Editör

Kıssadan Hisse -ÇingeneAli-

Kıssadan Hisse -ÇingeneAli-

Benim vezir-i azamım olmaz mısınız ey ulu kişi!” Ali ‘Allah’ dedi. Padişah altın dedi:

Bir Çingene Ali vardı, umutsuz bir biçimde padişahın kızı Selma'ya âşık olmuştu... Öyle ya âşık olduğu padişahın kızı, kendisi ise bir Çingene Ali... Olacak şey miydi? Ama âşık olmuştu bir kere Ali, aklı fikri padişahın kızı Selma'da idi... Kafasını bir oraya vuruyor olmuyor, bir bu yana vuruyor olmuyor... Onu sevenlerden biri:

“Sen bir de Abdülkâdir Geylânî kuddise sırruhu'nun Halifesi olan Ali Heytî Hazretlerine git be Ali'm!”dedi. Ali umutsuz, bîçare Ali Heyti Rahimehullah'a vardı, meramını anlattı. Ali Heytî Hazretleri:

“Ali, ben ne dersem yapmaya razı mısın padişahın kızına ulaşabilmek için” dedi. Çingene Ali gözlerini dört açarak:

“Sen bana padişahın kızı Selma'yı getir; ne dilersen yaparım, uğruna her şeye hazırım”dedi. Ali Heyti Hazretleri Çingene Ali'ye:

“Ali ben ne dersem yapacaksan bu iş olur; ama çok önemli şart ne dersem yapacaksın, hem de itirazsız”dedi. Ali'nin ise canına minnet, derhal kabul etti bu şartı. Ali Heyti hazretleri, Çingene Ali'yi bir dağın tepesindeki mağaraya götürdü. Issız bir yerdi orası ve ona:

“Şimdi burada şu kayanın üstüne otur ve kim gelirse gelsin, ne olursa olsun kesinlikle umursamadan sadece ‘Allah’ kelimesini söyle” dedi. Ali şaşkın:

“Allah demekle padişahın kızının ne alakası var” dedi. Ali Heyti Hazretleri kızgın:

“Ali soru yok! Sen dediğimi yap, kız sana gelecek inşaallah”dedi. Çingene Ali söylenene uydu, “Allah Allah Allah” demeye başladı.

Haftada bir Ali Heyti hazretleri geliyor ve ona yemek getiriyordu. Çingene Ali, Ali Heyti hazretlerini her gördüğünde:

“Hani, nerede? Padişahın kızı ne oldu, niye gelmedi?” diye soruyor; her defasında:

“Sabret, soru sorma sadece Allah de” cevabını alıyordu. Ali aşkının tılsımından bir denileni iki etmiyor, kıza kavuşma ümidiyle, güvendiği, sözüne inandığı Ali Heyti hazretleri ne derse onu yapıyor ve “Allah” diyordu.

Vakit geçti, Ali'nin namı şehre yayılmaya başladı, civardan geçen kervanların haber vermesiyle Çingene Ali, ‘Memleketin uzağından gelmiş, ıssız bir mağaraya sığınmış bir büyük Allah dostu, hiç durmadan Allah diyen bir veli’ olarak şehirde anılmaya başlanıldı. Öyle ki, onun hakkında, nice kerametler söylendi, nice kişiler onun tılsımlı nefesinin kudretinden bahsetmeye başladılar. Bu arada Ali Heyti hazretleri yine âdeti üzere Ali'nin yanına haftada bir uğruyor yemek getiriyordu. Çingene Ali Onu her gördüğünde:

“Hani kız nerede, niye gelmedi hala?”diyordu. Ali Heyti hazretleri ise:

“Az kaldı, bekle, Allah de”diyordu. Bir gün geldi ki padişahın kızı hastalandı. Memleketin bütün tabipleri çaresiz kaldılar, hastalık karşısında. Dediler ki padişaha:

“Efendim, memleketimizin büyüklerinden Allah dostu bir Ali Heyti Hazretleri var, bir de ona soralım; bu hastalık karşısında biz nâçar kaldık.”Padişah, Ali Heyti Hazretlerini davet etti huzuruna. Meramını anlattı. Ali Heyti Hazretleri:

“Padişahım, memleketimizde ün salan, bir dağın tepesindeki mağarada sürekli ‘Allah’ diyen bir kulunuz var belki o bir şeyler yapabilir” dedi. Zaten padişah o söylenen kişinin namını çoktan duymuştu bile, derhal buyruk verdi dağa doğru gidilmesi ve o Hazretin (!) görüşünün alınması için... Ali Heyti Hazretleri huzurdan ayrıldı ve Çingene Ali'nin yanına geldi. Ona:

