Şeyhu’l-İslâm Haydȃrîzȃde İbrȃhîm Efendi´nin, Kerküklü Abdurrahman Hâlis Hazretlerinin Biyografisine İçeren Makalesi
Hangi toprağa, ibȃdet maksȃdıyla alnımı koysam / Taptığım ve maksȃdım sen, varlığım ve secde ettiğim sensin
Osmanlı Şeyhu’l-İslâmlarından Haydȃrîzȃde İbrȃhîm Efendi, Kerküklü Abdurrahmân Hâlis’in biyografisini, Tasavvuf Cerîdesi’nde, edebî bir üslûp ile kaleme almıştır. Makâle içinde, mutasavvıf şâirlerin Farsça ve Arapça beyitlerinden metindeki fikirleri destekleyiici örnekler verilmiş, Abdurrahmân Hâlis’in gazel ve muhammesleri ile, o’nun edebî ve tasavvufî şahsiyyeti gözler önüne serilmiştir. Tasavvuf Dergisindeki bu makalenin sâdeleştirilmiş hali ve içinde geçen Arapça ve Farsça beyitlerin tercümeleri aşağıda verilmştir:
Şeyh Ahmed Tȃlebȃnî’nin oğlu olan Abdurrahmȃn Hȃlis Hazretleri, 1212 tȃrihinde, Kerkûk Kasabası’nda, madde ȃleminin şerefini artırmış, 63 yıl yaşadıktan sonra değerli bir misȃfiri olarak bulunduğu şu geçici dünyȃya 1275 tȃrihinde vedȃ ederek, yüce cennetlere giriş kapısı olarak kabul ettikleri, hakîkat feyizlerinin yeri olan dergȃhında toprağa verilmiştir. Bu tasavvuf yolu silsilesinin kurucusu, Abdurrahmȃn Hȃlis Hazretleri’nin şerefli cedleri, Tȃlibȃnlı Şeyh Mahmȗd Hazretleridir ki; yaşadığı asrın kutuplarından olan Hintli Şeyh Ahmed’den feyz almış, tasavvuf yolunun tanınmış büyüklerindendir. Adı geçen aile, aslen Zengine aşîretinin reislerinden bulundukları halde Kerkûk’e bağlı Tâlibân köyünde oturmuş olduklarından dolayı Tâlebânlı şöhretiyle tanınmışlardır. Şeyh Abdurrahmȃn Hazretleri, nuru bütün ȃleme yayılan Hazret-i Muhammed’e (a.s.) ait özelliklerden, tam anlamıyla pay sahibi olan kȃmil ve ȃriflerden olması sebebiyle, sȗfîlerin yüksek ve derin düşüncelerine daldıkları zaman, gayretinin büyüklüğü ve mȃnevî halleri o kadar yücelirdi ki, lȃhut âlemine ait hakîkatleri anlatan lisanları: Ben öyle bir kuşum ki benim ötüşüm, her akşam ve seher vakti arşın dâmından gelir diyerek, ȃriflere yakışan bir övünme ile şakır, bir olgunluk derecesine ve bir yüce makama yükselirdi. Dostları ile bir mecliste sohbet esnȃsında dahî, o kadar hoşgörülü, tatlı dilli, düzgün ve açık lisanlı olur, fikir ve vicdȃn hürriyetine o kadar sȃhip bulunurdu ki: Ey Urfî! İyi ve kötü insanlarla öyle yaşa ki öldükten sonra, Müslüman seni zemzemle yıkasın, Hintli ise seni yaksın ahlâk kuralını benimsediği her hâl ve davranışından anlaşılırdı. Her sabah ve akşam, hakîkat yolunun dergȃhının sofrasında, ihsȃnlardan kısmetini alan birkaç yüz fakîrin arasında, Müslümân olmayan milletlerden dahî, birçok ihtiyaç sahibi bulunurdu. Hattâ bir gün o fakîrlerin arasında bulunan bir Mecȗsi gezginin, kendisine ait dînî töreni, dergȃhın içinde yerine getirdiği, şeyhin bazı bağlıları tarafından görülerek, hakkında, dergȃhtan kovma ve azarlama gibi bir işe girişilmişse de Şeyh Abdurrahmȃn Hazretleri buna engel olmuştur. İfȃdelerimiz çeşitli, senin hüsnün ise tektir. Hepsi, bu cemâle işȃret ediyor.
