Mizan

Mezhepler Dinin Kalesidir

Mezhepler Dinin Kalesidir

Okulsuz, medresesiz, titiz bir çalışma ürünü olan arşivleri iptal ederek, zamanla ortaya çıkan sorunları çözmeye yönelik araştırma ve geliştirme faaliyetlerini hiçe sayarak bir din anlayışı oluşturma gayretinin hedefinde ne olabilir?

 

 

“Hz. Peygamber (s.a.s) zamanında mezhep mi vardı?” gibi yaklaşımlarla mezhepler hakkında bazı ileri-geri sözler söylenegelmiştir. Mezhepler, İslam’ın yorumu olduğuna göre elbette Hz. Peygamber (s.a.s) zamanında olması düşünülemez. Çünkü Sahabe-i Kiram (r.a) bir müşkülleri olduğunda bunu Peygamber Efendimiz’den (s.a.s) soruyorlar; heva ve nefisten uzak, fem-i saadetlerinden dökülen cevaplarla aklı ve gönlü mutmain eden cevaplarla huzur-u saadetlerinden ayrılıyorlardı. Kur’an’ın ifadesiyle şâri (hüküm koyucu) olan Peygamber’in (s.a.s) din hususundaki sözleri elbette bağlayıcı olması nedeniyle yoruma mahal bırakmıyordu. (Haşr Süresi, 7) Dolayısıyla herhangi bir mezhebin oluşumu söz konusu değildi. Diğer yandan Ashâb (r.a. ecmain) Hz. Peygamber’e (s.a.s) soramayacak kadar uzak bir beldeye gittiklerinde ise Kur’an-ı Kerim ve Sünnette bulamadıkları hususlarda kendi reyleri ile hareket ediyorlardı. Yani mezheplerin oluşumu doğal bir süreç olarak bu zamanlarda da azar azar kendini göstermekteydi.

Mezheplere karşı çıkmak anlayışı; cehaletten kaynaklanabileceği gibi, art niyetten de kaynaklanabilmektedir. Çünkü mezhepler, Kur’an ve sünnetten hüküm çıkarabilme ehliyeti bulunan müçtehit imamların gayretleriyle oluşmuş müesseseler, okullardır. Böylelikle bu iş; cahillere, kaleyi dışarıdan fethetmeye çalışan düşmanlara bırakılmamış olur. 

Mezhepler; titiz bir çalışma ürünü, çıkarılan sonuçlara nasıl ulaşıldığını bildiren bir arşiv çalışması, ileride karşılaşılabilecek sorunların üstesinden nasıl gelineceğini bildiren bir usül çalışmasıdır.

Okulsuz, medresesiz, titiz bir çalışma ürünü olan arşivleri iptal ederek, zamanla ortaya çıkan sorunları çözmeye yönelik araştırma ve geliştirme faaliyetlerini hiçe sayarak bir din anlayışı oluşturma gayretinin hedefinde ne olabilir? Hedefin takdiri size ait, ama bu çalışmanın adında şüphe yok; mezhepsizlik...

Siyer kitaplarımızda İslam tarihi boyunca ehl-i sünnet dairesinde onlarca mezhebin ortaya çıktığını görmekteyiz. Fakat kaynakları ve delilleri yazılı olarak bize ulaşan ehl-i sünnet ve’l-cemaat itikadı üzere dört amelî mezhep kalmıştır:  Hanefi, Şafi, Maliki ve Hanbeli.

Mezheplerin oluşma sebeplerine kabaca bir göz atacak olursak...   

1. Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) çokluğa teşvik etmesi. “Ümmetimin ihtilafında hayır vardır” (Beyhakî) buyurmuştur.

2. Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) içtihada (dini hükümler çıkarmak için büyük gayret göstermek) teşvik etmesi. “İçtihad edene isabet ederse iki, yanılırsa bir sevap vardır” (Buhari, İ’tisam, 21; Müslim, Akdıye, 15) buyurması. (Tabi bunu içtihat ehliyeti olan kimseler yapacak)

3. Dinin bazı meselelerinin kesin olması, bazı meselelerinin kesine yakın olmasına rağmen bazı meselelerinin de zan içermesiyle farklı görüş ve kanaatlerin ortaya çıkması.

4. Kimsenin Peygamber Efendimiz (s.a.s) kadar dini tamamen idrak edemeyeceği realitesi.

5. Haberi irdeleyerek onun gerçeğe ne kadar yakın olduğunu tespit edebilmek için kullanılan farklı yol ve yöntemlerle bazı değişik sonuçlara ulaşılması.

