Beni Seviyorsan / Abdülkâdir GEYLÂNÎ
Peygamberimizin sevgisini kazanma şartı fakr hâlidir. Allah sevgisi için de bela şarttır. Bazı büyükler şöyle der: “Her velayet hâlini bela takip eder.”
Peygamber Efendimizin (s.a.s) bir hadîs-i şerifini şöyle anlatırlar: Bir gün Peygamber Efendimizin huzuruna biri geldi ve “Seni Allah için seviyorum.” dedi. Şu cevabı aldı:
“O halde, fakri gömlek gibi giy. Belaya sarıl. Öbür âlemde beni bulmak, benimle olmak için yaptıklarımı yapmalısın. Sevginin baş şartı; uymaktır.”
Hz. Sıddîk, Peygamber (s.a.s) sevgisine sadık idi. Bütün malını Peygamber yoluna harcadı. Peygamber’in sıfatına büründü. Hakk kapısında Peygamber'e yâr oldu. Her şeyi dağıttığı zaman, kendisine sarınacak bir aba kalmıştı. Çocukları için, Allah ve Peygamberinden başka hiç bir şey ayırmadı. İçini ve dışını Peygamber'in hâline uydurmuştu.
Sana gelince, yalancısın. İyi insanların sevgisi para ile ölçülemez. Onların karşısına paranı, altınını çıkarmaktasın. Bu hâlinle onlara yakınlık iddia ediyorsun. Onlara yakın olmayı diliyorsun.
Aklını başına al. Bu sevgi yalandır. Seven sevdiğinden bir şey esirgemez. Sevilen her şeye tercih edilir. Fakr hâli Peygamber Efendimizden ayrılmazdı. Bu sebeple şöyle buyurmuştu:
“Fakr hali, beni sevenlere, selden daha çabuk varır.”
Hz. Âişe'nin şu sözü önemlidir:
“Peygamber hayatta iken dünya bize gülmedi. Daima darlık ve sıkıntılı oldu. Peygamber’in öbür âleme göçünden sonra üzerimize çöktü.”
Peygamberimizin sevgisini kazanma şartı fakr hâlidir. Allah sevgisi için de bela şarttır. Bazı büyükler şöyle der:
“Her velayet hâlini bela takip eder.”
Sebebi, boş yere Allah sevgisi iddia edilmeye. Öyle olmazsa, riyakâr ve münafıklar da Allah sevgisi iddia eder; belki de davalarını kazanabilirlerdi.
Boş davadan dön. Yalan işleri bırak. Kendi başına tehlikeler çıkarma. Şayet bir dava açmak istiyorsan, ispatlı, delilli olsun. Aksi hâlde ne bizden olursun, ne de davayı kazanabilirsin.
Altın işlerinden anladığını iddia ederek övünme. Sonra pişman olursun. Utandırırlar; bir şey sorarlar, bilemezsin.
Yılan ve yırtıcı hayvanlarla uğraşma. Onlar seni perişan eder. Eğer Havva isen yılana yanaş. Kuvvetine güveniyorsan, yırtıcı hayvanlarla dalaş.
Allah kulda doğruluk ister. O'na varmak isteyene marifet nuru gerektir. İrfan sahiplerinin kalbine marifet güneşi doğmuştur. O güneş gece ve gündüz sönmez. O güneşe sahip olanlar doğru olurlar.
Ey evlat! Münafıkları bırak. Allah'ın azabına kendini atmak isteyenlerden uzak ol. Aklını başına al. Zamane insanlarının çoğundan uzak dur. Onlar elbise giymiş kurtlara benzerler. İyi insanlar azdır.
Fakr aynasını al, hâline bir bak. O aynada sana ve diğerlerine ait ayıbı görme hassasını Allah'tan dile.
Sana her şeyi bildiriyorum. Halkı ve Hâlık'ı anlatıyorum. Şer, yaratılmışların yanındadır. Hayır, Allah katındadır. O'na göre şer yoktur.
Allah’ım, bizi yaratılmışların şerrinden koru. Dünya ve âhirette senin hayrını ver.