Hele soyluluk ve el açıklığında: Nazar sâhiplerinin yanında, Süleymȃn’ın mülkü hiçtir, belki Süleymȃn, mülkten ȃzȃde olan kişidir sözlerine tam uygun olup, onun yanında dünya ile ilgili mal ve süslerin zerre kadar üstünlüğü ve değeri yoktu. Çok kereler, iyilik ve bağış eteğini arayıp bulma ümîdi ile, yüksek huzurlarına yüz süren ihtiyaç sahiplerine verecek para bulunmadığı zamanlar, dünyaya ilgisine sebep olarak gördüğü elbiseden bile vazgeçerek bağış buyururlardı. Bulunduğu Hakk’ı bilme yolunun süslenme sebebi ve belki de tamamlayıcısı olan şiir sanatında da son derece güçlü idi. Şiirlerinin toplandığı, Hȃlis Dîvȃnı adlı kitabın okunup incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, şiir sanatında en çok, Mevlȃnȃ Celȃleddîn-i Rȗmî, Nur Ali ve Mağribî gibi tasavvuf ehli şairlerin en büyüklerinin tuttukları yola bağlı kalmayı daha çok tercih etmiş olduklarından dolayı, inciler saçan şiirleri baştan başa hakîkatin manevî hazzı ile doludur. Bereket ve mutluluk sebebi olsun diye o nefîs şiirlerinden birkaç mısra aşağıda verilmiştir:
Her nereye baksam, gerçek maksadım senin yüzündür
Fakat gözyaşı ile dolu iki gözümde senin hȃyȃlinden başka bir şey bulamam
Hangi toprağa, ibȃdet maksȃdıyla alnımı koysam
Taptığım ve maksȃdım sen, varlığım ve secde ettiğim sensin
İster Mescîd-i Aksa’da, isterse, deyr-i ruhbanda olayım.
Bağdat’taki tekkesinde dünyadan göçen ve Osmanlıca’da Nefî, Farsça’da Firdevsî ve Kaânî gibi usta şâirlerin şiir sanatındaki güç ve kuvvetlerini, eserlerinde hakkı ile göstermeyi başarmış olan meşhȗr şȃir Şeyh Rızȃ Efendi, Abdurrahmȃn Hȃlis Hazretleri’nin şerefli oğullarındandır. Hazret-i Pîr’in güzel söz söyleme sanatı, rahmetli Şeyh Rızȃ Efendi’ye geçtiği gibi, fazîlet ve irşȃd makamı da hȃlȃ hayatta olan ve soyu temiz çocuklarının yaşça ve fazîletçe büyüğü ve en olgunu olan Şeyh Alî Efendi Hazretleri’ne nasîp olmuştur. Allah Teâlâ, onun uzun ömrü ile Müslümȃnları faydalandırsın. Muhakkak bu yavru da o aslandandır. Şiir söyleyişindeki ȃşıklara ait incelik ve hoşgörülü güzelliği ile, edebiyatçıları, gerçekten kendisine ȃşık etmiş olan ikinci oğlu rahmetli Şeyh Abdulkȃdir Efendi, Hazret-i Pîr’in, dünyȃ işlerine karşı hoşgörüsünün biricik temsilcisidir dense yeri vardır. Kısaca sözü, insanlık kitȃbının hangi sayfasına getirirsek, Şeyh Abdurrahmȃn Hazretleri’nin sıfatlanmış oldukları ahlȃkla ilgili fazîletlerini, hakkı ile açıklayabilmek imkȃnsız olması nedeniyle, kendilerinin hakîkat ȃleminin ne kadar büyük bir kȃmil eri olduğunu anlayabilmek için, zamanın âlimlerinin en ileri gelenlerinden ve edebiyatçıların en büyüklerinden olan, Berzençli Kâdı Hüseyin’in, Abdurrahmȃn Hȃlis Hazretleri hakkında görüş ve duygularını açıklayıcı olmak üzere, Kerkük’ten Süleymȃniye’ye yazıp, düşüncelerini güzel ve noksansız bir şekilde dile getirdiği mektȗbunun aşağıdaki paragrafını burada nakletmek istiyorum: Gördüğümüzü Gördük! Tekkenin baş köşesinde bir pîr oturuyordu. Dervişlik makȃmında sanki bir emîr idi. Cemȃlinden bir ışık saçılmış, yanındakiler o nȗrla aydınlanmışlardı. O, baştan ayağa, Zühre Yıldızı gibi nȗrdur, sanki bütün sürȗrun özü odur. Derdi olan, eğer yüzünü görse, can ü gönülden sevince gark olur. Ay, elinde kâse, onun âsitânesinde, cemâlinden saçılan ışıktan nûrunu alır. Bugün dost düşmȃn nezdinde ortaya çıktı ki, tȃliplerin şeyhidir o. (Haydârîzâde, 1327: 4-5)