6. Farklı yaradılış fıtratlarında olan insanların aynı şeyi bulsa da farklı yorumlayabilmeleri.

 Öncelikli maddeler olarak bunlar sayılabilir...

Mezhepler nasıl oluşur? Dini hükümler malum, Kur’an ve Sünnet kaynaklıdır. İslam âlimleri öncelikle bu iki kaynağa haber olarak bakarlar. Haber iki şekilde incelenir: Kaynak ve söz. Yani söz nereden geliyor ve ne mana içeriyor? (Dünyada haber incelenirken kaynak incelemesini ilk defa yapan bilginler, İslam âlimleridir.)

Kur’an’da, kaynak bakımdan bir sıkıntı yok ama manası yoruma müsait olan ve olmayan olarak ayetler var. Sünnet ise hem kaynak hem de mana olarak denetlemeye tâbi tutulmuştur.

Dolayısıyla haberin ilim ifade edip-etmemesi bakımından kategoriler oluşmuştur. Kabaca ifade edersek:

1. Kesin olan hükümler

2. Kuvvetli zan içeren hükümler

3. Zan içeren hükümler

4. Şüpheli olanlar

5. Vehim (doğru olma ihtimali çok düşük) içerenler

Genel bir yaklaşım olarak şunu söyleyebiliriz: Kesin hükümler mü’min-kâfir olup olmama sınırı, ikinci maddedekiler hidayet (doğru yol)-dalalet (sapkın yol) sınırı, üçüncü maddedekiler de hak olan mezheplerin sınırları diyebiliriz. Zan olan yerde farklı görüş ve kanaatlerin olması kaçınılmazdır.

Bu bahsedilenler İslam dairesi içinde bulunup-bulunmamak ve bu daire içindeki mezheplerin ayrılma sebepleri hakkında… Bir de İslam coğrafyasında bulunan cemaatler, fikrî teşkilatlar ve tarikatlar var… Kelam ve tasavvuf vb. anlayışlarla oluşan cemaat ve tarikatlar ise mezheplerden daha başka bir durum arz ederler. Bunlar hidayet üzere olan mezheplerin anlayışının dışına çıkamaz, çıkmamalıdır. Çıkarlarsa İslam harici gruplar veya sapık teşkilatlar olurlar...

Mezheplerin daha iyi anlaşılması noktasında ilim ehliyetinin önemi büyüktür. Yâni mezhep oluşumlarının öncülüğünü yapan kimseler yâni müçtehitler, dinî ilimlerde yüksek seviyede olmalıdırlar. Belirli ilimlerde uzman olan âlimlerden daha hususi bir durumları vardır ki İslamî ilimlerin her birinde âlim seviyesinde olmalıdırlar.

Mezhepler arasındaki görüş aykırılıkları doğal bir durumdur. Bu görüş aykırılıkları sadece İslâmî ilimlerde değil fizik, kimya, biyoloji, tıp gibi bilimlerde de olması kaçınılmazdır. Çünkü ilim öyle kıymetli bir hazinedir ki her zaman kendini bize altın tepside sunmaz. Bulutların ardında gizlenen bir güneş gibi kendini bazen gizler. Bu yüzden bilim insanları bilginin tam olarak çıkmadığı yerlerde kendi kuvvetli zan ve kanaatleriyle hareket ederler, böylelikle çeşitli görüş ayrılıkları da beraberinde ortaya çıkar.

Tıp konusunda profesör doktorlar arasında birçok tartışmalar olduğunu görürüz. Bu tartışmalara biz dışarıdan bakıp “tıp ilmi gereksiz bir şey, herkes kendinin doktoru olsun” diyebiliyor muyuz? Veya... “beyin cerrahçılarla dâhili uzmanları çok tartışıyorlar, beyin cerrahi kapansın hepsine dâhili uzmanları baksın” diyebiliyor muyuz? Veya... “Uzmanlar hastalığın mikropla veya psikolojik etkilerle oluştuğunu söylüyorlar ama ‘bence şöyle’, ‘bence böyle’ bu meselenin doğrusu...” desek hiç olur mu? Veya... Hiç doktorların tıpta kesin olan veya kesine yakın bir konuda tartıştıklarını görüyor muyuz? Hakiki bir doktor “insanların kalbi umumiyetle sağ tarafındadır” diyebilir mi? Bu adama herhalde deli derler... Ama konu din olunca, nedense herkes uzman...


Mizan diğer yazıları