Her şeyi sizin için arıyorum. Bana bir şey gelmese de olur. İpimi kuyuya salarım; oradan çıkanı size veririm; ben almam. Beni zengin edecek şeyim var. Sizden hiçbir şey talep etmiyorum.
Bana göre çalışmak vardır. Çalışamayacak olursam, tevekkül ederim. Sizin getireceğinize bakmam. Getirmenizi zaten beklemem. Nifak sahipleri sizi bekler; Allah'a güvenmez, sizin vereceğinize dayanır. Allah'ı unutur. Yaratan’a itimat etmez.
Bana böbürlenmeyin, yeryüzünde olan bütün varlığı tecrübe edebilirim; buna gücüm yeter. İyinizi kötünüzü ayırt edebilirim. Allah'ın verdiği basar kuvveti ile bunu yapmaya güçlüyüm. Allah beni bu işlere ehil kılmıştır.
Kurtuluş istiyorsan, örsümün üstüne yat. Çekicimin vuruş sesleri ile nefsin, şeytanî duyguların ve sana tesir eden şeytanî kuvvetlerin beynine sesleneyim. Düşmanlarını korkutayım. Kötü arkadaşlarını kaçırayım.
Bu düşmanları yenmek için Allah'tan yardım isteyiniz. Onlara sabırla karşı koyan, yardım kazanır. Varlığını onlara teslim eden, rezil ve rüsva olur.
Afetler çoktur; fakat onu indiren bir tanedir. Hastalık sayılamayacak kadardır; ama onun doktoru bir tanedir. Ey nefisleri hasta olanlar. Varlığınızı doktora teslim ediniz. Sizi tedavi ederken onu itham etmeye kalkmayınız. Onun kadar şefkatli olamazsınız. Sizi incitmeden tedavi eder. Nefsinizi o doktor kadar korumanız kabil değildir. O Aziz tabibin önünde dilinizi tutunuz. Ona taarruz etmeyiniz.
O'na teslim olduğunuz takdirde dünya ve âhiretin hayrını bulursunuz.
Allah yolcuları tam bir dehşet, tam bir sükût ve tam bir sessizlik içindedirler. Bütün çabalamaları, bunlara ermek içindir. Aradıklarını bulduktan sonra, Mevlâ dilerse onları konuşturur. Bazen konuştuklarından haberleri bile olmaz. Allah kıyamet günü, kuru varlıkları konuşturduğu gibi onları da konuşturur. Hak konuşturursa onlar da konuşur. Hak tarafından verilirse onlar alır. Allah açarsa onlar da açılır. İç varlıkları meleklere kalbolur. Melekler hakkında buyrulan; “Allah'ın emrine isyan etmezler. Ne emir verilirse hemen yaparlar.” (et-Tahrîm, 66/6) mealindeki âyet-i kerime, bir bakıma onların hâlini anlatan bir şahit... Meleklere katılmaları bu yüzdendir.
Öbür yüze bakılırsa, daha üstün oldukları gözükür. Çünkü ilâhî bilgileri daha çoktur. Marifet hâlleri daha yücedir. Melekler onlara hizmetçi olur. Onlara uyar ve onlardan faydalanırlar. Kalpleri hikmetle doludur. Kalpleri bekçilerle çevrilidir. Herhangi bir darlık gelecek olsa, dış duygularına tesir eder, bünyelerini yıkabilir; ama kalp âlemlerine asla varamaz.
Onların derecesine çıkmak arzusu besliyorsan, İslâm dininin hakikatine ermeye bak. Sonra günahları bırak, iç âlemde ve dış âlemde yapılan bütün suçlara pişman ol. Sonra, şifa verecek vera -şüphelileri bırakma- hâline koş. Daha sonra dünyanın helâl ve mubah işlerine de gönül kaptırma. Sonra Allah'ın fazlı sayesinde zatına yakın olmakla zengin olmaya bak. Zaten Hak zenginliğine erdiğin zaman fazl ve ihsan seni kuşatmış olur. Kısmet ve lütuf kapıları sana kendiliğinden açılır. Dünya bazen üzerine kapanır; bazen de bütün varlığı ile sana gelir. Bu hâl dünyada kaldığın müddetçe devam eder.