“Evladım padişah maiyetiyle senin yanına geliyor. Sana ne teklif ederse etsin sakın kabul etme… Toprak, altın, makam… Hiçbirisine iltifat etme ancak kızını teklif ederse zevceliğe, senin işin tamamdır, kabul et”dedi. Çingene Ali heyecanlı, emelinin sarhoşluğunda daha bir şevkle ‘Allah’ demeye başladı... Tam kırk gün dolmuştu o paslı mağarada ‘Allah’ demeye devam edeli, aklında padişahın kızından başka hiç bir şey yok ve ‘Allah’ diyordu Ali. Padişah maiyetiyle mağaraya geldi. Gördüğü manzara:

Bir derviş... Hararetle ‘Allah Allah’ diyor, imrendi ona, ne hoş bir insan, dünya hiç umurunda değil, dedikleri kadar varmış, ah nice böyle bir insanla sürekli beraber olsaydım, diye düşündü içinden... Çingene Ali'ye, Ali Heyti Hazretleri padişahın meramını aktardı, padişahın kızının rahatsızlığından, bütün halkın üzüntülü olduğundan ve şifanın belki onun duası vesilesi ile Allah'tan (c.c) gelebileceğinden bahsetti Ali'ye... Ali yüreği yanmış bir halde, sevdiğinin ızdırabını ciğerlerinde hissetmesine rağmen, Ali Heyti Hazretlerine verdiği sözü unutmadı ve sadece ‘Allah Allah’ dedi. Ali Heyti Hazretleri padişaha dönerek:

 “Padişahım gördüğünüz gibi, sadece ‘Allah’ diyor, Ona hediye verseniz iltifatını celbetmek için, bize yüzünü dönmesi için” dedi. Padişah Ali'ye mülk hediye etmek istedi:

“Memleketimin yarısı senin olsun ey Ulu Kişi!”Ali ‘Allah’ dedi... Padişah makam teklif etti:

 “Benim vezir-i azamım olmaz mısınız ey ulu kişi!” Ali ‘Allah’ dedi. Padişah altın dedi:

“Ne kadar mal arzu ediyorsanız her istediğinizi önünüze yığalım ey Ulu Kişi!”... Ali ‘Allah’ dedi... Padişaha yaklaşarak Ali Heyti Hazretleri:

“Padişahım bir de kerimenizin izdivacını teklif etseniz”dedi. Padişah düşündü: Bu erenden daha layık kim olabilirdi ki zaten kızı için, sürekli ‘Allah’ diyen, dünyaya bel bağlamayan, altında devlette gözü olmayan bir Allah Dostu... Zaten halk ta onu çok seviyor!:

“Kızımın, biricik kerimemin nikâhını alır mısınız?”dedi. Ali şokta... Yanlış mı duymuştu ki; padişah ona, kızının, Selma'nın nikâhını teklif ediyor ha... Hem de kime? Çingene Ali'ye öyle mi? Neden neden? Nasıl bir hal bu aman ya Rabbî! Bir çingene Ali, emeli için kırk gün ‘Allah’ dedi ve emeline kavuştu... Ali düşündü, içlice düşündü, içine konuştu, içinde kavruldu:

“Ben ki bir kız için, aşkım için kırk gün sadece ‘Allah Allah’ dedim; emelime kavuştum, padişahın kızına kavuştum... Ya Rabbî! Ya Sen'in için, Şanın için, Sen Sen olduğun için ‘Allah’ deseydim... Sen her bir emelden öte, en ötede, en yakında hakiki hükümdar ve Sevgili'sin. Ey şanı Yüce! Çingene Ali'nin de, padişahın da Rabb'i.” Çingene Ali herkesin duyabileceği bir sesle “ALLAH” dedi ve oracıkta can verdi... Rivayet edilir ki son nefesiyle kutuplar arasında yerini aldı Çingene Ali namlı, Ali rahimehullah... Hikâyeyi bize bir sohbet ortamında bir büyük âlim zat anlatmıştı. Allah Teâlâ’ya hakiki manada kul olana, bütün mahlûkat esir olur! Hatib ve imam Kuşeyrî'nin tahric ettikleri İbni Abbas'tan gelen bir rivayette Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Kim âşık olsa, iffetini korusa ve (aşkını) gizlese ve bundan dolayı ölse, şehid olduğu halde ölmüştür.”


Editör diğer yazıları