabilmek mümkündü. Atalarımızın iman ve ahlak kokan mekanları… İnsanı bir hayal alemine sürükler, şöyle ki;
İşte böyle bir ev… Kapısı artık içeri kimse girmesin diye nöbet tutamıyor. Aslında bir açıdan da baksanız buyur gel, yalnızlığımızı beraber giderelim diye de davet eder bir halde…
Kapıyı açtım tokmağı elimde kaldı, viranenin çaresizliğine baktım gözlerim daldı…
Öyle bir bağırdı ki açılırken kapı, yüreğimin derinliklerinde hissettim o feryadı…
Kimbilir belki aylar, belki seneler hiç ziyaretisi olmamıştı. Derin derin nefes alıp ceddimizi kokladım. Önce küçük bir avlu. Bir çeşme var ama artık ağlamaya mecali kalmamış. Yerlerde çoğu kırık dökük kare kare taşlar. Sonra geniş bir oda. Bütün odalara buradan geçilebiliyor. Sıvalar dökülü, camlar kırık, birkaç çatlamış kolonlar yerlerde…
Sıvaların altında renkli renkli boyalar. Seneler boyu üzerine vurulan kat kat boyalar tek tek dökülmeye başlamış. Renkler birbirine karışmış. Alacalı renkler koyu kırmızıya çalar bir renge boyanmış. Seni davet ettim ama sunacak bir şeyim yok diye de çok utanmış herhalde. Halbuki ben misafirim. Umduğum da bir şey yoktu. Niye bu kadar üzgündü ki. Hatta bana bu güzel atmosferden daha güzel ne sunabilirdi.
Sıvaları dökülmüş tenini okşadım. Yerdeki cam kırıklarını topladım.
Bir yandan onu teskin edeyim derken, bir yandan da içimdeki yarayı gizlemeliydim…
Eskiden benim de ne kadar çok dostlarım vardı.
Kamber’dim ben, bensiz düğün olmazdı.
Bir gün aşk çıkmıştı karşıma…
Dert, bela ve hüzün bulaşmıştı aşıma…
Virane gönlüm şimdi aşk ile sarhoş,
Etrafımsa artık bomboş…
Aşkın derdine düştünse eğer,
Vefasızlar, kaybolurmuş etrafta meğer…
İnsanın da kalbinde sıvalar dökülüyor, camlar kırılıyor ve kolonlar devriliyor. Hem ne kolonlar… Ben dediğimiz o kağıttan kaplan… Nasıl da yeyip bitiriveriyor zaman.
Bir Allah aşığı şöyle demiş:
Aslandım, kaplan avımdı. Nereye varsam zafer benimdi.
Aşkın beni bu hale getirince, topal tilki inimden kovdu…
Ey virane sana bir nasihatim var iyi dinle:
Sen şimdi bir vücut yükü altındasın. Bu vücut öyle bir günahtır ki hiçbir günahla mukayese edilemez. Sen bu varlığını artık tutamaz bir hâldesin. Niye bu inadın? Bak şu hâline! Her yerin dökülmüş, her yerini haşerat kaplamış. Gel bu benlik sevdandan vazgeç. Hayat bu sahte benliğini yıkmadan sen onu yık. Hiç korkma. Sen bir defineye maliksin… Bunu sakın unutma!
Harabat ehlini hor görme zakir,
Defineye malik nice viraneler var,
denilmiş. Hem Mûsa aleyhisselamın arkadaşı da demedi mi… Bu yıkık duvarın altında define vardı diye… Bu satacağın hiçbir işe yaramayan benliğin karşında öyle bir define var ki buraya gökdelenler dikilir. Emaneti sahibine ver ki O (c.c.) seni sahiplensin…
Allahaısmarladık ey virane! Dediklerimi unutmayasın. Sakın aşkı terk etme. Elveda…
Cansız bir evle konuşmak ve ona nasihat etmek… Yok, nasihatım kendime elbet. Bir yer var diyordum. Çetin bir yer… Bir müşkülüm var diyordum. Çetin bir müşkül… İlacı bu harabeden aldım. Sonra kalpten dile bir yol:
Bir ev gördüm geçerken yoldan,
Çok eski bir ev, herhalde Osmanlı’dan.