Velî kulların hepsinde bu hâller tecelli etmez. Pek azları bu hâle erer. Erenler, ilim ve takva yönünden doğru oldukları için ererler, Hakk'ın zatından gayrısı ile uğraşmazlar. Bunların çoğuna dünya tamamen kapalıdır. Eğer onlara dünya verilmiş olsaydı, zaten eremezlerdi. Dünyaya kapılır, Hakk'a hizmetten geri dururlardı.
Allah, velî kulların, zatından fariğ olmalarını istemez. Dünyalık kapışmayı ve dünya ehline karışmayı Allah onlara nasip etmemiştir.
Büyük velîlerin, dünyaya kapılıp azanı azdır. Onlara göre dünya diye bir şey yoktur. Dünyanın her şeyi ile uğraşırlar; ama onun hükmü altına girmezler.
Dünyanın, peşi sıra koşup gittiği nebiler arasında, Peygamber (s.a.s) Efendimiz de vardı. Dünya her şeyi ile ona koştu; ama o, hiçbirine iltifat etmedi. Hakk'ın hizmetinden geri durmadı. Dünyanın hiç bir şeyine bakmadı. Tam bir zühd ve çekinme hâli taşıdı. Yeryüzünün hazineleri emrine hazır olduğu zaman onu reddetti ve “Yâ Rabbi, beni Sen’den başka şeyi olmayan miskinlerle yaşat, onlarla öldür ve onlarla kıyamet günü dirilt!” diye duada bulundu.
Zühd sahibi olmak büyük bir iştir; onu yapmaya kolay kolay güç yetmez.
İman sahibi hırs ağırlığından kurtulmuştur; çünkü bir şeye hasret duyarak abanmaz. Aceleci de değildir. Kalbi her şeye karşı bir çekinme duygusu besler. İç âlemini dünyaya kaptırmaz. Allah'ın emrine girer. Bilir ki, kendisi için ayrılan başkasına gitmez; bu sebeple nefsin istekleri peşinde koşmaz. Dünyaya dair istekleri arkaya atar. Yaptığı tâat için Allah'tan kabul diler.
Ey evlat! Allah yoluna girmek için iman sahibi olman lâzım. Orada sebat için de ikana sahip olmalısın.
Bu yola girmek istediğin zaman evvelâ dış varlığını korumak için örtüye, iç âlemini esirgemek için de imana muhtaçsın. Mekke -Hac- yoluna gitmek böyle değildir. Oraya gitmek için iman sahibi olmak, sonra para saklamak için çanta gerek. Anlatmak istediğim yol, dış varlık için örtü, iç varlık için de iman ister. Bu yolun hem önü, hem de sonu vardır. Başka yollara benzemez.
Süfyan-ı Sevrî'yi anlatırlar: İlme başladığı sıralarda, cebinde bir para çantası taşırdı. İçinde beş yüz altını vardı. Bir taraftan ilme çalışır, bir taraftan da muhtaçlara dağıtırdı. Parayı severdi. Ara sıra elini para çantasının üzerine koyar, şöyle derdi: “Sen olmasaydın bizi ezmeye çalışırlardı.” İlmi bitirip irfan sahibi olduktan sonra, paraya kıymet vermedi. Elinde ne varsa hepsini muhtaçlara dağıttı, pişmanlık duymadı. Ve şunları söyledi: “Gökleri demir kaplasa da yağmur yağmasa, yer taş olsa da bitkisi bitmese, yine de rızık hususunda üzüntü duymam. Şayet bir talepte bulunursam, imanım yok olur.”
İmanın kuvvet buluncaya kadar çalış ve sebeplere yapış. Sonra sebepleri bırak, onları Yaratan'a koş. Peygamberler çalıştılar, borç ettiler, sebeplere yapıştılar. Bunları ilk zamanlarda yaptılar. Sonra tevekkül ettiler. Çalışmakla tevekkülü birleştirdiler. Her şeyin bir ilki, bir de sonu olur. Yolun bir dışı, bir de içi vardır.
Ey mahrum, çalışmayı bırakma. Tevekkülü de elde et. İnsanların elindekine göz dikersen iman sahibi olamazsın. Kudret sahibinin nimetlerini bilmemezlik olur. Allah sana darılır, öz varlığından uzaklara atar. Çalışmayı bırakıp halkın vereceği küçük şeyleri ummak âfet sayılır.
