Mizan

Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 2. Mektubu

Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 2. Mektubu

Nimetlerini ve en büyük nimeti olan hidayetini istenmeden lütfu ile ihsanı ile kuluna veren Allah Teâlâ’ya hamd ü senâ olsun. İnsanlığı nardan nura, cehilden ilme, dalaletten hidayete sevk eden nurlar nuru Hz. Peygamber’e sayısız salat-ü selam olsun. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

Muhabbetli, muhterem derviş evladım,

Cenâb-ı Hak sözünü ve gönlünü nurlandırsın. Rızasına muvafık amel ile iki cihan saadeti ihsan eylesin. Sizi de bizi de manevi neşeye erdiren satırlarınızı okudum. Pekâlâ, Allah feyzini arttırsın. Artık yola kabul edildiğin gördüğün rüya ile aşikâr olmuş.

Rüya bahsi dervişlikte bilhassa nefsânî tariklerde çok önemlidir. Bundan sonra gördüğün rüyaları mürşidinden gayrıya anlatmayasın zira dervişlik mahrem bir haldir. Mürşid ile mürid arasında cereyan eder. Bu manevi cereyanı dışardan bakanlar hissetse de anlayamazlar. Nasıl ki evli olanın halinden evli olan anlar ama kimse kendi mahrem hallerini bir başka aileye ve şahsa açmaz. İmdi anlaşıldı ki dervişlikte böylesi bir haldir. Derviş olan kimseler, derviş olanlara dahi özel hallerini anlatmaz. Mahremiyete riayetsizlik olmasın deyu nerde kaldı bu hale yabancı olana anlatmak. Elbette bu durum abesle iştigaldir.

Lakin mürşid haricinde eğer mürşid başka bir kişiyi sana arkadaş veya sırdaş ve yahut sohbet şeyhi tayin ederse bu durum müstesnadır. O zaman kendindeki çok hususi tecellileri, rabıta hallerini açmaz fakat müsaadesi ile bazı rüyalarını, müşkillerini hurda-i tarik denilen tarikattaki bilinmesi gereken malumatı sorup öğrenirsin. Diğerlerini zamana ve zemine bırakır zuhurata tabi olursun.

Bildikleriyle amel eden kişiye Cenâb-ı Hak bilmediklerini öğretir buyuran Peygamber Efendimiz bu halin cevabını vermiştir. Açılması mahrem olan hadisatı ve sence müşkil olan mevzuatı sana ahiret kardeşi olmuş o mürebbi huzurunda kalbini tut müşkiline cevap bulursun. Cevabı aldıktan sonra şek şüphe gösterme. O öyledir. Yanlış bir hal üzere isen ya rüya ile ya başka zuhurat ile tembih ederler. Telafiye imkân bulursun. Rüya hakkında zât-ı âlînize kısa bir malumat arz ediyorum. Bu yolun yolcusuna şimdi beyan edeceğim malumat her daim lazım olacaktır.

Bil ki bilhassa dervişin rüyası sırdır. Sır saklamak ise cümle tarikte sâlikin en önemli vazifelerindendir. Rüya üç kısımdır: Birincisi Allah tarafından gösterilen (vasıtasız olarak) rüya. İkincisi melekler vasıtası ile gösterilen rüya. Üçüncüsü nefsin tazyiki şeytanın vesvesesi ile zuhur eden hayallerdir ki kelam-ı kadimde (Kur’ân-ı Kerim’dir) “adğâsü ahlâm” diye tabir olunan görülmüş şeylerdir. Buna zamanımızda şuuraltı da deniliyormuş. Sanki şuurun üstü bilmiyormuş gibi. Neyse biz gelelim birinci kısma. Allah Teâlâ tarafından kuluna ilham edilen rüyanın tabiri yoktur zira aynen çıkar. Mesela görürsün ki evine filanca gelmiş ertesi günü çıkar gelir tabire ihtiyacı yoktur vesselam.

Cenâb-ı Hak bu nevi rüyaları bazen kudretini bildirmek için bazen de kudreti ile kuşattığı ve muhafaza ettiği kişileri teyid için gösterir. Başka sebepleri de vardır lakin şu kadarını arz edelim ki gayr-i müslimler de bu nevi rüyalar görür. Yukarıda beyan ettiğimiz kudretinin bilinmesi için. Hidayet yolunu kollasın hak namına sözleri işitsin deyu. Peygamberlerin de gördüğü rüyalar aynen çıkar, bu ise Hakk’ın onları teyidi içündür. Bu kısma ait malumat şimdilik yeter.

Gelelim ikinci nevi rüyaya. Melekler tarafından gösterilen (melekler vasıtası ile) Cenâb-ı Hakk’ın ilhamatı olan rüyalar kendi için de kısımlara ayrılır. Bazen tevil bazen tefsir bazen de tabir olunur. Amma tefsir midir tabir midir erbabı dinlediği zaman anlar. Şunu bil ki rüya ilminin okulu yoktur. Rüya kitaptan da tabir olunmaz. Peygamberlere varis olan zatların bazısına Hz. Yusuf misali ikram edilen ledünni bir ilimdir. Mürşidler müridlerinin ahvaline başka türlü bilmelerinin yanında ayrıca anlattıkları rüya ile âgâh olurlar. Terfi-i derecât mı? (Dereceleri mi yükselmiş) Tenzil-i rütbe mi? (Manevi rütbeleri mi düşürülmüş) Gaflette mi? Âgâh mı? Rüyayı dinleyince anlar. Anlamayandan mürşid olmaz. Bilmezse nasıl irşad edecek. Tabi ki bilir. Rüya kitaptan niçin olmaz? der isen, deriz ki, aynı rüyayı aynı şekilde iki ayrı şahıs görse tabirleri değişiktir. Aynı rüyayı aynı şahıs başka bir zamanda tekrar görse yine tabiri değişiktir.