Editör diğer yazıları
- 09 Aralık 2023 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 15 Temmuz 2023 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 18 Ocak 2023 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye Mektubu (7. Mektup)
- 18 Ocak 2023 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 11 Eylul 2022 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 03 Nisan 2022 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 01 Aralık 2021 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye Mektubu (31. Mektup)
- 01 Aralık 2021 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 08 Haziran 2021 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 26. Mektubu
- 08 Haziran 2021 eş Şeyh es Seyyid Abdurrahmân Hâlis Kerkûkî Hz.nin Nigârâ Adlı Türkçe Gazeli
- 08 Haziran 2021 es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
- 08 Şubat 2021 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 08 Şubat 2021 Mürîdin nefsiyle olan âdâbı nelerdir?
- 18 Ekim 2020 es-selâmu aleyküm ve rahmetullâh
- 18 Ekim 2020 Sahih-i Buhari´de Zayıf Hadis Yoktur
- 18 Ekim 2020 Bu Dünya Dar-ı Gaflettir
- 28 Nisan 2020 es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
- 26 Nisan 2020 Tasavvufi Eğitimin Hedefi ve Bir Prototip
- 28 Ocak 2020 Ya Resulallah - Niyazi Mısri
- 28 Ocak 2020 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 23. Mektubu
- 28 Ocak 2020 Tasavvufsuz İslami Kalkınma Olmaz
- 28 Ocak 2020 es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
- 28 Ocak 2020 Hüdâyi Hazretleri´nin Nefis Terbiyesi
- 28 Eylul 2019 Abdülkâdir Geylânî’nin Ahlakı
- 28 Eylul 2019 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 22. Mektubu
- 28 Eylul 2019 Derviş Olsam
- 28 Eylul 2019 Allah, Kubâ Halkını Niçin Övmüştür?
- 28 Eylul 2019 Bir Kıssa, Bin Hisse - Buyurun Efendim!
- 28 Eylul 2019 Bursa Ulucami’indeki Levhanın Sırrı
- 28 Eylul 2019 Ayasofya Diyor ki
- 28 Eylul 2019 es-selâmü aleyküm ve rahmetullâh
- 20 Aralık 2018 Cem Olmuş Dervişleri
- 20 Aralık 2018 Kıssadan Hisse -ÇingeneAli-
- 20 Aralık 2018 Siz Hiç Çocuğunuza Böyle Bir Mektup Yazdınız mı?
- 20 Aralık 2018 Tövbe
- 20 Aralık 2018 Ankâzâd´den Tûti İhsan Efendi’ye 21. Mektub
- 09 Mart 2018 Tasdik ve İnkâr Bakımından İnsanlar - Ömer Nesefî
- 09 Mart 2018 Kudüs Davası Sahipsiz Değildir!
- 09 Mart 2018 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 20. Mektubu
- 09 Mart 2018 Hz. Peygamber, Barış ve Savaş
- 29 Ekim 2017 Kabir Azabını İnkâr Edenlere Güzel Bir Cevap
- 29 Ekim 2017 Suların Kısımları
- 29 Ekim 2017 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 20. Mektubu
- 29 Ekim 2017 Bir Mucize, Süheyl b. Amr (r.a)
- 29 Ekim 2017 Olmayınca
- 29 Ekim 2017 Gel Papaz Efendi!
- 23 Şubat 2017 Abdesti Bozmayan Şeyler
- 23 Şubat 2017 Ankâzâde Köstendilî Halîl Efendi’nin, Tûti İhsan Efendi’ye 18. Mektubu
- 23 Şubat 2017 Himmetini Âlî Tut - Pir Abdulkâdir Geylâni Hazretleri
- 25 Ekim 2016 Bize Ulaşan Haberler