Süleyman Peygamber mülkünden uzaklara atıldığı zaman, Allah birçok şeyle onu iptilâ etmişti. Onlar arasında, kullardan bir şey talep etmek de vardı.
Süleyman Peygamber, kendi diyarında iken çalışır, yerdi. Uzaklara atılınca rızık yolları ceza olarak başka taraftan verilmeye başlandı.
Allah yolcularının darlığı geçmez. Sancıları dinmez. Gözleri aydın olmaz. Musibetleri eksik olmaz; ta Hakk Teâlâ'ya kavuşuncaya kadar. Hakk Teâlâ'ya kavuşmaları iki yönden olur: Biri dünyada, öbürü âhirette. Kalp ve sır âlemi ile dünyada Hakk'a vasıl olan azdır. Âhirette bütün varlıkları ile O'na kavuşurlar. Kavuşan rahat ve huzura erer. Ama önceleri, ağlamakla sızlamakla geçer.
Ey evlat! Nefsine helâl yedir. Temiz lokma aldır. Onun kibrine sebep olan haramı aldırma; sonra kibirli olur. Kendini beğenir, edebini bozar.
Allah'ım, Zatını bize bildir ki, seni öyle bilelim. Âmin!
Kaynak: Futûhu’l-Gayb
Mizan diğer yazıları
- 19 Ocak 2023 İ'tidal Üzere Olmak
- 01 Aralık 2021 İlimlerde Terimler
- 08 Haziran 2021 Müslüman Mahallesinde Salyangoz Satmak
- 18 Ekim 2020 Şem´a Yanan Pervane Ol
- 28 Ocak 2020 İlmi Ehlinden Almak
- 28 Eylul 2019 Mezhepler Dinin Kalesidir
- 20 Aralık 2018 Zaman, Tasavvuf Zamanıdır
- 20 Aralık 2018 Gül yaprağı olmak, kolay değil!
- 09 Mart 2018 İlhâm Bilgi Kaynağı mıdır?
- 09 Mart 2018 Şimdi Kuşa Benzedi!
- 09 Mart 2018 Allah’ı Zikretmenin Fazileti
- 29 Ekim 2017 Kem Alet İle Kemâlât Olmaz
- 29 Ekim 2017 Ömer Hüdâî Baba Köğengî Hazretleri ve Mürşidi
- 17 Temmuz 2017 Kıssadan Hisseler
- 17 Temmuz 2017 Nevzuhûr Âlimlere Dikkat!
- 17 Temmuz 2017 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 2. Mektubu
- 17 Temmuz 2017 Allah’a İtimat Etmek
- 23 Şubat 2017 İnsanın Manevî Yapısı ile İlgili Sorular
- 23 Şubat 2017 Kadı Burhaneddin Çilehanesi
- 25 Ekim 2016 Tasavvuf ve Tarikatlarla İlgili Fetvalar
- 25 Ekim 2016 Kutbu’l-Aktâb
- 09 Mart 2016 Nefsin Kötü Hasletlerinden Haset
- 09 Mart 2016 Ricâlü’l-Gayb
- 31 Ocak 2016 Mürşit Kimdir?
- 31 Ekim 2015 Nefsin Kötü Hasletlerinden; Kibir ve Ucb
- 30 Temmuz 2015 Sağlam Bir Tasavvuf Yolunun Esasları
- 24 Nisan 2019 İmam-ı Şâfiî’nin Mürşidi
- 27 Şubat 2015 Ashâb-ı Suffa’nın Tasavvufa Etkisi
- 06 Kasım 2014 İstimdât, Tevessül ve Teveccüh
- 17 Eylul 2013 Hakk Yolunda Cesur Ol
- 17 Eylul 2013 Ey Azrail! _ Cengiz NUMANOGLU
- 25 Mayıs 2013 Mücâhede Ehli ve Huyları
- 16 Şubat 2013 Dostuyla Dost Olmak
- 03 Kasım 2012 Pîr Abdülkâdir Geylanî’nin Akîdesi
- 11 Ağustos 2012 Dualar, Zikirler…
- 05 Ekim 2011 Harabe