Peki âlimler rüya tabiri kitaplarını niçin yazmışlar? Bunca eseri kaleme almışlar denilirse buna da cevaben o belli malumatı kaydetmekten ibarettir. Böyle bir ilim vardır deyu. O kitaplara bakarak ilimden ve halden uzak olan kişiler kendi rüyalarını ve başkalarının rüyalarını tabir etmeye kalkışırlarsa bu tabir kitabına bakarak tababetten anlamadan başkalarına ilaç yazan deva tavsiye eden fodul kimselere benzer. Seyr-i sulûkta derviş melekler vasıtası ile gösterilen rüyalara çokça mazhar olur. Bilmediklerini böylece talim ettirirler. Sırlara agâh olur. Cenâb-ı Hakk’a vuslata şahsına özel yollar bulur. İşte bundan dolayı da bu sırrı fark etmeyen kişilere rüyasını açarsa emanete hıyanet eder ve bu yolun hırsızlarına, sahtekârlarına kendi ile sermaye verip kazandığını harceder.

Evladım, derviş ona derler ki her hal üzere safâsı daim ola. Sana çirkin gelen şey olduğunda yüzünü buruşturursan safân bozulursa veyahut senin için güzel bir hal tecelli ettiğinde kalbindeki safâ, ruhundaki neşe artarsa henüz dervişliği anlamış değilsin demektir. Rüya da böyledir. Sana bazen iyi gelir, bazen kötü gelir. Sen teşvişe kapılma. (Karışıklığa düşme.) Safânı bozma ki dervişlik mesleğini tahsil edesin. Emrolunduğun kulluk üzere daima sebat edersen bu manevi zevki ol zaman tahsil edersin. Unutma ki bu nevi sıkıntılar ve lezzetler yine senin nefsin ile alakalıdır. Bil ki vuku bulan her şey (Sen kullukta daim olduktan sonra) hayırlıdır.

Üçüncüsü olan adğâsü ahlâma gelince erbabı bunu dinler pek bir şey söylemeden geçer. Cevabı verilmeyen rüyaların hepsini bu neviden zannetme. Sana lazım olanın tabiri yapılır. İlle de tabir peşinde olma “eyvallah” de, geç. Zamanı gelince anlarsın.

Evladım… Resulullah Efendimizin şekline, kisvesine hatta ismine bile şeytan yaklaşamaz. Ol sebepten dolayı şeytan rüyada böylece aldatamaz. Ancak bir şeyler gördüm deyu kendini oldum zanneder ucuba kapılırsan şeytan sana da yaklaşamaz zira sen şeytanın bile korktuğu bir kibir belasına düşmüş olursun. Allah muhafaza.

Şunu da muhabbetle arz edeyim ki, kişi rüyasını ıslah edebilir (düzeltebilir). Doğru sözden ayrılmayan, helale rağbet eden, ibadet taata Allah için müdavim olan hâsılı gün ve gecesini salih amellerle süsleyen elbette ki rüyasında da güzelliklere mazhar olur. Zaten böylesi hal üzere olan kişiye uyuyor denmez. “Mihman oldu.” (Yani Cenâb-ı Hakk’ı semti ehadiyyetine misafir oldu.) tabiri kullanılır. Hülasa şunu da beyan edelim ki rüya ve uyku hali seyr ü sulûkta yani dervişlik mesleğinde müstakil önemli bir husustur. Fahr-i Âlem (s.a.s.) saadetle buyurdular ki: “Ölümünüzün nasıl olacağını anlamak isterseniz nasıl uyuduğunuza bakın, haşrinizin (dirilişinizin) nasıl olduğunu anlamak isterseniz nasıl uyandırıldığınıza bakın!” Anlaşıldı ki hangi hal üzere olduğumuz rüya ve uyku hali ile kendini gösteriyor. S.A.S. Efendimiz bir çok sabah namazından sonra ashabına “Müşkili olan var mı, rüyası olan var mı?” deyu sorarlarmış.

Feyizli, muhabbetli hak yoluna sulûk eden evladım… Allah Teâlâ intisabını mübarek eylesin. Şimdiden geru kendi başına, danışmadan istişare etmeden heva hevesine uyarak fiillere tevessül etmeyesin. Unutma ki, dervişlik yolu çok kolaydır hem ne kadar kolaydır söz dinleyene… Dervişlik yolu ne kadar güç hem ne kadar zor ve sapadır söz dinlemeyene…

Edeb talep edilir ve öğrenilir. Hiç bir mürşid-i âgâh ben sana edep veririm gel de seni edeplendireyim demez ancak kendisine edeble geleni de reddetmez. Bu dahi edebi tahsil etmek için yegâne edebdir. Bu yolun başı da sonu da edebdir. İlk şartı da son şartı da söz dinlemektir vesselam.

Bu satırları senin pâk sadrına, irfanına, ferasetine havale ediyorum. Cenâb-ı Hak, feyzini müzdâd eylesin, erenlerin sohbetine mahrem eylesin, seni ve bizleri tarik-i Muhammediye’de feyzyâb eylesin.

es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berakâtuhû…


Mizan diğer yazıları