Camları kırılmış, sıvaları dökülmüş,
Kolonları devrilmiş, tahtaları çürümüş.
Kapıyı açtım tokmağı elimde kaldı,
Viranenin çaresizliğine baktım, gözlerim daldı.
Öyle bir bağırdı ki açılırken kapı,
Yüreğimin derinliklerinde hissettim o feryadı…
Eskiden nasıl da bakımlıydı kimbilir?
Belki de varlıklı biri bu evin sahibidir.
Sıvaları dökülmüş tenini okşadım.
Yerdeki cam kırıklarını topladım.
Eskiden benim de ne kadar çok dostlarım vardı.
Kamber’dim ben, bensiz düğün olmazdı.
Bir gün aşk çıkmıştı karşıma…
Dert, bela ve hüzün bulaşmıştı aşıma…
Virane gönlüm şimdi aşk ile sarhoş,
Etrafımsa artık bomboş…
Aşkın derdine düştünse eğer,
Vefasızlar, kaybolurmuş etrafta meğer…
Hoşçakal ey virane olmuş ev!
Sakın terk etme aşkı, sevgiliyi hep sev…
Mizan diğer yazıları
- 19 Ocak 2023 İ'tidal Üzere Olmak
- 01 Aralık 2021 İlimlerde Terimler
- 08 Haziran 2021 Müslüman Mahallesinde Salyangoz Satmak
- 18 Ekim 2020 Şem´a Yanan Pervane Ol
- 28 Ocak 2020 İlmi Ehlinden Almak
- 28 Eylul 2019 Mezhepler Dinin Kalesidir
- 20 Aralık 2018 Zaman, Tasavvuf Zamanıdır
- 20 Aralık 2018 Gül yaprağı olmak, kolay değil!
- 09 Mart 2018 İlhâm Bilgi Kaynağı mıdır?
- 09 Mart 2018 Şimdi Kuşa Benzedi!
- 09 Mart 2018 Allah’ı Zikretmenin Fazileti
- 29 Ekim 2017 Kem Alet İle Kemâlât Olmaz
- 29 Ekim 2017 Ömer Hüdâî Baba Köğengî Hazretleri ve Mürşidi
- 17 Temmuz 2017 Kıssadan Hisseler
- 17 Temmuz 2017 Nevzuhûr Âlimlere Dikkat!
- 17 Temmuz 2017 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 2. Mektubu
- 17 Temmuz 2017 Allah’a İtimat Etmek
- 23 Şubat 2017 İnsanın Manevî Yapısı ile İlgili Sorular
- 23 Şubat 2017 Kadı Burhaneddin Çilehanesi
- 25 Ekim 2016 Tasavvuf ve Tarikatlarla İlgili Fetvalar
- 25 Ekim 2016 Kutbu’l-Aktâb
- 09 Mart 2016 Nefsin Kötü Hasletlerinden Haset
- 09 Mart 2016 Ricâlü’l-Gayb
- 31 Ocak 2016 Mürşit Kimdir?
- 31 Ekim 2015 Nefsin Kötü Hasletlerinden; Kibir ve Ucb
- 30 Temmuz 2015 Sağlam Bir Tasavvuf Yolunun Esasları
- 24 Nisan 2019 İmam-ı Şâfiî’nin Mürşidi
- 27 Şubat 2015 Ashâb-ı Suffa’nın Tasavvufa Etkisi
- 06 Kasım 2014 İstimdât, Tevessül ve Teveccüh
- 08 Şubat 2014 Beni Seviyorsan / Abdülkâdir GEYLÂNÎ
- 17 Eylul 2013 Hakk Yolunda Cesur Ol
- 17 Eylul 2013 Ey Azrail! _ Cengiz NUMANOGLU
- 25 Mayıs 2013 Mücâhede Ehli ve Huyları
- 16 Şubat 2013 Dostuyla Dost Olmak
- 03 Kasım 2012 Pîr Abdülkâdir Geylanî’nin Akîdesi
- 11 Ağustos 2012 Dualar, Zikirler…